Sevgili okurlarım, Türkiye’de üzerinde hemen hiç durulmayan konulardan biri devşirme sporculardır.
Uluslararası yarışmalarda derece almanın en kolay yolu da budur.
Sporcu veya menajeri ile, bazen de ülkesi ile sıkı bir pazarlığa girersin, o kişiyi bir anlamda satın alırsın.
O sporcu artık senin olmuştur!
Milli takıma alır ve göğsüne ay yıldız takarsın...
Koşturursun, yarıştırırsın...
Çoğu fos çıkar, aldığı paranın karşılığını veremez.
Çok azı ise uluslararası yarışmalarda dereceye girmeyi başarır.

* * *

İngiltere’de dünya atletizm şampiyonası yapılıyor.
Bir süre önce vatandaşlığa alınan iki “Türk (!)” atleti bir gün arayla çok iyi sonuçlar aldı.
Kübalı Yasmani Copello 400 metre engellide ikinci olup ülkemize gümüş madalya kazandırdı!
Azeri Ramil Guliev ise 200 metrede dünya şampiyonu oldu, göğsüne altın madalyayı taktırdı.
Yeni vatandaş yapılan Afrikalı atletlerimiz de vardı ama onlar ne yazık ki dereceye giremediler.

* * *

Sistem şöyle çalışıyor: Başarılı olacağı umulan sporcuya önce gerekli ödemeler yapılıyor. Sporcu sonra Türk vatandaşlığına alınıyor.
Her spor dalında aynı şeyleri görüyoruz.
Örneğin hem kadın, hem de erkek basketbolunda milli maç izliyorsunuz, ABD’den ithal edilen siyahi oyuncularımız karşınızda...
Masa tenisinde milli maç izliyorsunuz, sporcularımız Çin Halk Cumhuriyeti kökenli.
Birinin adı Melek Hu!
Bunlara “Devşirme” deniliyor.
Aslında Türk olmayan, geçmişte ülkemizin yerini haritada bile görmemiş olan, ama bedeli ödenerek milli takımlarımızda boy göstermesi sağlanan sporcular...
Adını değiştirip bir de nüfus kağıdı verdin mi iş tamamdır!
Dört kıtadan devşirmelerimiz var!
Bildiğim kadarıyla sadece Avustralya’dan yok.
Afrika ülkeleri fakir olduğundan, en kolayı oralardan sporcu ithalatı yapmak!

* * *

Sadece devşirmeler, ithal edilenler değil, farklı konumda başkaları da var.
Bunu çoğunlukla futbolda görüyoruz.
Emre Mor gibi Türkçe bilmeyenler...
Milli maçtayız, İstiklal Marşımız okunuyor.
Emre’nin dudakları bile kıpırdamıyor!
Şimdi diyeceksiniz ki “Türkçe bilmeyen çocuk İstiklal Marşı’nı nasıl söylesin...”
Haklısınız!

* * *

Çoğu spor dalında kendi altyapımızı kurup kendi sporcularımızı yetiştiremiyoruz.
Bu durumda ise ya devşirmelere, ya da ithal edilenlere yönelmek zorunda kalıyoruz.
Her iki seçenekte de büyük paralar ödüyoruz.
Son olayda olduğu gibi madalyaları bize onlar kazandırıyor.

Altınordu efsanesi

Devşirme deyince akla İzmir’deki bir spor kulübü geliyor...
Altınordu.
1923 yılında Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra kurulmuş, renkleri kırmızı lacivert.
Geçen sezon 1. Lig’de oynadılar. Birkaç hafta daha olsaydı Süper Lig’e çıkacaklardı. Kıl payı
kaçırdılar.
Bu kulüp çok ilginç bir yer.
Futbol dışında başka spor dalları olup olmadığını doğrusu isterseniz bilemiyorum.
Yabancı futbolcu kullanmıyor.
Kendi altyapısını kurmuş, sporcularını oradan yetiştiriyor.

* * *

TRT-Spor kanalında birkaç gün önce, Altınordu kulübünü tanıtan bir program vardı, sonuna kadar olmasa bile görüntüleri izledim.
Muhteşem tesisler, binalar, kamp alanları...
Eğitim ve antrenman sahaları...
Kulübün kendi altyapısından yetişen genç, pırıl pırıl futbolcular...
Türkiye’nin dört bir tarafını dolaşan, yetenekli genç futbolcuları bulup kulübe getiren değerli hocalar...
Sürekli kampta çok iyi beslenme olanakları...
Sakal yasak!

* * *

Bizim spor medyamız bu gibi işlerle ilgilenmez.
Onlar için önemli olan maçı kimin kazanacağı tahminleri, nasıl bittiği, ofsayt ve faul tartışmaları, hakemin hatalarıdır!
Yaa kardeşim biraz zahmet olur ama gönderin İzmir’deki Altınordu tesislerine kameralarınızı, çekim yapsınlar, söyleşiler yapsınlar ve bu ilginç modeli bütün Türkiye’ye tanıtsınlar.
Devşirmelere ve ithal malı sporculara para kaptıracağımıza, İzmir’de mütevazı olanaklarla gerçekleşen bu uygulamayı hataları ve sevaplarıyla gündeme getirsinler.
Bundan sonra ben de Altınordu taraftarıyım...
Süper Lig’i geçen yıl kıl payı kaçıran yeni takımıma bu yıl 1. Lig’de daha büyük başarılar diliyorum.