Sevgili okurlarım, bugün 30 Ağustos... En önemli ulusal bayramlarımızdan biridir. Kutlu olsun. Şimdi birkaç gün geriye dönelim.
Günlerden 26 Ağustos 1922... Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa...
Türk Ordusu’nun gizli tutulan taarruzu yoğun topçu ateşi ve piyade hücumuyla şafak vakti başladı. 30 Ağustos günü Dumlupınar’da büyük zafer kazanıldı, 9 Eylül günü İzmir kurtarıldı.

Yunan ordusunun başkomutanı general Nicolas Trikupis Yunan ordusunun başkomutanı generalNicolas Trikupis


30 Ağustos, tarihimizde çok önemlidir. Elimizdeki son kozu oynuyorduk. Zira eğer yenilseydik bugünkü Türkiye olmayacaktı. Karşı tarafın elinde zaten 1920 yılında Osmanlı’ya imzalatılan Sevr Antlaşması vardı ve her şey bitmiş olacaktı.
Yunan ordusunun başkomutanı general Nicolas Trikupis 2 Eylül günü öteki komutanlarla birlikte esir alındı.

*  *  *

Bu olayın bir bölümünü şimdi gazeteci abimiz Hıfzı Topuz’un “Eski Dostlar” kitabından izleyelim. Topuz 1952 yılında Atina Büyükelçiliğimiz’de düzenlenen bir resepsiyonda Trikupis’le tanışıyor. Trikupis artık emekli olmuş.
Ertesi gün evinde buluştuklarında Yunan generali anlatıyor. Özetliyorum:
“Şimdi artık konuşmaktan çekinmiyorum. Yunanistan olarak bizim Anadolu savaşında hiçbir menfaatimiz yoktu. Anadolu harekâtımız muazzam bir hatadır.
26 Ağustos sabahı Türklerin beklenmedik taarruzu ile karşılaştık. Bu bizim için büyük bir darbe oldu. Bütün korkumuz ordumuzun İzmir’le bağlantısının kesilmesiydi. Takviye istedim, gelmedi. Birliklerimiz perişan olmuştu. Askerimiz yorgundu, savaşmak istemiyordu....
Her yanımız çevrilmişti. Kurtuluş umudu kalmamıştı. Yaverim yanıma gelip ‘Generalim kılıçlarımızı yok edelim’ dedi. Kılıcımı kendisine verdim. Aldı ve kırıp parçaladı. (Kılıç askerliğin ve komutanlığın onur simgesidir.)
Atım vurulmuştu. Başka bir ata binip kaçmayı denedim ama olmadı. Yakalandım. Üzerimde bir revolver (tabanca) vardı, bunu aldılar. Bindiğim atın eğerine bağlı bir kılıç sarkıyordu. Bunu da benim sanıp aldılar.”

*  *  *

Atatürk’ün büyüklüğünü Yunan başkomutanından dinleyince daha iyi anlıyoruz:
“Beni önce Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya götürdüler. Kendisiyle fazla bir şey konuşmadık. İnönü beni yanına alarak Başkomutanlığa götürdü ve Atatürk’e tanıttı...
Atatürk beni mert bir askere yakışır bir biçimde kabul etti.
Yunan orduları başkomutanlığına atandığımı da orada kendisinden öğrendim. Üzüntü ve heyecan içindeydim.
Atatürk’ün bana söylediği sözleri hiç unutmayacağım. (Konuşmalarını Fransızca yapmışlar.)
‘Üzülmeyin generalim, siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte yenmek de vardır yenilmek de. Napolyon da savaş kaybedip tutsak olmuştu. Size karşı büyük saygı besliyoruz. Burada kendinizi tutsak durumda saymayınız. Konuğumuzsunuz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun istirahat edin.”

*  *  *

Peki sonra neler olmuş?
“Bizi Kayseri’nin Talas bölgesinde kurulan bir esir kampına gönderdiler. Başka yüksek rütbeli subaylar dışında yanımda dört general daha vardı. Bizim için savaş artık bitmişti. Ordumuzun geri kalanı birkaç gün içerisinde Anadolu’yu terk etti. (9 Eylül İzmir’in kurtuluşu.)
Bir yıla yakın Kayseri kampında yaşadık. Sürekli gözaltında bulunuyorduk. Nihayet Türkiye ile Yunanistan arasında esir değişim anlaşması imzalandı, biz de memleketimize döndük. İşte size Anadolu seferimizin hazin hikâyesi...”
Bu büyük Anadolu hezimeti sonrasında Yunanistan’da savaş mahkemeleri kuruldu. Bazı komutanlar ve üst düzey siyasetçiler yargılanıp kurşuna dizildi, Trikupis beraat etti.

*  *  *

Sevgili okurlarım, esir kaldıkları süre boyunca Trikupis ve diğerlerine Türk Kızılayı tarafından sürekli para ödeniyor. Bunlardan biri olan belgenin aslı elimde. Tarih 6 haziran 1923. Günümüz Türkçesine uyarlayıp özetliyorum:
“Türkiye Hilali Ahmer Cemiyeti (Kızılay) Yüksek Başkanlığına... Esir Yunan  Trikupis adına kesilen 24 İngiliz lirası tutarında çekin kendisine verilerek üç nüsha imzalı makbuzun ilişikte iade ve takdim kılındığını arz eylerim efendim. Kayseri Talas Esir Kampı Garnizon Komutanı Yarbay.”

sss1

Bu belgenin bir bölümünü fareler kemirmiş.
Üzerinde Trikupis’in imzası olan bir başka esirlere yardım çeki daha var. Onu da Kızılay depolarında fareler kemirmiş, hem de iyice solmuş. İmzası ve tutarı çok zor okunuyor. Çek Fransızca ve Türk Kızılayı adına kesilmiş.
(Gazete baskısına teknik olarak uygun değil. Anıtkabir Müzesi ya da başka bir ciddi  kurum isterse, asıllarını onlara vermek isterim.)
İşte size kısaca 30 Ağustos Zaferi’nin değişik bir boyutu...
Şimdi birilerinin küçümsemeye ve görmezden gelmeye (!) kalkıştığı büyük zafer, onun komutanlarının insancıllığı ve her şeyi...