Sevgili okurlarım, yaşadığımız şu rezalet ortamında yine de gülünecek, neşemizi bulduracak olaylar var.
Rıza kendisinden bol kepçe rüşvet aldığını iddia ettiği dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a İsviçre malı, dünyanın en pahalı kol saatlerini hediye etmişti. Demek ki Zafer Bey kol saatine meraklıydı.
Bu olaylar o dönemde basına yansımıştı...
Günün birinde kendisini görünce, vatandaşın biri kolunu işaret ederek sordu:
“Sayın bakanım acaba saatiniz kaç!..”
Zafer Bey’in sinir sistemi zaten iyi durumda değildi, bu soruyu soran kişiyi kovaladı.
Vatandaş Ankara’da özel bir hastane çalışanı idi.
Rufailer devreye sokuldu, kimliği belirlendi ve derhal kovuldu!
Koskoca Bakan Bey’e böyle bir soru sormak onun haddine değildi!

* * *

Rezaletler çorap söküğü gibi ortaya çıkmaya başlayınca Zafer Çağlayan ortaya bir iddia attı:
“Ben bu saatin parasını Rıza’ya ödemiştim. Saati rüşvet olarak almadım, kendi paramla getirttim!”
Rıza boş durur mu!..
Conrad otelin amblemli bir kağıdına el yazısıyla aynen şöyle yazdı:
“30 Ocak 2013. Saat bedeli olan 240 bin Euro’yu Zafer Çağlayan’dan teslim aldım.”
Bakan Bey demek ki bir kol saati için cebinden 240 bin Euro ödeyecek kadar para sahibi idi.
Günümüzün değeriyle bir Euro eşittir 4 lira 65 kuruş.
Çarpın bunu 240 bin ile, sonucu lütfen kendiniz bulun!

* * *

Rıza dönemin AB Bakanı olan Egemen Bağış’ı da ihmal etmiyordu. Ona çikolata kutuları içinde rüşvetler gönderiyordu.
Telefon konuşmaları ve pazarlıklar polisin dinlemesine takılmıştı.
Egemen Bey’e bir hediye paketi (!) daha gidecekti.
Bakan Bey talimat verdi:
“Ben evde olmayabilirim. Bizim evde çalışan Mariyana var, güvenilir biridir. Adamların kutuyu ona bıraksın.”
Paketi kendi teslim almaktan çekiniyordu... Rıza’nın ekibi eve gitti, kutuyu hizmetçi kadına bıraktı.
Bütün olanlar, polisler tarafından kayda alınmıştı.

* * *

Tam da kutulardan biri hazırlanıyordu.
Bizim İranlı uyanık, görkemli paketi evde teslim edecek olan adamını son kez uyardı:
- “Lan, aman yanlış yapma. Euro koymayacaksın, dolar koyacaksın haaa!”
- “Patron sen merak etme, dolar koydum zaten!”
Aslında endişelenmekte haklıydı zira Euro, dolardan daha pahalı idi.
Rıza maliyeti gereksiz yere artırmamak için çaba harcıyordu.
Öyle ya, rüşvetin de bir maliyeti vardı!
Böylece o dönemde bazı şeyleri öğrenmiş olduk. Demek ki bir seferde 100 bin dolar, iyi yerleştirildiği takdirde büyükçe bir çikolata kutusuna sığıyordu.
(Egemen Bağış geçen hafta durup dururken KKTC vatandaşı oldu. Nedenini anlayamadık!)

* * *

Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler idi. Geçmişte çeşitli yerlerde kaymakamlık yapmış, valilik yapmış, AKP döneminde İstanbul Valisi bile olmayı başarmıştı.
Tam bir bürokrat...
Devlet memuru maaşıyla (!) yaşayan biri...
Rıza ile tanışmasının ardından hayatının değişeceğini o sırada bilemezdi!
Birbirlerini çok sevdiler...
İçişleri Bakanı olarak Rıza’yı ve bütün sülalesini Türk vatandaşı yaptı.

* * *

Ancak Rıza bazı karanlık işler yapıyor ve korkuyordu...
İran’a uygulanan ABD ambargosunu binbir atraksiyonla delmişti.
Acaba başına bir iş açılır mıydı!
Acaba izleniyor olabilir miydi!
Bunları İçişleri Bakanı Muammer Güler’e sık sık soruyor, endişesini dile getiriyordu:
“Polis falan beni izliyor mu, Maliye peşimde mi, acaba günün birinde okkanın altına gider miyim?..”

* * *

Muammer Bey kendisine güvence verdi:
“Ben baktırdım, Maliye’de dosyan yok. Poliste de yok. Sen rahat ol... Abicim öyle bir şey olsa ben senin önüne yatarım be!..”
Rıza bazen yoğun trafiğe takılıyor, önemli işlerinde gecikmeler oluyordu. Aracıyla emniyet şeridini kullanmak için Bakan Bey’den izin istedi.
Özel izin çıktı!

* * *

Ancak bazen devlet işlerinde tıkanmalar yaşıyor, engellere takılıyordu. Kendisini tanımayan bazı bürokratlar Rıza’nın önemli işlerini geciktiriyordu.
Örneğin Çin hükümetine verilmek üzere çok önemli bir referans mektubu alması gerekiyordu ama bazı görünmez eller tarafından bu iş geciktiriliyordu.
Bu engeli aşmanın da yolunu buldu:
Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’i kendisine “Danışman” yaptı.
Hediyesi 100 bin dolar!
Referans mektubu kısa süre sonra elindeydi!
Sonrasında yapılan polis baskınlarında Barış’ın evinde para sayma makineleri, büyük boy çelik para kasaları ve çok miktarda döviz bulundu!

* * *

Rıza’nın sahtecilik ve vurgun işlemlerinin çoğu, devletin ve hükümetin gözleri önünde Halkbank üzerinden sürdürülüyordu.
Bankanın genel müdürü olan Süleyman Aslan’ın evi de günün birinde polis tarafından basıldı...
Ve ayakkabı kutuları ile banyo malzemesi içinde istiflenmiş milyonlarca dolar ele geçti.
Süleyman bu paraları Çorum’da imam hatip okulu yaptırmak için biriktirmiş!
Şimdi Amerika’daki davada onun genel müdür yardımcısı Hakan Atilla yargılanıyor, bu şahıs ise Türkiye’de, ortalıkta özgürce dolanıyor!

* * *

AKP iktidarı bu kirli olayların üzerine keşke o zaman adam gibi gitmiş olsaydı...
Başta Rıza, hemen ardından bu şahıstan rüşvet aldığı iddia edilen Bakan Bey’lerden hesap sorsaydı ABD davası açılmayacak ve dünyaya rezil olmayacaktık.
Hepsi aklandı, el konulan paraları iade edildi!
Burası Türkiye abicim, olmaz olmaz demeyeceksin, bizde olmaz yoktur!
Her şey olur... Oldu bile!