Sevgili okurlarım, ülkemizin herhangi bir cezaevinde yatmakta olan bir tutukludan, birkaç gün önce mektup aldım.
Mektubu gönderen kişi ismini yazmış, altına imzasını atmış.
Onun ismini de, hangi cezaevinde yatmakta olduğunu da açıklamıyorum, hiç sormayın.
Ama gerekirse açıklarım.
“XYZ” ili cezaevi diyelim.
Eğer Adalet Bakanlığı ilgilenir ve mektubu benden isterse gönderirim. Onlar da gereken soruşturmayı yaparlar. Zira iddia çok ciddi ve içinde siyaset falan yok.
O ilin barosuna kayıtlı bir avukatın kendisini dolandırdığını, sonra da sınavı kazanıp hakim olduğunu iddia ediyor.

* * *

Şimdi mektubu özetliyorum:
Sayın Emin Çölaşan, size saygılarımı sunuyorum. Bulunduğum XYZ ili cezaevinde yazılarınızı takip ediyorum.
Size şimdi yazacağım mağduriyetime köşenizde değinir ve takipçisi olursanız çok sevinirim.
Yaklaşık bir yıldır XYZ cezaevinde tutukluyum. Gözaltına alındığım tarihten sonra adli ve idari işlemler için hukuki yardımdan faydalanmak istediğim dönemlerde, kendisi XYZ barosuna kayıtlı olan X isimli avukat ailemin yanına giderek benim davamı takip edebileceğini, ilgileneceğini belirterek tutuklu bulunduğum cezaevine gelmiş ve
kendisiyle yüz yüze yaptığımız görüşmede şunlar gerçekleşmiştir:
- Davamı adli ve idari olarak AİHM’e kadar takip
edeceğini...
- Yaptığı itiraz ve başvurularla ilgili bilgi vereceğini ve bir nüshasını getireceğini...
- Haftada bir davam konusunda (cezaevinde) görüşmeye geleceğini...
- Beni bir iki hafta içerisinde serbest bıraktıracağını...
- Para vermesek bile bu davayı takip edeceğini beyan etmiş ve aramızda noter sözleşmesi yapılmıştır.

* * *

Bunun karşılığında adli ve idari davaların takibi için kendisine beş (5) bin lira, harç masrafları için üç (3) bin lira olmak üzere avukat X’in hesabına toplam sekiz (8) bin lira yatırılmıştır.
Anlaştığımız eylül-ekim aylarından sonra yaklaşık üç dört defa görüşüme geldi.
2017 Ocak ayından sonra görüşüme hiç gelmedi.
Ailem kendisiyle iletişim kurmak için çok aradı.
Gerek cezaevi aracılığı ile, gerek XYZ ili barosuna yazdığım dilekçe ile (talep ettiğim halde) görüşüme yine gelmedi.
Çağrıldığım savcılık ifademe ve duruşmama bile hiç gelmedi.
Davalarımı takip etmemiş, yarıda bırakmış, beni mağdur etmiş ve avukatlık mesleğine kara bir leke sürmüştür.

* * *

Peki bu aşamalarda ne olmuş? Avukat bey, parasını aldığı müvekkilini niçin bırakmış?
O bölüm mektupta şöyle açıklanıyor:
“2017 Mart ayında kendisi ailemi aramış, HAKİMLİK sınavını kazandığını, davayı takip edemeyeceğini, almış olduğu parayı fazlasıyla geri vereceğini beyan etmiştir. O tarihten günümüze kadar herhangi bir geri ödemede bulunmamış ve paramızı iade etmemiştir.
İçinde bulunduğum tutukluluk halinden ve yaşadığım zor şartlardan dolayı beni dolandırmıştır.
Eşime ‘Onu serbest bıraktıracaktım. Torpilim ve nüfuzum vardı ama bunları kendi hakimliğim için kullandım’ demiştir. Zaten her şey dediği gibi oldu. Son hakimlik sınavını kazandı.
Bu avukatın kayıtlı olduğu XYZ barosunda kendisini tanıyan avukat arkadaşları bana ‘Onun hakim olduğu Türkiye’de nasıl adalet beklenir’ diye espri yaptılar.
İsterseniz bu avukatı baroya sorabilirsiniz.

* * *

Sekiz bin liramı dolandıran ve güvenimi kötüye kullanan bu kişi için Cumhuriyet savcılığına dilekçe yazıp davacı ve şikayetçi oldum.
Ayrıca BİMER, Türkiye Barolar Birliği, HSK gibi kurumlara da mağduriyetimin giderilmesi için başvuruda bulundum.
Bu konunun takipçisi olmanızı size bir vatandaş olarak önemle arz ediyorum.”

* * *

Sevgili okurlarım, bu mektupta yer alan iddialar doğruysa, durum çok vahim demektir.
Müvekkilini dolandırdığı iddia edilen avukat, açılan son sınavı kazanıp hakim olmuş!
Daha doğrusu, şimdi Ankara’da staj yapıyor. Yani Adalet Bakanlığı tarafından yetiştiriliyor!
Böyle biri hakimlikte ve savcılıkta kalamaz.
Avukatlık da yapamaz.
Bu yüzden ihtiyatlı davrandım ve mektubu yazan kişiyle birlikte avukatın da adını vermedim, hatta hangi il olduğunu bile XYZ diye geçiştirdim.
Mektubun sahibi bana eşinin telefonunu da yazmış. Kendisini arayıp durumu sordum. Verdiği yanıt şöyle oldu:
“Evet, banka dekontları ve bütün belgeler elimizde.”
O ilin barosunu dün arayıp durumu sordum, “Ne yazık ki bu arkadaşın böyle başka marifetleri de var” dediler.

* * *

Şimdi bu durumu olsa olsa Adalet Bakanlığı çözer!..
Zira torpille hakimlik sınavı kazananları en iyi onlar bilir!
Bu gibilerin dağıtacağı “Adaletten (!)” ben korkarım.
Bakanlık e-posta yoluyla resmen istediği takdirde mektubu ve isimleri iletirim.

Özür


Sevgili okurlarım haftanın altı günü yazı yazmak, o yazılarla milyonlarca insanın karşısına çıkmak gerçekten zor iştir.
Yazılar ve düzeltmeler bazen aceleye gelir, bazen yaptığımız hataları fark etmeyiz ama okur bunu affetmez.
Pazar günkü yazımda bir tarih hatası yapmışım. Yazımın ilk bölümünde Hürriyet’ten 2007’de kovulduktan sonra iki sene hiçbir gazetede yazmadığımı, sonraki bölümünde ise 2007 Ekim ayında SÖZCÜ’de yazmaya başladığımı söylüyorum.
Bu çelişkiyi ve rakam hatasını sizlerden gelen çok sayıda eleştirilerden sonra görmüş
oldum.
Doğrusu elbette ki 2007’de kovulma, iki yıl aradan sonra 2009’da SÖZCÜ’de başlama olacaktır.
Tamamen benim dalgınlığım ve dikkatsizliğimdir, gözümden kaçmıştır ve sizlerden özür diliyorum.

* * *

Bu arada emekli bankacı Bekir Zat tarafından aynı konuda gönderilen “Çok ince” bir eleştiri aynen şöyle:
...Bu sıralarda geçirmekte olduğum hafıza sorunlarından dolayı, anlatımdaki ifadelerinizi ben mi yanlış algılıyorum, yoksa baskı hatası mı var!”
Yani bana çok kibarca “Sen hafıza kaybı mı yaşıyorsun kardeşim” demeye getiriyor.
Bekir Bey’e özellikle teşekkür ediyorum.