Sevgili okuyucularım, gün geçmiyor ki tepedeki birilerinin, özellikle dünya liderimizin çelişkili sözlerine tanık olmayalım.
İster istemez oluyoruz çünkü beyefendi ağzını ne zaman açsa bütün televizyon kanalları canlı yayına geçiyor.
Peki bu nasıl oluyor?
Örneğin her Salı günü partisinin Meclis’teki Grup toplantısında konuşuyor, canlı!
Belli günlerde düzenlediği başka toplantılar var, hepsi canlı yayınlanıyor.
Muhtar toplantıları, açılış törenleri, kongreler, konuk ağırlamalar, dış gezi nutukları...
Bazen beklenmeyen, program dışı bir konuşma yapmasına karar veriliyor. O zaman bütün kanallara haber salınıyor:
“Sayın cumhurbaşkanımız şu saatte falanca yerde konuşacaklardır. Bilginize!..”
Bunun anlamı “Konuşmayı canlı yayınlayacaksınız” demek.
Sıkıyorsa yayınlanmasın!
Yani ağzından çıkan her sözcüğü duymak zorundayız.

* * *

Gazeteler derseniz, özellikle yandaşlar her gün “Cumhurbaşkanlığı basın bülteni...”
Manşetlerine bakınız, hep aynı şeyi göreceksiniz...
“Cumhurbaşkanı dedi ki...”
“Cumhurbaşkanı sert çıktı!..”
“Cumhurbaşkanı yeni müjdeler verdi...”
Bu furyada arada sırada, ender bile olsa Başbakan Binali Bey’in sözleri de yer buluyor. Ama o hep geride, arka planda, Recep Bey’in yedek elemanı durumunda.

* * *

Recep Tayyip Bey kendini tutamadı, bu kez AB’ye de yeniden posta koydu.
Böyle konuşa konuşa günün birinde AB’yi yıkacağını, dağıtacağını düşünüyor olsa gerek!
Daha bir süre önce “Bizim AB’den bir beklentimiz yok, onlarla işimiz bitmiştir” diyordu.
Sonra herhalde karar değiştirdi ve pabucun pahalı olduğunu görmeye başladı ki, bu kez “Bu iş biz olmadan olmaz” demeye başladı.

* * *

Şu son sözlerine bir kez daha bakalım!
“Türkiye’siz bir Avrupa’nın varacağı yer yalnızlıktır, çaresizliktir, iç çekişmelerdir.”
Demek ki biz olmazsak Avrupa çöküşe gidecektir.
Beyefendi böyle buyurduğuna göre mutlaka bir bildiği vardır.
Sözlerini sürdürdü:
“Türkiye Avrupa’ya muhtaç değildir...”
Peki kim kime muhtaçmış, onu da korkusuzca açıkladı:
“Asıl muhtaç olan Avrupa’dır. Giderek artan sorunlarının reçetesi Türkiye’nin tam üyeliğidir. Bu böyle bilinmelidir...”
Havlu atmayacağımızı, pes etmeyeceğimizi söyledi.
İyi ama bir süre önce “AB’den beklentimiz yok, onlarla işimiz bitmiştir” diyen kimdi!
Devlet adamıdır, ülkemizi temsil etmektedir, onun hangi sözüne güvenelim!

* * *

Şimdi dünya liderimizin mantığından yola çıkarak Türkiye-AB ilişkilerine kısaca bir göz atalım ve onun ne kadar haklı olduğunu görelim:
- Her fırsatta para isteyen, maddi yardım isteyen Türkiye değil AB’dir!
- Vize sorununu AB ile yaşayan biz değiliz. Vize için onlara yalvaran da biz değiliz. Onlar bize yalvarıp “AB vatandaşlarına vizeyi kaldırın” diye ricalarda bulunuyor.
- Ülkemizde demokrasi, basın özgürlüğü, fikir ve ifade özgürlüğü gibi kavramlar için bastıran onlar değil. Tam tersine biz onlara bastırıyoruz, demokrasilerinin yeterli olmadığını ileri sürüyoruz.
- Eyy Merkel, eyy AB diye sürekli posta koyan, tehditler savuran, bu doğrultuda her gün nutuk atan da biz değiliz. Onlar “Eyy Tayyip” diye bağırıp bizi çok ciddiye aldıklarını gösteriyorlar!

* * *

İşin şakası bir yana, siz AB olsanız böyle bir ülkenin tepesindeki yöneticileri ciddiye alır mısınız?
Dünya liderimizin bir dediği öbür dediğini tutmuyor.
Bir gün posta koyuyor, ilişkimizi bitirdiğini söylüyor.
Ertesi gün ise AB’nin biz olmadan olmayacağını, Avrupa’ya muhtaç olmadığımızı bizsiz bir Avrupa’nın çökmeye mahkûm olduğunu söylemeye başlıyor!..
“Aman abiler alın bizi aranıza, tam üye yapın” demeye getiriyor.
Gerçekten komik bir durumdayız.
Bekleyelim bakalım 2019 seçimlerini, şimdilik başka çare yok.