Sevgili okurlarım, 15 Temmuz darbe girişimi kirli bir olaydı. Türkiye gereksiz yere bir sürü açmaza sürüklendi.
Hükümet bunu fırsat bilip OHAL ilan etti, kaldırmaya da hiçbir şekilde niyeti yok.
OHAL’in en basit anlamı hukukun askıya alınmasıdır.
Meclis’te tartışılması gereken önlemler, kararlar, kanun ve kanun hükmünde kararnameler artık bir çırpıda, birkaç imzayla çıkarılıyor.
15 Temmuz sonrasında OHAL belki gerekliydi ama aradan 11 ay geçti.
Ufukta görünen yeni bir darbe tehlikesi yok.
Terör derseniz, OHAL olsa da olmasa da sıfırlamak mümkün değil. Dolayısıyla OHAL, sadece bu iktidarın işlerini kolaylaştırmak için kullanılan bir mekanizmaya dönüştü.

*  *  *

Darbe girişimi sonrasında on binlerce kamu görevlisi açığa alındı, kamudan ihraç edildi.
On binlercesi tutuklandı.
Asker, polis, öğretmen, hakim, savcı, kaymakam, gazeteci, aklınıza kim gelirse, her kesimden insanlar...
Ve cezaevleri tıka basa onlarla dolduruldu. O kalabalık koğuşlarda, insanlık dışı koşullarda ve birbirlerinin üzerinde yatmak zorundalar.
Üstelik bazılarının 0-6 yaş arası çocukları da onlarla birlikte hapis yatıyor.

*  *  *

Onlardan çok sayıda yakınma mektubu alıyorum... Ve bazılarını burada sizlere iletiyorum.
İhraçların ve tutuklamaların birkaç temel gerekçesi var:
Bunlar ByLock kullanıcısıdır. Fetullah örgütünün kurduğu şirketlerde görev almış, okullarda öğretmenlik yapmış, ya da çalışmıştır. Onun kurdurduğu sendikaya üye olmuştur.
Bank Asya’da hesabı vardır...
Bazıları açılan sınavlarda sahtekârlık yapmıştır...
Ve en önemlisi, bunların bir bölümü 15 Temmuz’da darbeye karışmıştır.

*  *  *

Yakınma mektuplarının çoğunda hep aynı ifade yer alıyor:
“ByLock kullanmadım, sendikaya üye olmadım, Fetullah okullarında hiçbir görevim olmadı, Bank Asya’da param yoktu. Konumum nedeniyle darbeci olmam ise zaten mümkün değildi.”
Bana yazanların hiçbirini tanımam. Doğru söyleyip söylemediklerini de bilemem.

*  *  *

Ancak ortada bazı gerçekler var:
Mağdur edildiğini iddia eden ve şimdi cezaevlerini tıka basa doldurmuş olan bu insanların çoğu, neyle suçlandığını bilmiyor.
Hepsinin dosyalarında gizlilik kararı var. Dolayısıyla suçları açıklanmıyor, avukatlarına da söylenmiyor.
Savcılık iddianameleri derseniz, darbeden bu yana 11 ay geçmiş olmasına rağmen çoğu için hazır değil. Dolayısıyla duruşma günleri de bilinmiyor.
İşin daha da vahim boyutu, bunların başvurup derdini anlatacağı, bilgi alacağı herhangi bir makam yok!
Hükümet bu konuda bazı komisyonlar kurulduğunu falan açıklıyor da, bu on binlerce kişinin dilekçelerine hangi komisyon bakacak, gerçeklere nasıl ulaşacak, o da bilinmiyor!

*  *  *

Bazı okurlarım beni eleştiriyor:
“Siz geçmişte bu Fetullah takımıyla çok uğraştınız, defalarca mahkemelik oldunuz. Onlar da sizi düşman bellemişti. Şimdi nasıl oluyor da mektuplarına yer verip onları savunuyorsunuz?
Ben onları savunmuyorum.
Ben yapıldığı iddia edilen haksızlıkları ve özellikle de hukukun çiğnenmesini eleştiriyorum.
Dikkat ederseniz olaya hep “İnsancıl” açıdan yaklaşıyorum.
Karı koca tutuklanıp açlığa mahkûm edilenler, küçük bebekleriyle cezaevi koğuşlarına sürüklenen analar ve suçlarının ne olduğu kendilerinden ve avukatlarından gizlenen on binlerce kişi...

*  *  *

Bu söylediklerim elbette ki darbeye girişen, o gece aktif görev alan, ya da Fetullah döneminde bazı pisliklere bulaşmış olanlar için geçerli değildir.
Ancak şunu da unutmayalım zira çok önemlidir:
Fetullah ekibine her türlü desteği verip onları devlete yerleştiren siyaset kesiminden hiç kimseye, bugüne kadar hesap sorulmadı.
Başka bir deyişle, darbenin asker-sivil siyasi ayağının üzerine hiçbir biçimde gidilmedi.
Hani bir atasözümüz vardır “Filler tepişir çimenler ezilir, olan çimenlere olur” diye!..
Doğrudur ve olayımız aynen böyledir.