Sevgili okurlarım, bu iktidar son derece uyanık! Gerektiğinde sinekten yağ çıkarmayı bile başarıyor!
Şimdi referandum öncesindeyiz ya, başta Recep Tayyip olmak üzere her birinin ağzından bal damlıyor.
Vaatler birbirini izliyor.
Bazıları tutarsız ve anlamsız, bazıları olumlu, hepsi de çeşitli kesimleri kafakola almaya yönelik vaatler bunlar.
Bunun adına “Oy avcılığı” diyoruz.
Ülkeyi yıllardır yönetiyorlar ama akılları başlarına şimdi gelmiş!...
Bekleyin görün... Hele referandum bir geçsin, bugün kaşıkla verdiklerini o zaman herkesten kepçeyle geri alacaklar.

*  *  *

Şu anda iktidar büyük bir korku ve panik içerisinde...
Sandıktan “Hayır” çıkmasından korkuyor.
Bu yenilgiyi önlemek umuduyla, şimdi kafakola almak için çaba harcadıkları kesimlerin başında ülkücüler geliyor.
Her seçimde doğal olarak MHP’ye oy veren milyonlarca yurtsever, Atatürkçü, Türk milliyetçisi ülkücü...
Partinin başında bulunan Bay Devlet Bahçeli bütün gücüyle AKP iktidarına destek veriyor ama ülkücü kesimin kararı çok farklı.
Pek çoğunun “Hayır” oyu kullanacağı artık biliniyor.

*  *  *

İktidar şimdi bu işe bir çözüm arıyor!.. Acaba ne yapmalı da ülkücü oylarını cebe atmalı!
Hazır bir konu buldular, şimdi onu işliyorlar:
İdam cezasının yeniden getirilmesi.
Bu konuda da ağızlarından bal damlamaya (!) başladı:
Referandum sonrasında idam cezasının getirilmesini gündeme taşıyıp, şimdi ülkücü kesimi kafakola almayı umuyorlar.
Ancak bunun için anayasa değişikliği gerekiyor.
Meclis’te 367 oy bulamadıkları sürece (ki bulmaları mümkün değil) anayasaya idam hükmünün yeniden konulması için yeni bir referandum yapılması gerekecek.

*  *  *

Türkiye’de idam cezası 2004 yılında resmen kaldırıldı.
Peki kim tarafından?..
Bu iktidar tarafından!
O zaman Avrupa Birliği ülkeleriyle araları iyi idi. Günün birinde Türkiye’nin AB üyesi yapılacağını düşünüyorlardı!
Ancak bu konuda AB’nin
olmazsa olmaz bir koşulu vardı:
İdam cezasının kaldırılması...
Ve yabancıların baskısıyla kaldırıldı.
Şimdi siz bakmayın AB ülkelerine falan kafa tutup hort zort edenlere, “Eyy Merkel, dünyanın kaç bucak olduğunu biz sana gösteririz haaa” diye posta koyanlara...

*  *  *

Varsayalım uzun süreçler sonrasında yeniden anayasa değişikliği yapıldı, halk oylamasına sunulup kabul edildi ve idam cezası getirildi...
İdamın getirilmesi Apo ve FETÖ dahil, katiller, ırz düşmanları, teröristler dahil geçmiş olayları ve suçları kapsamaz.
Dolayısıyla o değişiklik tarihine kadar işlenmiş hiçbir suç için idam cezası
verilemez.
O halde şimdi niçin sürdüler bu hadiseyi siyaset meydanlarına?
Bu iktidarla uzaktan yakından ilgisi olmayan milyonlarca yurtsever ülkücünün oylarını bu 16 Nisan halk oylamasında cebe atabilmek için!
Ülkücüler bu oyuna gelir mi?
Bu tezgaha düşer mi?
Bence Hayır!

Mustafa Kemal’in “türbanlı” askerleri!


Dün Hürriyet gazetesinde okudum. Genelkurmay karargâhı çeşitli konularda yıpranan, ya da yıpratılmak istenen Hulusi Bey’i savunmuş.
Türkiye tarihinde ilk kez olarak, TSK’da görev yapan kadın subay ve astsubayların örtünme yasağı kaldırıldı.
İsteyen her kadın subay ve astsubay artık üniformasının üzerine, kepinin altına türban takıp saç tellerini gizleyebilecek!
Bu karar neyin nesidir, hangi gerekçeyle alınmıştır, anlamak mümkün değil.

*  *  *

“Karargâh” adına yapılan, ancak Hulusi Bey’in onayından geçtiği belli olan bu konudaki açıklamada aynen şöyle deniliyor:
“Bu konuda karargâhın görüşü sorulmadı. Karargâhın bir dahli (katkısı, sorumluluğu)
yok.”
Yani bu örtünme kararını Genelkurmay değil Milli Savunma Bakanlığı almış, Genelkurmay’ın bir katkısı olmamış!

*  *  *

Şimdi kafalarda ister istemez bazı sorular oluşuyor:
- Türban kararı alınmadan önce bu husus Milli Savunma Bakanlığı tarafından Genelkurmay’a bildirildi mi?
- Bildirilmediyse niçin?
- Eğer görüş istendiyse Hulusi Akar Bey ne dedi?
- Genelkurmay bu
uygulamaya karşı mı, değil mi? Yani bu örtünme kararını savunuyor mu, savunmuyor mu? Karşı çıktı mı çıkmadı mı, tepki verdi mi vermedi mi?
Bu iş önemlidir, böyle iki satırlık savunmalarla geçiştirilecek kadar basit değildir...
“Valla bizim bu konuda herhangi bir katkımız olmadı, türbanı Bakanlık istedi”
demekle durumu kurtarmak mümkün değildir.
“Karargâh”, ya da Hulusi Bey bu konuda daha doyurucu, tutarlı ve ayrıntılı bir açıklama yaparlarsa, bu işin perde arkasını hep birlikte öğreniriz.