Sevgili okurlarım, geçtiğimiz
salı günkü yazımda size bir cezaevinden aldığım mektuptan söz etmiştim.
Yazımın başlığı “Dolandıran avukat hakim mi oldu” idi.
Yazımda mektup sahibinin adını, hangi cezaevinden yazdığını ve özellikle de avukatın ismini açıklamaktan kaçınmış ve şöyle demiştim:
“Adalet Bakanlığı benden e-posta yoluyla isterse, mektubu ve isimleri kendilerine iletirim.”
Aradan günler geçti, bakanlıktan ses çıkmadı.

*  *  *

Önemli bir olaydır... Şimdi bir düşünün, cezaevinde bir yıldan beri tutuklusunuz.
Günün birinde bir avukat ziyaretinize geliyor, sizi savunacağını söylüyor, “Torpilli ve güçlüyüm, seni en kısa zamanda tahliye ettiririm” diye vaatlerde bulunuyor.
Noter aracılığı ile vekalet çıkarıp veriyorsunuz.
Üstelik avukata sekiz bin lira para ödüyorsunuz...
Ve adam, mektubu yazan tutuklu müvekkilinin iddiasına göre bir süre sonra ortalıktan kayboluyor!
Sonra anlaşılıyor ki, bu avukat Adalet Bakanlığı tarafından açılan hakimlik sınavını kazanmıştır.
Şu anda Ankara’da hakimlik stajı görmektedir.
Bir süre sonra hakimliğe asaleten atanacaktır!

*  *  *

Cezaevi ismini vermemiş, XYZ ili diye geçiştirmiştim.
Söz konusu mektup Bitlis cezaevinden İbrahim Yaprak ismi ve imzasıyla gönderilmişti.
Kendisini dolandırdığı iddia edilen avukat, hakimlik sınavını kazandığı güne kadar Bitlis Barosu’na kayıtlı idi.
İsmini yine vermiyorum.
Baş harfleri O.A.

*  *  *

Mektubu okuyunca Bitlis Barosu’nu aradım ve durumu sordum.
Evet, avukat O.A. hakimlik sınavını kazanana kadar o baroya kayıtlıydı.
Ayrıca bir şey daha söylediler:
“Burası küçük yerdir, herkes birbirini tanır. Bu avukatın buna benzer başka marifetleri de olduğunu duyardık.”

*  *  *

Yazımda şöyle demiştim:
“Bu gibilerin dağıtacağı ‘Adaletten (!)’ ben korkarım. Şimdi Ankara’da hakimlik stajı yapıyor, yani Adalet Bakanlığı tarafından yetiştiriliyor.
Böyle biri hakimlikte ve savcılıkta kalamaz,
avukatlık da yapamaz.”

*  *  *

Doğrusunu isterseniz bu konuda Adalet Bakanlığı’ndan birkaç satırlık bir açıklama beklerdim...
“Yazdığınız konuyla ilgili soruşturma başlatılmıştır...”
Ya da:
“Bu hakim adayı ile ilgili konu daha önce bakanlığımıza intikal etmiş, ancak yapılan soruşturma sonucunda olayın doğru olmadığı anlaşılmıştır...”
Böyle herhangi bir yanıt beklerdim...
Ve bakanlığa teşekkür ederdim.

*  *  *

Şimdi bir düşünün, hakimlik stajı yapmakta olan bir şahıs, üzerine atılı “Müvekkilini dolandırma” iddiasıyla hakimlik veya savcılık yapmaya başlayacak...
Ve bir süre sonra cübbesini giyip adalet (!) dağıtmaya başlayacak.
Olmaz böyle şey, olmaz.

Önemli bir özür


Sevgili okurlarım, bugün sizlerden bir kez daha özür dilemek zorundayım... Sizlerden her gün gelen çok sayıda mektup, faks, e-posta mesajlarını dikkatle okuyorum ama hiçbirine yanıt veremiyorum...
Çünkü bunu yapacak zamana sahip değilim.
Aksi takdirde (belki inanmayacaksınız ama) günümün en az yarısını bu işe harcamam gerekir.
O mesajların her biri bir ibret belgesi...
İnsanlara yapılan haksızlıklar, çektirilen çileler, hukuksuzluk, adaletsizlik, fukaralık, iş istemleri ve yakınmalar...
Ülkemizin gerçek tablosu.

*  *  *

Bu konuda içim kan ağlıyor ama elimden bir şey gelmiyor ki!.. Zaten herkes aynı durumda.
Hiç kuşkum yok... Bana yazıp derdini anlatan, içini döken, bir çare bulunmasını ya da bilgi edinmemi isteyenlerin bir bölümü haklı olarak şöyle düşünüyordur:
“Ben bu herife yazdım ama adam yerine koyup iki satırla bile olsa yanıt vermeye tenezzül etmedi.”
Size zaman durumumu dürüstçe anlatmaya çalıştım.
Gönderdiğiniz her şeyi dikkatle okuduğumu bilin, o bana yeter.

*  *  *

Bir de ricam olacak. Lütfen yazdıklarınızı göndermeden önce bir kez okuyup Türkçe hatalarını biraz olsun düzeltmeye çalışın.
Türkçeler çoğu zaman epeyce zayıf, adeta yabancı bir dil gibi!
Sanki kendi güzel dilimizi unutmuş gibiyiz.