Sevgili okurlarım, mübarek Ramazan ayı geldiğinde Türkiye’de ilginç olaylar yaşamaya başlarız... Bir ay boyunca görmediğimiz bazı gerçeklerle bir kez daha yüzleşmek zorunda kalırız.
Bunlardan biri sayın büyüklerimiz tarafından “Toklar birbirini ağırlar” anlayışıyla düzenlenen iftar sofralarıdır.
Diğeri ise televizyonlardaki sahur ve iftar programları öncesinde ve sonrasında belli din adamlarına ahali tarafından kameralar önünde sorulan tuhaf sorulardır.
Sayın büyüklerimiz tarafından saraylarda, köşklerde ve Meclis gibi kamu binalarında düzenlenen görkemli iftarlar muhteşemdir!
O sofralarda sadece kuş sütü eksiktir.
Binlerce kişi davetlidir.

* * *

Gelenlerin tamamı sayın büyüğümüze övgü düzme yarışına girer!
“Allah sizi ve ailenizi başımızdan eksik etmesin...”
“Gelmiş geçmiş en büyük sizsiniz, verin şu mübarek elinizi öpeyim...”
“Bu ülkeyi size borçluyuz, siz olmasaydınız hepimiz mahvolurduk...”
“Efendim sizi kız istemeye davet ediyoruz...”

* * *

Yağcıların ve yalakaların kuşatması altına alınan devlet büyüğümüz bu sözleri duydukça zevkten dört köşe olur, o da hepsine birden “Allah razı olsun” demek zorunda kalır!
Davetlilerin çoğu ünlü kimselerdir.
Örneğin evlendirme programlarının sunucu kadınları bile o şeref listesinde yerlerini almıştır!
Büyüğümüz bazılarıyla kısa ama anlamlı konuşmalar yapar.
Davet edilenlerin çoğunun oruçla moruçla ilgisi yoktur ama olsun varsın! Manzara muhteşem, kameralar çekimdedir.
Yağcılar özellikle dua etme aşamasında sayın büyüğümüzün yanında veya arkasında yer kapıp çekimlerde görünme çabasına girer.
Bu iş için biraz itiş kakış gerekir ama olsun varsın, zahmete değer.
Bütün malzemeler anında haber ajanslarına, yandaş medyaya servis edilir. Hemen ardından yandaş kanallar yayına başlar, haber ertesi günkü havuz medyasının gazetelerinde manşetten verilir.

* * *

Ancak bu görkemli sofralar için sayın büyüklerimizin ceplerinden bir kuruş bile çıkmaz.
Kira zaten yok. Yeme içme malzemesi devletten...
Aşçılar, garsonlar, komiler, örtüler, yemek takımları her şey devletten...
Nasıl olsa devletin parası bol!
Değil 30 gün, 365 gün Ramazan olsa devletimiz bana mısın demez!
Hep merak ederim, devlet parasıyla düzenlenen bu görkemli iftar sofraları, acaba davet sahibinin sevap hanesine işlenir mi!
Ya da Allah bunların siyasi şov olduğunu bilir mi!

* * *

Bazıları karınlarını saraylarda, köşklerde, Meclis bahçesinde kurulan iftar sofralarında doyururken, hatta orada siyaset yaparken, milyonlarca insanımız belediyeler tarafından kurulan mütevazı iftar çadırlarında oruç açar.
Yemek listesi hemen hepsinde aynıdır:
Soğumuş çorba, soğumuş kuru fasulye pilav, (ya da bulgur, nohut vesaire), su, ayran ve biraz meyve...
İlginçtir, o sofralarda yer bulan sıradan vatandaşların çoğunun oyları AKP’ye gider.
Hiçbirin aklına da “Sosyetikler kuş sütü eksik sofralara çökerken ben niye burada olmak zorundayım” diye
sormak gelmez!

* * *

İşin bir başka boyutu daha var ki, o da gerçekten ilginçtir. Bizim toplumun “Müslümanlığı” nasıl anladığının somut göstergesidir.
Bazı din adamları ve hocalar tarafından (çok büyük paralar karşılığında) düzenlenen iftar ve sahur programları...
Onlara bir bölümü canlı yayında sorulan sorular ve verilen yanıtlar!
“Hocam sevgilim Hristiyan değil ama sünnetsiz çıktı, onunla evlensem günaha girer miyim?” “Kızım bir sünnetçi bul da kestiriver!”
“Hocam iftar açarken şarkı söylemiştim, acaba günaha girdim mi?”
“Girmedin evladım, ama bir daha yapma!”
Böyle uçuk sorular, uçuk yanıtlar...
İnsana “Müslümanlık bu mu” diye düşündüren Türkiye gerçekleri.
Bir Ramazan daha böyle geçiyor. Değişen bir şey yok!

M.G.’den ses çıkmıyor


Sevgili okurlarım, geçtiğimiz Salı günkü yazımda bir olay anlatmış ve bazı sorular sormuştum.
Parası bankada buharlaşan tasarruf sahiplerinin şikayeti üzerine Halkbank’ın Kapalıçarşı şubesindeki müdire hanım
yargılanıp 14 yıl hapis cezası alıyor.
Ancak ortada tuhaf bir durum var.
Savcılık iddianamesinde M.G. diye bir rumuz geçiyor. Dikkat ediniz, isim değil rumuz... Kod adı gibi bir şey.
Müdire hanım bu M.G.nin de (o tarihteki) 663 bin lira artı 170 bin dolarını (toplam 908 bin lirasını) iç ediyor.
Ancak gelin görün ki bu esrarengiz M.G., parasını iç edenlerden şikayetçi olmuyor.

* * *

Salı günkü yazımda sordum, yanıt gelmedi, şimdi bir kez daha soruyorum.
Kimdir bu M.G.?
O dönemde AKP’nin İçişleri Bakanı olan Muammer Güler olabilir mi!
O mu değil mi!

* * *

Artık açık konuşma zamanı geldi.
O şahıs, 17-25 aralık operasyonlarında İranlı Reza Zarrab’la oğlunun rüşvet ilişkileri ortaya çıkan İçişleri Bakanı Muammer Güler’in ta kendisi. İktidardan gelen talimatla savcılık iddianamesinde ismi gizlenmişti.
Bunca parası buharlaştığı halde bankadan şikayetçi olmamıştı.
Siyasi ağırlığını koyup parasını sağ salim alıp almadığı bilinmiyor.
İranlı Reza şimdi ABD’de tutuklu. Allah korusun, ya günün birinde itirafçı olup öterse, kimlere nasıl rüşvet verdiğini açıklar ve M.G.’nin de ismini verirse!..
Bu köşe her zaman olduğu gibi bundan sonra da Muammer Güler’e açıktır.
İstediği gibi açıklama gönderip bilgi verebilir.
Hiç çekinmesin...
Kendisine bundan sonrası için de başarılar dilerim!