Sevgili okurlarım, bunlar günün birinde Suriye ile kapıştılar. Gizli talimat ABD’den gelmişti ve şöyle idi:
“Eyy Recep Tayyip Bey, biz Esad’ı devirmeye karar verdik. Haydi görev başına... Sen de katkıda bulun, gir Suriye’ye, vur kır!.. Sonrasında payına düşeni sana fazlasıyla veririz! Komşuda pişer sana da düşer!”
“Payına düşen” olayını geçmiş yıllarda, özellikle Osmanlı’nın son döneminde yaşamıştık. Müttefikimiz Almanya’nın tatlı vaatleriyle Birinci Dünya Savaşına daldık.
Kazandığımız takdirde kapitülasyonlar kalkacak, Kafkasya bizim olacak, Balkanlar’da yitirdiğimiz toprakları alacaktık!
Savaş bitti, yenildik ve ağır bir yıkımla birlikte nasihat almış olduk.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında da aynı oyun sergilendi. İngiltere, tarafsızlığını sürdüren Türkiye’nin savaşa mutlaka girmesini istiyordu. Churchill bu amaçla Adana’ya gelip cumhurbaşkanı İnönü ile görüştü. Savaşa (Almanya’ya karşı) en kısa zamanda, bir an önce girmemizi istiyordu.
Karşılığında Ege adaları bize verilecekti!
Birinci Dünya Savaşı’nda başımıza gelenleri çok iyi bilen İnönü çok ustaca manevralarla bu istemleri geri çevirdi ve Türkiye’yi savaş belasına bulaştırmadı.
Devlet adamlığı işte budur.

* * *

Hemen yanı başımızdaki Suriye ve Esad rejimi Türkiye için bir tehdit değildi. Ülkemize terör ihraç etmiyordu. Tam tersine Recep Bey-Esad ikilisi arasında dostça ilişkiler vardı.
Aile boyu birlikte tatiller bile yapıyorlardı.
Bizimki Esad’dan “Kardeşim Esad” diye söz edip sarmaş dolaş olurken, öteki de “Kardeşim Tayyip” diye bizimkini ve eşini aile boyu bağırlarına basıyordu.
İşte ne olduysa, ABD’den gelen o meşhur talimat sonrasında oldu...
Recep Bey ve o sırada Başbakan olan Davutoğlu Ahmet Paşa, Suriye’ye açıktan posta koymaya başladılar.
Niyetleri Suriye’yi işgal etmekti ve bunu açıktan söylüyorlardı.
Siyaset tarihine geçen “İki haftaya kadar Suriye’ye girip cuma namazını Şam’da kılacağız” sözü onlara aittir.

* * *

Suriye belasını başımıza kendi elleriyle açtılar! Türkiye’yi dünyaya rezil ettiler.
Olayın daha ilk günlerinde ve bu cahil kafamla konuyu burada irdelemeye çalıştım... Sürekli yazıyordum:
“Beyler yapmayın etmeyin, Suriye’yi size yedirmezler. Ortadoğu bataklığına giren bir ülke oradan mutlaka maddi ve manevi ağır hasarla çıkar. Gelin vazgeçin şu işten!..”
Esad’ı devirmek uğruna başımıza nice işler açtılar.
- Uçağımız düşürüldü, biz Rus uçağını düşürdük. Rusya ile papaz olduk.
- Sınırımızda, Esad döneminde mevcut olmayan yeni oluşumlar ortaya çıktı. Esad’ın yıpranmışlığından yararlanan PKK, IŞİD gibi kanlı terör örgütleri bölgeleri ele geçirdi. Böylece yeni sınır komşularımız oldu.
- Kargaşadan kaçan 3.5 milyon Suriyeli bize sığındı, başımıza maddi ve manevi bir sürü yeni belalar açıldı. Şimdi onları atsak atamıyoruz, satsak satamıyoruz!
- İşin daha da kötüsü, ağır silahlarıyla birlikte Suriye’ye ABD ve Rus askerleri girdi. Biz de girdik, Suriye topraklarında 72 şehit verdik.
- Dahası var, sınırımızın hemen dibinde, PKK’nın Suriye kolu olan PYD tarafından yeni bir Kürt devleti resmen kurulmak üzere. ABD ve Rusya bu oluşumun destekçileri.

* * *

Bu ortamı acemiliği ile yaratan Dışişleri eski Bakanı Davutoğlu Ahmet şimdi saf dışı! Milletvekili ama sözü artık geçmiyor.
Recep Bey derseniz cumhurbaşkanı oldu.
Hem de son referandumda oyların yüzde 51’ini almayı başarıp (!) partili cumhurbaşkanı oldu.
Olmasına oldu da, bütün bu süreçte biz ne kazandık?
Hiçbir şey!

* * *

Şimdi kulaklarımızda Recep Bey’in haykırışları çınlıyor:
“Eyy Trump... Eyy Putin... Eyy Merkel!..”
Ve neredeyse bütün dünyaya posta koymaları...
“Eyy AB, bizi almıyorsan almazsın. Biz ne yapacağımızı biliriz. Herkes yoluna gitsin, güle güle deriz...”
“Eyy ABD yolunu şaşırma, sabrımızı taşırma!..”
Falan filan...

* * *

Bizim beyefendi Washington’da, Bay Trump ile dün gece itibariyle buluşup ricalarını sıralayacaktı!
“Aman abi bizim sınırda Kürt devleti kurulmasına izin vermeyin...”
“Aman abi, Fetullah’ı bize iade edin de mahkemeye çıkarıp bir güzel yargılayalım...”
Adına Trump denilen adam kaçın kurası bir uyanık.
Herhalde Recep Bey’e şöyle demiştir:
“Sen merak etme adamım, Kürt devleti kurulsa bile, birazcık arazi dışında sana zarar verdirmeyiz... Fetullah’a gelince, bizde o işlere ben bakmam. Yargı ne derse o olur.”

* * *

Eyy Putin, eyy Merkel, size bağırıp çağırdık, posta koyduk.
Affetmek büyüklüğün şanındandır. Kusur ettiysek bağışlayın.
Zordayız, bize acele ya birkaç milyar dolar para, ya da bol miktarda turist gönderin!
Başımıza kendi ellerimizle açtık bir Suriye belası, son pişmanlık fayda etmiyor...
Aman Trump canım Trump, kucağına düştük. Bir babalık, bir güzellik yap da bizi düzlüğe çıkar.
Kurtar bizi Trump!