Sevgili okurlarım, Bekir benim can dostum, çok sevdiğim yol ve kader arkadaşım. Onunla nice olayları birlikte yaşadık, nicelerini paylaştık.
Hürriyet’ten kovulmuştum. Bekir’e de gıcık kapıyorlardı ama dokunmamışlardı.
Benim ardımdan bir yazı yazdı. Başlığı “Kürek Mahkûmları.”
Benim olayımı anlatıyor, çalıştığı gazeteyi yerin dibine sokuyordu. Birkaç cümlesini örnek vereyim:
“Biz bir kayıktaydık. Kürek arkadaşımı dalgalar aldı... Emin Çölaşan artık yok. Ne yapmalıyım, bırakmalı mıyım kürekleri, ya da tek başıma kalsam bile çekmeli miyim?..”

* * *

Yazısını İstanbul’a geçince Ertuğrul Özkök paniklemiş, hemen telefona sarılıp “Emin’in adını çıkarmazsan ben bu yazıyı gazeteye koyamam, kusura bakma” demişti.
Bekir’in yanıtı kısaydı:
“Madem koyamazsın, beni de istifa etmiş bil.”
Ertuğrul bu resti görememiş, patronuna birkaç kez danışmış ve en sonunda elleri titreyerek aynen kullanmaya karar vermişlerdi.

* * *

Sonuçta “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” kitabını yazdım. Kitap gerçek anlamda satış rekorları kırıyordu. Patron Aydın Doğan beni mahkemeye verdi, 50 bin lira tazminat istedi. Ertuğrul dahil kendi adamlarını tanık gösterdi. Bekir bana şöyle dedi:
“Arkadaş sen de beni tanık göster.”
Bu benim de aklımdan geçmişti ama kürek arkadaşıma nasıl söyleyecektim. O halen Hürriyet’te yazıyordu. Herhangi birinin, patronu aleyhine tanıklık yapması mümkün değildi.
Patronun tanıkları mahkemede boy gösterdiler. Biri bile kitapta yazılanlar yalandır, yanlıştır diyemedi...
Bekir mahkemede konuştu:
“Kitabı okudum. Emin’in anlattığı olayların tamamı doğrudur.”
Mahkeme patronun davasını reddetti.

* * *

Sonra Bekir’i de kovalamak zorunda kaldılar ve günün birinde yollarımız SÖZCÜ’de yeniden kesişti. Hürriyet’te odalarımız yan yana idi, duvar komşusuyduk.
Kadere bakın ki şimdi de öyleyiz...
Ama Bekir uzun süredir yok. Zorlu bir tedavi sürecinde...
Hastalığını artık açıkça yazayım çünkü bilen zaten biliyor ama bilmeyenler çok daha fazla.
Akciğer kanseri.

* * *

Geldik 2017 yılının ortalarına... Şiddetli ağrılar çekiyor, uyuyamıyordu. Gitmediği doktor kalmadı. Kulak burun boğaz uzmanlarından tutun da onkologlara kadar... Sonunda teşhis konuldu ve Bekir İstanbul’da Amerikan Hastanesi’ne gitti.
Dünya çapındaki Türk hekimi onkolog Nil Molinas da aynı teşhisi koydu ve tedavi sürecini başlattı.

* * *

“Biz Kimiz” başlıklı yazısı 28 Mayıs 2017 günü çıkmıştı. Sonrası yok!
Aradan yaklaşık bir buçuk ay geçti, son yazısı 13 Temmuz günü çıktı. “Bu Geceler Niye Böyle Uzun.” Bir türlü geçmek bilmeyen ağrılarından yakınıyordu.
Amerikan Hastanesi’nde akciğer ameliyatı yapıldı. Ameliyat sonrasında tedavi süreci, kemoterapi seansları başlamıştı.
Bu süreçte Bekir Ankara’ya hiç gelmedi. Cunda’da yaşıyordu. Nil Hanım orada olmasını özellikle istemişti çünkü Cunda’nın havasındaki oksijen bolluğu dünyanın hiçbir yerinde yoktu.
Bu süreçte hemen her gün haberleştik.

* * *

Morali bazen düzeliyor, bazen kötümser oluyordu.
Kemoterapi seansları sonunda bitti, ağrıları geçti ve birkaç gün önce yine İstanbul’a gidip genel bir taramadan geçti.
Sonuç şöyleydi:
Kanser yüzde 80 silindi. Yayılma yok... Ancak sol akciğerde inatçı bir parça var ki, orası iyileşmemiş. Bunu tedavi etmenin yolu ya yeni bir ameliyat, ya da üç ay süreyle daha hafif dozda kemoterapi...
Hastanede ilgili uzmanlardan oluşan konsey toplandı, kemoterapiye devam kararı çıktı.
Şimdi bu aşama başlamak üzere.

* * *

Halen Cunda’da olan Bekir 10 gün sonra Ankara’ya dönmüş olacak...
Ve beklediğiniz müjdeyi vereyim...
Yılbaşı dolaylarında yazılarına başlayacak.
Dün konuştuğumuzda morali çok iyiydi, durumunu anlattı:
“Ağrılarım geçti ama yüzümde ve vücudumun çeşitli yerlerinde bazı ufak tefek şişlikler var. İlacın içindeki kortizon yaparmış, bu da geçecekmiş...”
Ve ekledi:
“Artık normal hayata dönüyorum. Ancak doktorlar ‘Sakın stres yaşama, bu hastalığın en büyük düşmanı strestir’ dediler.”
Böyle bir siyasi ortamda stres yaşamadan yazarlık yapmak zor iştir ama Bekir güçlü iradesiyle bunun da üstesinden gelmeyi başaracaktır.

* * *

Sizlerden her gün çok sayıda e-posta mesajı, faks ve mektup alıyorum, aylardır Bekir Coşkun’u soruyorsunuz.
Sokakta kimi görsem aynı soruyu soruyor.
İşte şimdi merakınızı biraz olsun gidermiş oldum.
Onun sağlık durumundaki düzelme nedeniyle iki açıdan mutluyum.
İlki, SÖZCÜ okurları ve Türk kamuoyu Bekir’e kavuşacak, onu okumaya yeniden başlayacak.
İkincisi, ben oda komşuma, sevgili kürek arkadaşıma kavuşmuş olacağım.