Sevgili okurlarım, mübarek ramazan ayı yarın bitiyor. Ramazan deyince akla ilk gelen, doğal olarak oruç tutmak ve kurulan irili ufaklı iftar sofralarıdır.
Sıradan vatandaşların iftar açtığı yer genelde ya evleri, ya da sokaklarda belediyeler ve çeşitli kuruluşlar tarafından kurulan iftar sofraları.
Buralarda verilen yemekler mütevazı ve çok sıradan:
Çorba, etli kuru fasulye, pirinç veya bulgur pilavı, tatlı veya meyve.
Binlerce kişinin kuyruğa girdiği iftar çadırlarında verilen bu yemekler genelde soğumuş oluyor.
Ama vatandaşın başka çaresi yok. Soğuk da olsa yiyecek, sıcak da olsa yiyecek!
Buralarda karnını doyuran herkes acaba oruçlu mu?
Bu konuda yapılmış bir araştırma elbette yok da, tahminime göre yarısı beleşçilerden oluşuyor.
Senede bir ay kurulan ve iyi kötü yemek çıkaran çadırlar o yüzden rağbet görüyor.

*  *  *

Bu sıradan sofralar dışında bir de görkemli iftar sofraları var.
Beş yıldızlı otellerde düzenlenen bu iftarlarda sadece kuş sütü eksik. Muhteşem yemekler servis ediliyor. Davetli isen tıka basa, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar ye!..
Bu gibi sofralarda yer alanlar zengin iş adamları, gazeteciler, seçkinler, ya da siyasetçi büyüklerimiz...
Ve aynen iftar çadırlarında olduğu gibi en az yarısı oruçlu değil.
Eğer sayın büyüklerimizin en büyükleri sofrada yer almışsa, kameralar mutlaka çekim yapmak zorunda.
Televizyon kameraları hazır.
Yemek bitince sayın büyüğümüz kürsüye çıkıp önceden hazırlanmış olan nutkunu okumaya başlıyor.

*  *  *

İşte tam bu aşamada bütün televizyon kanalları canlı yayına geçiyor.
Kürsüde ya Başbakan Binali Bey, ya da AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Bey...
Konu bol, konuştukça konuşuyorlar...
Sofralar muhteşem, dört dörtlük...
Onların verdiği iftarların bütün harcaması devletten...
Evinde iftar eden, ya da etmeyen her sıradan vatandaş, eğer televizyonu açıksa bu nutukları dinlemek zorunda...

*  *  *

Şimdi sormak zorundayım:
Böyle bir olay dünyanın hangi ülkesinde vardır?
30 gün boyunca hangi ülkenin başbakanı veya cumhurbaşkanı dinî bir günü bahane edip her akşam siyasi nutuk atar, sağa sola posta koyar, muhalefete bindirir?
Hangi ülkenin televizyon kanalları yayınlarını anında kesip canlı yayına geçer?
Bu sorularım Müslüman ülkeleri de kapsıyor.
Bırakın diğerlerini bir yana, dünyanın hiçbir Müslüman ülkesinde böyle bir uygulama yok.

*  *  *

Bu durum sadece Türkiye’ye özgü...
Bunun adına ne demeli!..
Din ticareti mi, din sömürüsü mü?..
O nutuklarda dinimizle, Müslümanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan siyasi konular gündeme getiriliyor.
Kılıçdaroğlu’nun uzun yürüyüşünü eleştirmenin, laf yetiştirmenin Müslümanlıkla bir ilgisi var mı?
Banka faizlerinin yüksek olduğunun, indirilmesi gerektiğinin, indirmeyenin tepesine binileceğinin dinimizle bir ilgisi var mı?
Bunun gibi nice örnekler vermek mümkün.
Geçirmişler medyanın büyük bölümünü ellerine, her vesile ile konuş babam konuş...
Televizyonlara önceden talimat verdir:
“Sayın falanca bugün iftar konuşması yapacaktır. Canlı yayınlanması gerekmektedir. Yayıncıların bilgisine.”
Sıkıysa yayınlanmasın!

*  *  *

Neyse işte, bir mübarek ramazan daha sona ermek üzere. Geçmişte neler yaşadıysak, bu yıl da her şey aynı idi...
Ve gelecekteki ramazan aylarında da bu konuda herhangi bir değişiklik olmayacak.
Dinimiz siyasete alet edilecek, iftar sofralarında iş pazarlıkları ve siyaset yapılacak.
Sıradan vatandaş belediyelerin iftar sofrasında, ya da kendi evinde mütevazı yemeklerle karnını doyururken, sayın büyüklerimiz kutsal dinimizi kendi çıkarları doğrultusunda dibine kadar kullanmayı sürdürecek!

Adam meğer suçsuzmuş!


Video kayıtlarını gördük... Minibüste bir genç kız koltukta oturuyor. Hemen arkasında oturan genç bir adam kendisine laf atıyor:
“Mübarek ramazan günü şortla gezmeye utanmıyor musun? Beni tahrik ediyorsun.”
Genç kız yanıt veriyor:
“Tahrik oluyorsan bakmazsın.”
Genç adam yerinden kalkıyor...
İnerken kızın suratına elinin tersiyle bir tokat atıyor. Kız yerinden kalkıp adamın üzerine yürüyor. Onu yere düşüren zanlı hızla inip kaçıyor. Kız yerde...
Ne yapması gerekirdi? Yoksa özür mü dilemeliydi?

*  *  *

Adam bu olayın hemen sonrasında zaten vergi suçundan yakalanıp cezaevine sokulmuş.
Savcılık şortlu genç kız olayında tutuklama istedi... Dün adliyede jandarmaların arasında neredeyse basın toplantısı yapıp kendini savundu, kızı darp etmediğini iddia etti...
Ve mahkeme tarafından serbest bırakıldı! (Zaten hükümlü olduğu için yeniden cezaevine gönderildi.)

*  *  *

Türkiye’de böyle sapıkların sayısı çok. Şimdi sonrasına bakalım!..
Şortlu kıza laf atan ve tokat vuran şahsın serbest bırakılması bu gibi sapıkları yeniden harekete geçirir, “Nasıl olsa suç değilmiş” diye düşündürür ve bu gibilere yeniden cesaret verir.
Bu karar, ülkemizin bu ortamında dinci sapıklara verilmiş bir ödündür.
Başka bir yerde olsa şortlu genç kız belki iyice dayak yiyip linç edilecekti. Neyse ki İstanbul’da minibüste imiş!
Kemal Kılıçdaroğlu ve binlerce insanımız, uzun yürüyüşte “Adalet” derken, hiç kuşkusuz bu tür yargı kararlarını da kastetmektedir.