Sevgili okurlarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına açılan işler ve dertler her geçen gün artıyor... Ve onları başımıza başkaları değil, kendimiz açıyoruz.
Bütün dünyada saygınlığını yitirmiş olan bir iktidar...
Önüne gelen vuruyor.
Bizi yönetenler ne diyeceklerini, ne yapacaklarını şaşırmış durumda.
Şimdi son darbeyi AB’den yediler.
Avrupa Birliği Parlamentosunda yapılan oylama yine hüsran...
Parlamento kararı önceki gün açıklandı:
“Türkiye ile AB arasında yapılmakta olan müzakereler askıya alınsın.”
Üstelik bu karar 64’e karşı 477 oyla, yani ezici bir çoğunlukla kabul edildi.
(Yapılmakta olan herhangi bir ciddi müzakere zaten kalmamıştı. Her şey durmuştu.)

* * *

Böyle kararlar elbette ki durup dururken alınmıyor. Beğenelim veya beğenmeyelim, adamların belli kriterleri var.
En başta, olmazsa olmaz bazı koşullar yer alıyor:
Gerçek demokrasi, temel özgürlükler, insan hakları, yargı bağımsızlığı ve (Türkiye açısından) OHAL uygulamaları...
Baskıcı rejimlere hayır.
Sen Türkiye olarak adamların bu ilkelerini daha ilk günden kağıt üzerinde kabul etmişsin, üyelik sürecini başlatmışsın. Ancak kendini uyanık, başkalarını aptal zannediyorsun!..
Ve 80 milyonluk Türkiye’yi kendi kafana göre bezirgân pazarlığı ile yönetmeye kalkışıyor, “Kim takar sizin kurallarınızı, onlar bize ters düşer” diyorsun!
Adamlar senin bu ucuz girişimlerini yutmayınca da, her gün onlara posta koyuyorsun!
Al sana sonuç!

* * *

AB’nin bu kararı Türkiye Cumhuriyeti açısından gerçek bir hezimet oldu...
Ve karar açıklandığı andan itibaren bizim cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı, başbakan, ilgili bakanlar vesaire konuşmaya başladılar!
- Bu karar bizim için yok hükmündedir.
- Ajandamıza bile kaydetmeyiz.
- Bu kararın zarfını bile açmadan onlara aynen iade edeceğiz.
- Kararı tanımıyoruz, bizi bağlamaz.
- Avrupa açısından intihardır.

* * *

Devlet yönetiminde bu kadar büyük bir laçkalık ve ciddiyetsizlik olamaz.
Madem bunları söylüyorsunuz, şimdi AB’ye bir rest daha çeksenize!
“Sizinle bütün ilişkimizi şu andan itibaren kestik” desenize!
Ama yapamazlar...
Zira AB’den çok büyük parasal beklentileri var.
Hayal dünyasında yaşayanların şimdi bir tek umudu var:
“Aman fazla kurcalamayalım, ilişkiyi biraz olsun düzeltmeye çalışalım, paralar gelmeye devam etsin!”
Karşıdaki adamlar nasılsa aptal ya onları kafakola almak kolaydır!

* * *

AB’nin Romanya, Bulgaristan vesaire dahil bunca üyesi var. Hiçbiri için böyle bir karar alınmadı. Bizimki bir ilk.
Türkiye açısından gerçek bir hezimet.
Böyle bir karar her ülke için alınabilir de, hiçbirinin devlet ve hükümet yetkilileri ortaya çıkıp “Kararı tanımıyoruz, bizi bağlamaz, Avrupa açısından intihardır” gibi ciddiyetsiz laflar etmez...
Hiçbir ülkenin devlet ve hükümet yetkilileri yılın neredeyse 365 günü sağa sola, başka ülkelere uluorta posta koymaz.
Koyarsa bütün dünyayı kendine güldürür:
“Eyy Rusya, eyy ABD, eyy AB ve Almanya, eyy Mısır!.. Hele uçak gemimizi de yapalım, çiğ çiğ yeriz lan hepinizi!..”
Allah ruh sağlımızı korusun.

SUBAYIN OLAYI


Sevgili okurlarım, oğlunun özel okul taksitlerini yatıramadığı için sıkıntıya düşen Türk subayının durumunu burada anlatmıştım.
Yazı çıkınca belki inanmazsınız ama yüzlerce mektup, faks, e-posta mesajı ve telefon yağmaya başladı.
Okumakta zorlandık, asistanım Dilek Karaarslan’la birlikte ne yapacağımızı şaşırdık. Herkes subayın adını ve telefon numarasını istiyordu.
Kimliğinin gizli kalmasını istediği için vermemiz mümkün değildi.
Mesajların yaklaşık yüzde 20’si olumsuzdu. Özellikle emekli subaylar bu subaya kızıyor, “Madem parası yokmuş, çocuğunu devlet okulunda okutsun. Bu yaptığı ayıptır” diyordu.
Yüzde 80 ise her türlü yardıma hazır olduğunu vurguluyordu.
Bu durumda ne yapmalıydık?

* * *

Yardım etmek isteyenlerin mesajlarını topluca, subayımıza ilettik. Ben de birkaç satır yazıp “Benden bu kadar. İsminiz, adresiniz ve telefon numaranız hiç kimseye verilmemiştir. Katkıda bulunmak isteyenlerle siz doğrudan bağlantı kurabilirsiniz” dedim.
Birkaç saat içerisinde haber geldi.
Bir vatandaşımız, subayın çocuğunun bir yıllık taksidini okulun banka hesabına yatırmış ve dekontunu bana da göndermişti.
Yardım istekleri dün dahil hiç durmadı. Üstelik çok sayıda okurum “Ne oldu, para bulundu mu” diye sormaya devam ediyordu.
Bir gazeteci ile okurları arasında kurulmuş olan güven köprüsünün son örneğini böyle yaşamış oldum.
Herkese çok teşekkür ediyorum.