Sevgili okurlarım, Bekir Coşkun benim tam 39 yıllık arkadaşım. Sadece arkadaşım değil kardeşim, can dostum, belki daha da ötesi sırdaşım.
Bugüne kadar nice sırlarımızı birlikte paylaştığımız yürekdaşım.
Hürriyet gazetesinde oda komşusu idik. Aramızda bir tek duvar vardı!
Gün geldi, bundan 10 yıl önce Hürriyet’ten kovuldum. Başıma gelenleri ve gazetede yaşadığım baskıları anlatan kitaplarım nedeniyle patron Aydın Doğan beni mahkemeye verdi ve 50 bin lira tazminat istedi.
Açtığı dava reddedildi.
Mahkemede benim yazdıklarımı doğrulayan, üzerimizde nasıl baskılar olduğunu anlatan, “Emin Çölaşan’ın kitabında yazdığı her şey doğrudur” diyen ve o doğrultuda tanıklık yapan kimdi biliyor musunuz?
Bekir Coşkun!
Üstelik o tanıklığı yaptığı sırada Hürriyet’te yazıyordu.
Bunu yapmak her babayiğidin harcı değildi, yürek ve onur isterdi.
Hürriyet’te artık onun da suyunun ısındığı belli olmuştu.
Bekir’i orada daha fazla tutmayacakları kesindi...
Ve ayrılmak zorunda kaldı.

* * *

Kaç yıl oldu bilmiyorum, kaderin cilvesine bakın ki, şimdi de SÖZCÜ’de oda komşusuyuz. Yine aramızda birkaç metrelik bir duvar var.
Demek ki kader bizim ayrılmamızı istemiyor!
Can dostum Bekir!..
“Adamım” diye hitap ettiğim sırdaşım...
O benim için “Adamım”, ben onun için “Corc!..”
Sık sık ona takılırdım “Hey Corc versene borç” diye, adım ondan sonra “Corc” kaldı!

* * *

Güzel günlerimiz böyle sürüp giderken, günün birinde hepimiz gibi Bekir’in de bazı sağlık sorunları ortaya çıktı.
Sol tarafında başından sırtına doğru vuran, onu çok rahatsız eden ve uykularını kaçıran ağrılar başlamıştı.
Bir teşhis konulsun ve tedavi başlatılsın diye, eşi Andree ile birlikte inanın ki Ankara’nın neredeyse bütün doktorlarına gitti.
Kulakçı, dahiliyeci, kalpçi, ortopedist, nörolog, radyolog, göğüs hastalıkları...
Düşünün ki sol yanağına, ağrıyı dindirsin diye botoks bile yapıldı!
Sonra takılmalarımız başladı “Botoks yakıştı, çok daha seksi oldun. Şimdi dudaklarına da yaptır!..”

* * *

Bunlar olurken her doktor işi iyi niyetle birbirine havale ediyor, başka tetkikler isteniyor ama kesin teşhis konulması bir türlü mümkün olmuyordu.
Bıkmıştı.
Gazeteye geldiği zaman onu her seferinde yorgun ve moralsiz görüyorduk...
Uykularını kaçıran, sabaha kadar uyutmayan şiddetli ağrılar...
Ve Bekir’in cebinde ağrı kesici ilaçlar.
Her gün bir hastane, bir muayenehane, tomografiler, MR’lar, tahliller, kalbine konulan stentler ve başka tetkikler...
Şifa dağıtan ve büyük bölümü Bekir’in okuru olan doktorlar...

* * *

Benim can dostumun SÖZCÜ’deki son yazısı 28 Mayıs günü çıktı... O günden sonra yazması mümkün olmadı.
Demek ki bugün itibariyle 45 gün olmuş.
Bu süre içerisinde gazeteye düzenli gelemiyordu ama geldiği zaman, ya da telefonla konuştuğumuzda hemen ilk sorumuz “Ne yaptın, bugün yeni bir gelişme var mı, başka bir bulgu ortaya çıktı mı” soruları oluyordu.
Bizler için de çok sıkıntılı bir işti...

* * *

Ve bütün bu süreç içerisinde sizler her gün soruyordunuz:
- Bekir Bey niçin yok?
- Gazeteden ayrıldı mı?
- Hasta mı?
- Bir sorun olduğu belli de, niye okurlardan gizleniyor?
Evet, ortada ciddi bir sağlık sorunu vardı ama bunu sizlere iletmemiz mümkün olmuyordu ki...
Zira biz de ne olduğunu bilemiyorduk.

* * *

Sonunda kesin teşhis birkaç gün önce konuldu:
Akciğerde bir sorun.
İki gün önce biyopsi yapıldı.
Doktorlar ameliyat önerdi.

* * *

Benim sevgili dostum Bekir bu vartayı da atlatacak ve yeniden birlikte olacağız...
Sizler o babayiğit Urfalının okurları, ben can dostu, gazetedeki oda komşum olarak!..
Bekir’in muhteşem yazılarını çok özledik.
Hiç kuşkum yok, yakında hem ona, hem de yazılarına kavuşacağız.
“Adamım” aramıza düzelmiş sağlığı ile sapasağlam dönecek...
“Corc” onu yine bağrına basacak.