Sevgili okurlarım, Saygı Öztürk deyince aklıma hemen bir şey gelir:
“Haber manyağı!”
Bunu olumsuz bir tanımlama olarak algılamayın, kendisine de söylerim! Bence bir gazeteci için yapılacak en güzel tanımlardan biridir.
Boş duramaz...
Her an haber ve söyleşi peşindedir. Haberin önemli veya önemsiz olması onun için hiç dert değildir. Yeter ki özel olsun.
Bu anlayış doğrultusunda tatile gitmez, gitse bile onun sadece adı tatil (!) olur. Bu kez oradan yazmaya başlar.

* * *

Bizim gazetenin Ankara bürosundayız... Zamanın akışı hemen her gün aynıdır.
Erkenci Saygı benim geldiğimi duyunca hemen odama gelir, sabah çaylarını söyleriz.
Aramızda haberler ve basın dedikoduları dahil hoş bir gazetecilik muhabbeti başlar...

* * *

Ve bizim Saygı sık sık kitaplar yazar, belgeleri konuşturur ve benden bir önsöz ister!
Son kitabı yeni çıktı:
“Kripto Üçgeni.” (Doğan Kitap.)
İşte benim önsözüm, mutlaka okunması gereken bu ilginç kitabı sanırım biraz olsun anlatıyor:

* * *

“Günün birinde Saygı Öztürk yine yanıma geldi...
“Abi ben yeni bir kitap yazdım, her zamanki gibi önsözünü senin yazman gerek!..”
Ne de olsa ben onun maaşlı, profesyonel ve kadrolu önsöz yazarıyım!
Kitaplarını yayınevine göndermeden önce bana verir, okurum. Zaten elime aldıktan sonra bırakmam mümkün olmaz.
Ellerine sağlık derim ama Saygı’nın acelesi vardır...
“Abi çok acele yaz lütfen zira hemen baskıya girmek üzere.”
Saygı benim arkadaşım, dostum. İmza attığı gazetecilik olaylarını hayranlıkla izlediğim meslektaşım.
Bugüne kadar hangi kitabı çıktıysa, hepsinde benim önsözüm var.

* * *

Bu kitap için fazla söze gerek yok.
Bu adeta polisiye bir roman.
AKP döneminde devletin nasıl yönetildiğini gösteren çok ilginç bir belgesel.
Özellikle 17-25 Aralık 2013 olaylarını hepimiz anımsıyoruz.
O süreçte öyle şeyler yaşandı ki, unutulması ve belleklerden silinmesi asla mümkün olmayacak.
Üstelik bazı kritik bilgi ve belgeler, yaratılan bu korku ve baskı ortamında henüz yayınlanamıyor!

* * *

Bu kitapta perde arkası anlatılan olayların çoğu Başbakanlık, Adalet Bakanlığı ve o zamanki adıyla Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üçgeninde geçiyor.
Buna Güneydoğu’daki anlamsız “Çözüm sürecini” ve bu süreçteki olayları da ekleyin.
Güneydoğu’da hükümetin emriyle asker kışlasına, polis karakollara çekilmiş ve meydan PKK’ya bırakılmıştı.
Adana’da MİT TIR’ları olayları yaşanmıştı.
Ankara ve İstanbul’da inanılmaz olaylar oluyordu...
Baskılar, pazarlıklar...
MİT Müsteşarı savcılar tarafından ifadeye çağrılıyor, bunu önlemek için hükümet acele yasa değişikliği getiriyordu.
Ülkemizi 15 Temmuz 2016 darbe girişimine götüren olaylar işte böyle başlamıştı.
Bu sürecin en önde gelen aktörlerinden biri, o günlerde HSYK 1. Daire Başkanı olan İbrahim Okur. O şimdi
tutuklu.
Bazıları yurt dışına kaçtı, bazıları tutuklandı. İktidarla FETÖ arasında kavga çıktı, darbe girişimi yaşandı, cezaevleri on binlerce tutuklu ile dolduruldu.

* * *

Evet, unutulması mümkün olmayan 17-25 Aralık süreci!..
Bakanlara ve bazı bakan çocuklarına verildiği iddia edilen rüşvetler... Bu iddialar patladığı günlerde Ankara’da devlet katında, hükümette ve özellikle yargıda yaşanan telaş ve panik...
Gerilimli saatler, gerilimli günler, kavga dövüşle geçen haftalar...
Birbirinden haberi olmayan, birbirine kazık atmaya çalışan kamu görevlileri ve özellikle yargıda yaşananlar...
Panik içerisinde bir iktidar...
Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar böylesine asla tanık olmamıştı.
Şunu hepimiz iyi bilelim.
Türkiye 15 Temmuz darbe girişimine boşuna gelmedi.
Yüzlerce inanılmaz olay yaşanırken bazı kamu görevlilerinin içinde olduğu tuzaklar ve tezgahlar vardı.

* * *

Saygı bütün bu olayları
dantel gibi işleyip örmüş, ortaya yine “Acayip (!)” bir kitap çıkarmış...
Bu kitap bir roman değil ama roman gibi.
Bunu iki gün içerisinde, baskıya gönderilmeden önce okuyan ilk kişi olarak Saygı’yı kutladım.
Okumaya başladığınız anda bana hak verecek, çok şey öğrenecek ve onu siz de kutlayacaksınız.
Ellerine sağlık Saygı, daha nice kitaplara.”