Sevgili okurlarım, Türkiye bir deprem ülkesidir ama bunun önlemleri hiçbir zaman alınmaz.
Ülke olarak bu felaketlerin acısını çok yaşadık.
Yüz binlerce bina yıkıldı, sadece son iki büyük depremde 70 bin’e yakın insanımız enkaz altında kalarak can verdi.
Son iki büyük deprem hangileri?
1939 Erzincan ve 1999 Marmara.

* * *

Çoğumuz bilmeyiz, önce Erzincan depremini anlatayım.
27 Aralık 1939... Saat 02...
Erzincan ve bütün yöre sallanmaya başladı.
Depremin şiddeti 7.9 idi... Marmara’dan daha büyük.
Deprem 52 saniye sürdü ve Erzincan’da ne kadar bina varsa, hastaneler, okullar ve kışlalar dahil tamamı yerle bir oldu.
Erzincan haritadan silindi.
Çoğu kerpiç yapılardan oluşan 116 bin bina yıkılmış, 33 bin kişi ölmüştü.
Bazıları enkaz altında
kalarak, bazıları soğuktan donarak...

* * *

Depremden yaklaşık dört ay önce, 1 Eylül 1939 günü İkinci Dünya Savaşı resmen başlamıştı.
Devletin bütün dikkati savaşa yönelmişti. Ne olacaktı, saldırıya uğrayacak mıydık?
Türkiye fakir ülkeydi.
İletişim gelişmemişti.
En önemli haberleşme aracı telgraftı. Ancak deprem Erzincan ve çevresindeki telgraf ve telefon direklerini devirmiş, haberleşme tümüyle kesilmişti.
Bu büyük felaketin haberi Ankara’ya ancak iki gün sonra ulaştı.

* * *

Ulaşım derseniz, Doğu’ya en önemli ulaşım kanalı demiryolu idi. Ancak bu güçlü deprem demiryolunu, üzerindeki tünel ve köprüleri de büyük oranda tahrip etmiş, bazılarını çökertmişti.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve devlet için hazırlanan özel tren Ankara’dan yola çıktı, büyük güçlükler sonrasında Erzincan’a ulaştı.
Haritadan silinen kentte insanlar kan ağlıyor, on binlerce ölü ve yaralı yerlerde, enkazların altında yatıyordu.
Hastane, doktor, ilaç, gıda, hiçbir şey yeterli değildi.
İstasyonda İsmet Paşa’nın boynuna sarılan yaşlı kadın “Benim Mehmet’im de öldü. Askerliğini senin yanında yapmıştı” diye ağlıyordu.

* * *
İşler giderek normale dönmeye başladı. Yurt düzeyinde açılan kampanyalarda büyük yardımlar toplandı. En önemli yardım gıda ve kışlık giysilerdi.
Ankara’dan Erzincan’a birbiri ardına yardım trenleri kaldırıldı, telgraf hatları onarıldı, harabeye dönüşen kentte binlerce çadır kuruldu.
Giden trenler yardım götürüyor, dönenler ise yaralıları getiriyordu.
Fakir devlet 2. Dünya Savaşı koşullarında elinden geleni yaptı, sonraki yıllarda Erzincan yeniden kuruldu.

Ve büyük Marmara depremi


Erzincan felaketinden sonra ülkemizde irili ufaklı daha nice depremler yaşandı...
Ancak önde geleni 17 Ağustos 1999 tarihli Marmara depremidir.
Erzincan’dan 60 yıl sonra... Yine gece yarısı, saat tam 03.02’de...
İkisi de gecenin geç saatlerinde insanları uykuda yakaladı.
Bu amansız depremin şiddeti 7.4 olarak açıklandı.
Korkunç bir olaydı... Ankara dahil Türkiye’nin dört bir yanında hissedilen bu depremde Yalova, Gölcük, Adapazarı başta olmak üzere yine on binlerce bina çöktü...
Şiddete bakın ki, koskoca apartmanlar bile denize sürüklendi.

* * *

Ancak bu kez koşullar 1939 Erzincan depremi gibi değildi. Yardımlar daha düzenli sağlandı. Yaz mevsimiydi, kimse donarak ölmedi.
Açıklanan resmi rakama göre ölü sayısı 18.773 kişi idi.
Zamanında bu rakamı çok araştırdık, işin içinde olanlara sorduk.
Tahminler en az 40 bin çıktı.
Ağır hasar görenler hariç 133 bin bina yıkıldı.

* * *

Ne acıdır ki, bazıları bu felaketi bile kendi çirkin siyasetlerine alet etmeye kalkıştı...
Gazetelerinde “O gece ölenlerin çoğu alkollüydü, o saatte fuhuş yapıyorlardı” diye manşetler attılar.
Türbanlı kızlar ise fuhuş yaparken (!) ölenleri kınamak için “7.4 yetmedi mi” diye pankartlar açtılar.

* * *

1939 Erzincan depreminin koşulları, 1999 Marmara depreminde aynı değildi.
Aradan geçen 60 yıl içerisinde Türkiye çok gelişmişti. İletişim sistemleri kurulmuş, otoyollar ve demiryolları hizmete girmiş, yardım kuruluşları etkinlik kazanmıştı...
Ve mevsim kışın göbeği değildi.
Deprem bölgesine yardım ekipleri hemen ulaştı.
Yaralar sarıldı ama ölen ölmüş, Marmara bölgesi harabeye dönmüştü.

* * *

Deprem affetmiyor.
Biz şimdi yeni depremler beklerken bile gerekli önlemleri almıyoruz.
Laçkalık ve umursamazlık sürüp gidiyor.
Bu gece saat 03.02’de büyük Marmara depreminin 18. yıldönümü.
“Son olsun” diyoruz ama olmayacağını bile bile korkusuzca (!) bekliyoruz.