Sevgili okurlarım, şu anda Türkiye’de yaklaşık üç buçuk milyon Suriyeli yaşıyor. İçlerinde teröristler, ajanlar, katiller, dilenciler, zavallılar, işsizler, zenginler, fakirler, yobazlar, fahişeler, ne ararsanız var. Devlet bir bölümünü kamplarda besliyor ama paralar suyunu çekti. Hükümet yurt dışından para dileniyor. Büyük bölümü bayramlarda kendi ülkelerine gidiyor, sonra geri dönüyor!
81 ilimiz Suriyelilerle doldu. Çadırlarda sefil bir hayat yaşıyorlar, dileniyorlar.
Suriye topraklarında şehitler verdik, bir sürü ülkeyle papaz olduk ama sonuç yok!
Daha önce yazdıklarımı sizlere bugün bir kez daha iletmeyi görev bildim. Bu olanların, başımıza açılan bu Suriye belasının tek sorumlusu Tayyip Erdoğan ve onun hükümetleridir.
Esad’ı devirme hülyasıyla Suriye’yi durup dururken kaşıdılar ama başaramadılar. Sınırımız terör örgütlerinin yol geçen hanına dönüştü.
Şimdi son olarak İdlib bölgesine askerimiz giriyor.

* * *

Oysa Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la Erdoğan arasında geçmişte su sızmazdı. Birbirlerine öylesine yakın dururlardı. Dünya liderimiz, 2008 yılının ağustos ayında Esad’la eşini Türkiye’ye davet etti. Bodrum’da Rixos otelde -aile boyu- güzel bir tatil yaptılar. Erdoğan onları Bodrum havaalanında yine aile boyu karşıladı...
Sarmaş dolaş oldular, hasret giderdiler...
Dünya liderimiz konuştu: “Türkiye ile Suriye arasında dostluk temellerini attık...”

* * *

Sonra geldik 2009 yılının aralık ayına... Bu kez kendisi Suriye gezisine çıktı. Esad’la yine sarmaş dolaş oldu. Öpüştüler koklaştılar.
Esad’la birlikte ortak bir basın toplantısı düzenlediler. Başbakan kimliği ile Esad’a “Saygıdeğer Cumhurbaşkanı kardeşim” diye hitap ediyor ve şöyle diyordu:
“Suriye ile tarihi bir süreci başlattık. Bu gezimizde iki ülke arasında tam 51 mutabakat metni imzalandı. Ülkelerimiz arasında bölgeye ve dünyaya örnek olacak bu ilişkiler, gelecekte daha da güçlenerek devam edecektir.”
Hızını alamadı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye bizim Ortadoğu’ya açılan kapımız ve ikinci evimizdir. Türkiye ise Suriye’nin Avrupa’ya açılan kapısı ve ikinci evidir... Bunun önünü kimse kesemez. Karşılıklı ticaretimize 350 milyon dolarla başladık, bugün iki milyar dolara geldik. İnşallah ekonomik ilişkilerimiz beş milyar dolara çıkabilir. Siyasi, ekonomik, eğitim, kültür, her türlü alanda çalışmalarımızı yapabiliriz. Buna engel bir durum yok.”

* * *

Yukarıda size 2008 ve 2009 yılından iki örnek verdim. Şimdi gelelim 2010 yılına. 12 Eylül 2010 günü Türkiye’de anayasa referandumu yapılacaktı. Tayyip Erdoğan her yerde mitingler düzenleyip ahaliye “Evet oyu kullanın” çağrıları yapıyordu.
Kürsülerin arkasına koskoca “Evet” yazıları asılıyordu.
Yandaş ve işbirlikçi medya bu kampanyaya bütün gücüyle gaz veriyordu.
Günlerden 15 Ağustos 2010... Erdoğan bu kez Suriye’ye komşu Gaziantep mitinginde konuştu. Şimdi bu konuşmanın Suriye ve Esad’la ilgili bölümlerini video çözümünden sizlere bir kez daha ve aynen iletiyorum. Lütfen dikkatle okuyunuz, dünya liderimizin nasıl çelişkiler içinde olduğunu, dün ak dediğine daha sonra nasıl kara dediğini iyice görünüz.

