Sevgili okurlarım, Gazi Mustafa Kemal Paşa nice badireler atlatmış, nice alçaklık ve ihanetlerle boğuşmak zorunda kalmış bir devlet adamıydı. Pek çoğumuzun bilmediği bir olayı daha önce de yazmıştım. Şimdi bir kez daha anlatacağım bu olay Mustafa Kemal Paşa’yı yüreğinden yaralamıştı.
Türk orduları 9 Eylül 1922’de İzmir’e girmiş, savaş bitmiş, vatan kurtulmuş. Muzaffer başkomutan şimdi ekonomik kurtuluşun peşinde ama parazitler yine iş başında...
Aralık 1922’de, zaferden sadece üç ay sonra üç milletvekili tarafından Meclis Başkanlığı’na bir kanun teklifi veriliyor. Altındaki imzalar Selahattin Bey (Mersin), Süleyman Necati Bey (Erzurum) ve Emin Bey (Samsun).
Bir süre sonra seçim yapılacak. Gazi Mustafa Kemal milletvekili seçilmesin diye seçim kanununda bir değişiklik yapılmasını öneriyorlar. Önerge aynen şöyle:
“1- Büyük Millet Meclisi’ne üye seçilebilmek için Türkiye’nin bugünkü sınırları içindeki yerlerden birinde doğmuş olmak şarttır.
2- Daha sonra göçmen olarak gelenler, ancak bir seçim bölgesinde BEŞ YIL aralıksız yaşamışsa seçilebilir.”
İhaneti, terbiyesizliği, küstahlığı görüyor musunuz!

*  *  *

Atatürk Selanik’te doğmuş, o daha 30 yaşlarında genç bir subay iken bu kentimiz 1912 yılındaki Balkan harbinde Yunan işgaline uğramış, hasta adam Osmanlı’nın elinden çıkıp gitmiş.
Atatürk’ün bütün yaşamı askerlikte geçmiş, oradan oraya savaş meydanlarına görevle savrulmuş, hiçbir yerde hiç ara vermeden beş yıl yaşaması söz konusu olmamış.

*  *  *

Görüşülmesine başlanan bu kanun teklifi yüreğine oturuyor ve Meclis kürsüsünde bir konuşma yapıyor. Tutanaklardan veriyorum:
“...Efendiler, maalesef doğum yerim bugünkü sınırlarımız dışında kalmış bulunuyor. Fakat bu böyle ise bunda benim katiyen bir kasıt ve kabahatim yoktur. Eğer düşmanlarımız tamamen maksatlarında muvaffak olmuş olsalardı, Allah muhafaza etsin, bu teklife imza koyan efendilerin (milletvekillerinin) memleketleri (seçim bölgeleri) dahi sınırlarımız dışında kalabilirdi.
Ayrıca, herhangi bir seçim bölgesinde beş yıl sürekli oturmamış isem, o da bu vatana ifa ettiğim hizmetler yüzündendir. Eğer bu maddenin öngördüğü şartı kazanmak isteseydim, (Çanakkale savaşlarında) Arıburun ve Anafartalar savunmasını yapmamam lâzım gelirdi. Bitlis ve Muş’u aldıktan sonra Diyarbakır’a doğru genişleyen düşmanın (Rus ordusunun) karşısına çıkmamam lâzım gelirdi.
Suriye’yi tahliye eden orduların enkazından Halep’te bir ordu teşkil ederek düşmana karşı savunmamam ve bugün milli sınır dediğimiz hududu fiilen tespit etmemem lâzım gelirdi.
Zannediyorum ki ondan sonraki mesaim hepinizin malumudur. Hiçbir yerde beş yıl oturamayacak kadar mesai sarf etmiş bulunuyorum.
Ben zannediyorum ki, bu hizmetlerimden dolayı
milletimin muhabbetine ve teveccühüne (sevgisine) mazhar oldum. Belki bütün İslam aleminin muhabbet ve teveccühüne mazharım.
Vatandaşlık hukukundan (seçilme hakkından) ıskat edileceğimi (dışlanacağımı) asla hatıra getirmezdim.
Tahmin ediyorum ve ediyordum ki, yabancı düşmanlar bana suikast etmek suretiyle de memleketimdeki hizmetlerimden beni ayırmaya çalışacaklardır.
Fakat hiçbir zaman hatır ve hayale getirmezdim ki, yüce Meclis’te isterse iki üç kişi olsun ve (düşmanlarla) aynı zihniyette bulunabilsin...”

