Sevgili okurlarım, Türkiye olarak Cumhuriyet tarihinin en karanlık-karmaşık günlerini yaşıyoruz.
Bir anayasa değişikliği icat ettiler, halk oylaması yapılacak.
Neyin oylaması?
Hiç kuşkum yok, özellikle Evet oyu verecek olanların en az yüzde 90’ı neyi kabul edeceğini, sonrasında ülkemizi nelerin bekleyeceğini bilmiyor.
İktidar baskısı yoğun.
Kendisinden yana olmayan herkes, bütün kişi ve kurumlar baskı altında.
“Hayır” çalışmalarına izin verilmiyor.
Gazeteciler hapiste.
İktidar yine ve hiç utanmadan yalan söylüyor, o gazetecilerin terörist, çocuk istismarcısı falan olduğunu iddia ediyor.
Bütün komşularımızla papaz olmuş durumdayız. Sadece komşularımız değil, ABD, Rusya, AB ülkeleriyle de durum aynı.
Her şey yalanlarla yönetiliyor.
Hiçbir iktidar döneminde böyle bir rezalete tanık olmamıştık.

*  *  *

Şimdi bu iktidarın, bu hükümetin bazı eski ama çok önemli mensuplarının durumlarına kısaca göz atalım.
Onlar yakın geçmişte Tayyipgiller iktidarının en önemli oyun kurucuları, destekçileri idi.
Abdullah Gül...
Ahmet Davutoğlu...
Bülent Arınç...
İlki, AKP iktidarının 2002 yılındaki ilk Başbakanı. Sonra görevini Recep Tayyip’e devretti ve Dışişleri Bakanı oldu... Ve en sonunda Cumhurbaşkanı.
İkincisi Dışişleri Bakanı, sonra Başbakan.
Üçüncüsü Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı.
Bunlara AKP’nin önde gelen siyasetçi takımından Hüseyin Çelik, Nimet Baş, Suat Kılıç, Sadullah Ergin ve bakanlık yapmış olan daha nice isimleri ekleyin.

*  *  *

Peki ama bu isimler şimdi nerede?
Her biri siyaset sahnesinden şu veya bu nedenle çekildi.
Bazıları Recep Tayyip tarafından aforoz edildi. Onlara kırmızı kart gösterildi!
Ama her biri en üst düzey görevlerde bulunmuştu.

*  *  *

Yukarıda saydığım ilk üç isim özellikle çok önemli.
Ülkede yapılanlara, ülkenin bu gidişine şimdi karşı olduklarını herkes biliyor.
Ama gelin görün ki geç kaldılar, hiçbiri ağzını açıp bir tek cümle bile söyleyemiyor.
Hepsi sütre gerisine çekilmiş durumda.
Şimdi belki inkâr edeceklerdir ama üçünün de referandumda “Hayır” oyu vereceği anlaşılıyor.

*  *  *

Yav kardeşim, hepinizin en azından sosyal medya hesaplarınız var.
Bir gün olsun çıkın ortaya da, hiç değilse birkaç eleştirinizi yazın.
Bu ürkeklik, bu pısırıklık, bu korku nereye kadar?
Kaybedeceğiniz ne var?
İşte Bülent Arınç...
7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde yakınıyor ve medyaya demeçler veriyordu:
“Melih Gökçek Ankara’yı parsel parsel Fetullah’a sattı.”
Ağır bir suçlama idi. Gazeteciler kendisine sordu:
“Elinizde belgeler var mı?”
Yanıt verdi:
“Seçimden sonra hepsini açıklayacağım!”
Seçim bitti, aradan neredeyse iki yıl geçti, açıklamasını halen bekliyoruz!

*  *  *

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül!..
AKP iktidarının bütün kararlarında desteği ve imzası var. O makama Tayyipgiller-Devlet Bahçeli ortaklığı tarafından seçilmişti. Makamda oturduğu sürece iktidarın yaptıklarına bir kez olsun karşı çıkamadı.
Dışişleri Bakanı ve sonra Başbakan olan Ahmet Davutoğlu!..
Türkiye’nin başına bir sürü belalar açtı, uyguladığı yanlış politikalarla ülkemizi Ortadoğu bataklığına sürükledi. Recep Tayyip’in şimdi yapmakta olduğu vahim hataların ilk tohumlarını o attı.

*  *  *

Bunlar ne yazık ki mert-yürekli adamlar değilmiş. Olsalardı şimdi hiç değilse birkaç cümle söylemekten korkmazlardı.
Yaptıklarının, marifetlerinin (!) arkasında duramadılar.
İçlerinden gelen Hayır’ı dışa vurmaları mümkün olmuyor.
Bundan sonra 16 nisana kadar yaparlar mı?
Hiç zannetmiyorum...
Zira bunlar korkuyor!
Konuştukları takdirde geçmişteki marifetlerinin ortaya çıkacağını, Recep Tayyip’in 16 Nisan sonrasında hesap soracağını ve kendilerini çiğ çiğ yiyeceğini iyi biliyorlar.
Suskun kaldıkları sürece o hesaplar sorulmaz. Ama ağızlarını açıp eleştirdikleri, hele de “Hayır” demekten dem vurdukları takdirde başlarına neler geleceğini de biliyorlar.
Devletin olanaklarını sonuna kadar kullandılar. Bugün de öyle... Altlarında son model Mercedes makam araçları, yanlarında koruma ordularıyla yaşıyorlar.
Bu rahatlığın, bu avantaların ellerinden uçup gitmesini isterler mi, elbette ki istemezler.

*  *  *

Eyy Türk Milleti, bunları niçin söylediğime gelince...
Yıllarca oy verdiğin, alkış tuttuğun bazılarının içyüzü işte budur.
İktidarın merkezinde
oldukları sürece konuşurlar, dışlandıktan sonra kendi hatalarını ve geleceklerini düşünüp suspus olmak zorunda kalırlar!..
Zira Türkiye bu durumlara düşürüldüyse, onlar da en az Recep Tayyip kadar
sorumludur.
“Aman ben konuşmayayım da, bana dokunmayan yılan bir yaşasın” diye düşünürler, mezarlıktan geçerken korkmamak için ıslık çalarlar!
Ne biçim devlet adamı (!) imiş bunlar.