Sevgili okurlarım, Türkiye her açıdan çok ilginç bir ülke! Eğer öyle olmasaydı bizim gazete durup dururken FETÖ’cü ilan edilmezdi.
O tohumları toprağa atan muhbir gazeteciler kına yaksın, şimdi herhalde işin keyfini sürüyorlardır.
İki masum arkadaşımız tutuklandı...
SÖZCÜ’nün üzerine iktidarın bundan sonra nasıl geleceğini ve neler yapacağını tahmin ediyoruz da, herhangi bir somut bilgiye sahip değiliz.
Dosyada gizlilik kararı var. Dolayısıyla aynen bizim gibi, avukatlarımız da bu konuda bilgi sahibi değil.

*  *  *

Bir terör örgütüne üye olmak, ona yardım ve yataklık etmek ağır bir suçlamadır.
Bu durum elbette FETÖ için de geçerlidir.
FETÖ örgütünün çok açık ve bilinen bazı özellikleri var.
İrili ufaklı kadrolarını uygun makamlara yerleştirip devleti ele geçirmesini sağlayan, buna karşın şimdi başkalarını suçlayan, bu AKP iktidarıdır.
Zamanında aralarından su sızmazdı.
Fetullah Gülen’e çağrıda bulunup “Hocam dön artık Türkiye’ye, bu hasret bitsin” diyen de onlardı.
Ne zaman ki kapıştılar, işte o zaman bu örgütün üzerine gitmeye başladılar ve bu günlere geldik.

*  *  *

Şimdi söyleyeceklerimle darbecileri ve örgütün beyin takımını kastetmiyorum, ancak bu süreçte on binlerce masum insanı mağdur ettiler...
Ve çok büyük bir taktik hata yaptılar.
Örgüt soruşturmalarına üstten, beyin takımından başlamak yerine alt kademeden başladılar. İşte o nedenle binlerce haksızlık-hukuksuzluk sergilediler.
Bu hatayı şimdi de sürdürüyorlar.
Bunun kendileri de farkında ama iş işten geçti.
Cezaevleri her kesimden masum insanlarla dolduruldu.
Sadece tutuklananlar değil, kamudan açığa alınanlar, ihraç edilenler de işin cabası!
Şimdi feryatlar iyice yükselince komisyonlar falan kurup çözüm arıyorlar ama geç kaldılar. Böylesine büyük bir yarayı bırakın komisyonları bir yana, hiçbir güç tedavi edemez.
On binlerce masum kişinin başına gelenleri nasıl çözeceklerini kendileri de bilmiyorlar.

*  *  *

FETÖ’nün ilginç bir özelliği var. Örgüt özellikle irili ufaklı bazı iş adamlarını içine almıştı, paraya para demiyordu.
Sanayiciler, şirketler, okullar, dershaneler vesaire... (Bunlar bu yazının konusu değil.)
Örgütün bir de bankası vardı:
Bank Asya.
Bankanın açılışı 1996’da törenlerle yapıldı.
Kurdeleyi kesenler arasında dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Devlet Bakanı Abdullah Gül ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte doğal olarak Fetullah da vardı.
O sırada henüz ABD’ye tüymemişti!

*  *  *

Cemaatin öteki şirket ve kurumları gibi, Bank Asya da giderek serpildi, palazlandı, büyüdü...
AKP’nin 2002 yılı seçimlerinde iktidar olmasından sonra bu bankanın büyümesi daha da hız kazandı.
Türkiye’nin dört bir yanında şubeler açtı. Öylesine büyüdü ki, ülkenin sayılı bankaları arasında girdi.
Arkasında artık devlet vardı. Gücünü ve desteğini devletten alıyordu.

*  *  *

Çok sayıda devlet kuruluşu, daha da büyüsün diye parasını bu bankaya yatırıyordu!
İşte Türk Hava Yolları, işte Diyanet ve diğerleri...
Aradan bir süre geçti, iktidar-cemaat kavgası başladı. AKP iktidarı cemaatin önde gelen kişi ve kurumlarıyla birlikte söz konusu bankanın da üzerine gitti.
Banka kapatıldı, vatandaşın mevduatına el konuldu.
Sonrasında, bu bankada şu veya bu nedenle hesap açtırmış olan on binlerce suçsuz ve masum insan suçlandı ve mahvedildi.
Burada işin püf noktası çok önemli:
Bank Asya’da hesabı olan sıradan insanların üzerine gidilirken, devletin paralarını o bankaya yatırmış olan kamu kurumu yöneticilerinden birine bile hesap sorulmadı.
Bu nasıl hukuktur, nasıl adalettir, nasıl mantıktır?

*  *  *

Şimdi gelelim işin bir başka püf noktasına.
Bank Asya ticari bir işletme olarak çok sayıda medya kuruluşuna ilanlar verirdi.
O ilanlarda en büyük payı kim kapardı biliyor musunuz?
İktidar-cemaat kapışmasından önce cemaate toz kondurmayan, ancak sonrasında 180 derece çark edip Fetullah-cemaat ikilisine en büyük saldırıları düzenleyen iktidar yandaşı havuz medyası!
Sayfaları ve ekranları her gün Bank Asya başta olmak üzere çeşitli cemaat şirketlerinin ilanlarıyla doluydu.
Cemaatin sırtından milyarlar kazandılar.
Bu emme basma tulumbanın çalışma biçimi çok açıktı. Havuz medyası bir yanda cemaate övgüler düzüp gaz verir, öbür yanda ise ilan paracıklarını cebe indirirdi.

*  *  *

Şimdi gelelim bazı çok önemli sorulara:
Biz SÖZCÜ gazetesi olarak FETÖ’cü ilan edildik mi?
Evet, edildik!
Madem öyle idik, demek ki verdiği ilanlarla havuz medyasına köşe döndürenlerin en başta gelenlerinden biri olan Bank Asya’nın bizim gazeteye de yıllar boyunca sürekli ilan vermiş olması gerekmez mi? Vermiş olduğu kaç ilan vardır, eğer varsa bu ilanlar için ne kadar ödeme yapmıştır?
Sıfıra yakın!
Kayıtlar ortada, devlet araştırsın bakalım!
Son soru:
Bu durumda nasıl oluyor da SÖZCÜ, FETÖ’cü ilan ediliyor?