Cumhuriyet ile birlikte büyük devrimler yapıldı. 1930’lara gelindiğinde orta eğitimini tamamlayan gençler için üniversiter eğitimin gerekli olduğuna karar verildi. Araştıran, sorgulayan ve Batı’daki yeni yöntemleri ülkeye getirip uygulayan gençlerin yetiştirilme zamanı gelmişti...

Yıl 1931... Atatürk’ün önderliğinde yeni bir üniversitenin oluşturulma çabaları için İsviçre’den Prof. Malche davet edildi.
İki yıl gibi bir süreçte hazırlıklar tamamlandı ve 1933 yılında üniversite reformu yapıldı. Bu reformu yapıldığında Almanya’da Hitler zulmü sürüyor ve Musevi akademisyenler ülkeden çıkarılıyordu. Bu bilim adamları kendi dallarında o dönemde dünyanın önde gelen hocalarıydı.

Atatürk bu bilim adamlarını Türkiye’ye davet etti ve o dönemde Türkiye’nin tek üniversitesi olan İstanbul
Üniversitesi’nde görevlendirdi. Gelen bu öğretim üyelerinden biri de döneminin dünyaca ünlü botanikçilerinden Prof. Albert Heilborn’du.

Prof. Heilborn kurulacak enstitü için bir bina gerektiğini yetkililere iletti. Yetkililer, İstanbul Üniversitesi yerleşkesine
komşu müftülük binası bahçesinin bir bölümünü tahsis etti. 1935 yılında başlanan bina 1937 yılında tamamlandı.
Prof. Heilborn inşaat başlarken botanik bahçesi çalışmalarına başlamış ve 1936 yılı ortalarında bahçe tamamlanmıştı.
Bahçenin ünü artık uluslararası akademik dünyada yer almaya başlamıştı. İleri dönemde yurtiçi ve yurtdışı 400 botanik bahçesi ile tohum alışverişine başlandı. Bu Türkiye’de yapılan ilk tohum kataloğuydu.

80 YILLIK BİR EMEĞİN ESERİDİR...

Bahçe, o dönemden başlayarak uzun yıllar Türkiye’deki birçok üniversiteye akademisyenler yetiştirmiştir.
Bahçe yalnız kendi uzmanlarına değil, tıp ve eczacılık öğrencilerine de eğitim vermiştir. Günümüzde ise bu bahçede
yılda yaklaşık bin lisans öğrencisi eğitim görmektedir. Diğer yandan haftanın belirli günlerinde ilk ve orta öğretim öğrencileri de burada bitkilerle tanışmaktadır. 2003 yılında büyük bir akademik toplantı sonucunda bu botanik bahçesine “İstanbul Üniversitesi Alfred Heilborn Botanik Bahçesi” adı verilmiştir. Bu bahçe 80 yıllık bir emeğin sonucudur ve neredeyse dünyadaki tüm değerli bitki çeşitleri bulunmaktadır. 2015 yılında, 80 yıllık botanik bahçesi İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nce sessiz sedasız İstanbul Müftülüğü'ne devredildi.

Şu anda İstanbul Müftülüğü ’nün bulunduğu yer Osmanlı’da “Şeyhülislamlık” olarak hizmet veriyordu. Bugünkü
Botanik Bahçesi’nin bulunduğu yerde ise o dönemlerde “İstanbul Kız Sultanisi” yer alıyordu. Bu okul büyük bir yangın
geçirerek tamamı ile harap olmuş ve Botanik Bahçesi buraya inşa edilmiştir. Öğrendiğime göre 2015 yılından başlayarak
Müftülüğe devredilinceye kadar Botanik Bahçesi’nde 12 bahçıvan çalışırken bugün bu sayı 1’e inmiştir. Bahçeyi şu anda
yaşatmak için akademisyenler ve uzmanlar bahçıvanlık yapmaktadır.

SANCAR DA BURADA EĞİTİM GÖRDÜ

Değerli okurlar; gelin bu bahçemiz de neler var bir bakalım:
• 15 adedi seralarda, 8 adedi doğal ortamda, bir kısmı
sıtılan 23 adet çeşitli büyülükte havuz
• 430 metrekare taş bahçe “kayalık bitkileri için”
• 160 familyadan 400 ağaç ve çalı
• 3500 adet bitki
• Seralarda ve bahçede sabit veya saksıda çeşitli 2500 bitki
• Hamburg Botanik Bahçesi’nden hibe yoluyla gelen
opik ve sub-tropik egzotik bitki

Ey ülkeyi yönetenler; bu bahçe yok olmaya terk edilmemelidir. Bahçe, Türkiye ile özdeşleşmiş bir ilim cennetidir.
Bu konunun uzmanlarının ifadelerine göre bahçenin başka bir yere taşınması asla mümkün değildir. Sayın Cumhurbaşkanı lütfen sesimizi duyunuz. Bu bahçenin yok edilişine izin vermeyiniz. Bugün sizden başka, bu yok edilişi durduracak bir makamın olduğunu düşünmüyorum. Bu konuyu danışmanlarınıza havale etmeyiniz. Onlardan sağlıklı bilgi alamazsınız. Bu konuda uzman akademisyenlerden oluşan yansız bir grupla konuşup, karar veriniz. İnanıyorum ki, bu bahçenin yaşamasına siz izin vereceksiniz. Sayın Cumhurbaşkanı, şu anda Türkiye’mizin büyük gururu Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar’ın da bu bahçede eğitim gördüğünü hatırlatmak isterim. Tarihe, 80 yıllık emekle oluşturulan bu bilim yuvasının yok oluşuna göz yuman yöneticiler olarak geçmeyin.

SON SÖZ: BİR MİLLETİ HÜR, BAĞIMSIZ, ŞANLI,
YÜKSEK BİR TOPLUM OLARAK YAŞATAN DA KÖLELİĞE,
YOKSULLUĞA DÜŞÜREN DE EĞİTİMDİR. MUSTAFA
KEMAL ATATÜRK