* * *

Çıkmış kürsüye, çevreden toplanan partililere ve bindirilmiş kıtalara coşkuyla, el kol hareketleriyle hitap ediyor ve cahil kalabalık ona alkış tutuyordu! Şöyle diyordu:
“Türkiye on yıllar boyunca içine kapandı, içine kapatıldı. Ne dediler, ‘Türkiye’nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili’ dediler. Biz geldik bu anlayışı yıktık. Bu anlayışı ortadan kaldırdık. Bunu en canlı şekilde, en yakın şekilde Gaziantep yaşıyor. Türkiye ve Suriye daha 7.5 yıl öncesine kadar birbirine husumetle (düşmanlıkla) bakıyordu. İki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu. Biz geldik, ESAD KARDEŞİMLE oturduk, iki ülke arasındaki meseleleri konuştuk. İstişare ettik (danıştık), müzakere ettik...Ve Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki KARDEŞ, iki DOST ülkesi haline getirdik mi? (Kalabalıktan eveeet sesleri.)
Her alanda işbirliğine gittik mi? (Kalabalıktan eveeet sesleri.)
Ekonomide, ticarette, dış politikada, kültürde, sanatta, ulaştırmada, bayındırlıkta işbirliği anlaşmaları imzaladık mı? (Bu anlaşmaların imzalandığını bilen (!) kalabalıktan yine eveeet haykırışları.)
Suriye ile aramızdaki mayınları temizlemek için adımlarımızı attık mı? (Yine eveeet sesleri. Madeni bulmuş, kalabalığı okşayıp güzelce bağırtıyordu!)
Suriye ile aramızdaki vizeleri kaldırdık mı? (Eveeet.)
Şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor. Halep’teki, Şam’daki, Lazkiye’deki, Hama ve Humus’taki kardeşim cebine pasaportunu koyuyor, Gaziantep’e geliyor. Soruyorum, kim kazandı? Gaziantep kazandı dii’mi? (Kalabalıktan eveeet sesleri.)
Esnaf kardeşim kazandı dii’mi? (Eveeet.)
Tüccar kazandı dii’mi? (Eveeet.)
Sanayici kazandı dii’mi? (Eveeet.)
Vatandaşım kazandı dii’mi? (Eveeeet.)
Ve sözlerini şöyle bitiriyor:
Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı. Düşman üretme politikasından yarar değil ZARAR gördüğümüz ortaya çıktı.”
(Video çekimi burada bitiyor.)

* * *

Sonra aradan bir süre geçti, kendi kaprisleri ve mezhep anlayışı nedeniyle Esad’la papaz oldu, başımıza yeni belalar açıldı.
Geçmişte “Esad kardeşim” diyordu, “Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik, her alanda işbirliğine gittik, vizeleri kaldırdık” diyor ve övgüler düzüyordu!
Peki sonrasında ne oldu, ne değişti? Suriye’den Türkiye’ye bir tehdit mi geldi? Terör mü ihraç edildi? Saldırı mı oldu?
Hayır, hiçbir şey olmadı. Sadece bizim iktidara ABD’den emir geldi:
“Biz Esad’ı devirmeye karar verdik, siz de gereğini yapıp bizim yanımızda yer aldığınızı, düşman olduğunuzu açıklayın!”

* * *

Bu anlamsız kaprisler ve dış politika cehaleti nedeniyle Suriye ile resmen düşman olduk. Dünya liderimiz kürsülerde bağırıyordu:
“Bu yaptıklarımızdan Gaziantep kazandı dii’mi?.. Esnaf kardeşim kazandı dii’mi?.. Sanayici kazandı dii’mi?.. Tüccar kazandı dii’mi?.. Vatandaşım kazandı dii’miii?.. Değerli kardeşim Esad... İki ülke arasında dünyaya örnek olacak ilişkilerimiz...Düşman üretme politikasından yarar değil zarar gördüğümüz ortaya çıktı!”
Bu inanılmaz çelişkilerin hesabını kim verecektir, ne zaman verecektir?

* * *

Esad’ı devirmek amacıyla Bu devletin ve milletin yüzlerce trilyon parası harcandı ama adam sağlam çıktı ve devrilmedi.
Şimdi burada bir kez daha soruyorum:
Bu süreçte Suriye’yi durup dururken niçin düşman ilan ettik? Esad yönetimi bize herhangi bir düşmanlık mı sergilemişti? Türkiye’yi tehdit mi etmişti? Sınırlarımızdan içeri terörist mi sokmuştu, Türkiye’de adam öldürme,
adam kaçırma olayları mı yapmıştı?
Hayır!
O halde bu düşmanlık durup dururken niye sergilendi?
Maddi ve manevi olarak başımıza kendi elleriyle bu belaları niçin açtılar?

* * *

Bu olanların nedenini iyi bilmemiz gerekiyor:
İlki mezhep ayrılığı... Esad yönetimi Sünni değil, bizimkiler Sünni... Tayyipgiller iktidarının amacı Türkiye gibi orada da şeriatçı bir rejim kurulması. O yüzden bu kadar
tantana yaptılar ama başaramadılar.
İkincisi ise ABD’den gelen emir.
Türkiye Cumhuriyeti bunların elinde işte bu durumlara düşürüldü.
Üstelik başımıza bir de “Üç buçuk milyon Suriyeli belası” açıldı. Atsan atılmaz satsan satılmaz! Ne yapmalı?
Hesap sormalı.
Kim soracak?

* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Suriye olayı çok boyutlu. Ülkemizi yönetenlere yarınki yazımda bazı sorular soracağım, yanıt vermeleri yine mümkün olmayacak.