*  *  *

Bu kanun teklifine karşı toplumda büyük tepki oluştu, Ankara’ya binlerce protesto telgrafı çekildi ve Meclis teklifi reddetti. Ancak bu utanç verici ihanetin belgesi de arşivlerde kaldı.
Dikkat ediniz, günümüzde doruk noktasına ulaşan ihanet zincirinin tohumları taaa o günlerde atılmaya başlanmıştı. O süreç hiç kesilmedi!
İktidarın şimdi son atraksiyonu, o Gazi Meclis’in yasama ve denetleme yetkisini anayasa değişikliği ile sıfırlayıp bir tek şahsın eline teslim etmek!
23 Nisan bayramımız kutlu olsun!

Adaletin üzerinden silindir geçti


Ülkede bir referandum yapıldı, AKP-Bahçeli ikilisi yüzde 51 gibi düşük evet oylarıyla sayısal olarak belki kazandı ama aslında yenilgiye uğradı.
Olabilir, normaldir!
Muhalefet, sonuçlar konusunda YSK’ya (Yandaş Seçim Kurulu) itiraz etti ama bütün itirazlar bir kalemde reddedildi.
Buna da ‘Olabilir, normaldir. İktidarın YSK’sı bu başvuruyu kabul edecek değildi ya’ diyelim!
Son olarak CHP bu konuda Danıştay’da dava açtı.
Kararı Danıştay verecektir.
Ama hemen belirteyim, ben CHP’nin yerinde olsam bu davayı açmazdım...
Zira bu iktidar döneminde bütün yargı kurumları gibi devşirilen Danıştay’dan, bu doğrultuda bir karar çıkması mümkün değildir.
Üstelik ret kararı çıktığında hükümetin ağzına bir sakız verilmiş olacaktır:
“İşte gördünüz, bağımsız (!) yüksek yargımız CHP’nin açtığı davayı reddetti!”

*  *  *

Anayasa madde 138: “...Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Olayımıza şimdi bu madde ışığında bakalım:
Başbakan Binali Yıldırım Cuma namazı çıkışında gazetecilere konuştu:
“YSK’nın kararı kesindir. Bunun üzerinde yargı yolu yoktur. (CHP için) Gayet tabii, istedikleri yere gidebilirler. Neticede milletin kararının üzerine hiçbir mahkeme bir karar oluşturamaz. Bunlar beyhude (boş yere)
gayretlerdir.”
Başbakan anayasanın 138. maddesini paspas gibi çiğneyip geçti.

*  *  *

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise dün yaptığı yazılı açıklama ile bu çiğnemenin, bu hukuksuzluğun üzerine tuz biber ekti:
“YSK’nın verdiği kararlar aleyhine Danıştay ve Anayasa Mahkemesi dahil hiçbir mahkemeye başvurulamaz. Milletin verdiği kararları hiçbir mahkeme bozamaz, değiştiremez.”
Sonraki cümlede ise ip tamamen kopuyor, Bakan Bey anayasanın 138. maddesinin üzerinden bu kez silindir geçiriyor:
“Buna rağmen başvuru halinde, anayasa ve yasalarımıza göre Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın ‘RET’ kararı dışında karar verme seçeneği yoktur.”
‘RET’ sözcüğünü tırnak içinde ve özellikle büyük harfle yazmış ki, iyi okunsun ve iyi anlaşılsın!

*  *  *

Adaleti korumak ve anayasaya saygılı olmakla yükümlü olan Adalet Bakanı dünkü bu açıklamasıyla yüksek mahkemelere açıkça emir ve talimat veriyor, tavsiye ve telkinde bulunuyor.
Hem de tehdit ediyor, verilecek kararları şimdiden açıklamış oluyor.
Bu nasıl iştir yaa!..
İşte size “Türkiye’deki AKP adaletinden, iktidarın anayasa saygısından ve adalet anlayışından (!)” küçücük bir kesit.
Kim takar anayasayı!