Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Ülkede artık hiçbir şey normal değil. Hiçbir sistem sağlıklı çalışmıyor. Her yerde görünen, görünmeyen irili ufaklı yanlışlar, kayıplar, zararlar var. Pek çok devlet kurumu büyük zararlarla, yarım yamalak iş yapabiliyor. Koca ülke sallanıyor, dayanacağı, güveneceği yer kalmadı. Zaten işlemeyen hukuk sisteminde bir de adaletsizlik ve yandaş hukuku ülkeyi yaşanmaz hale getirdi. AKP’liler ne kadar güçlendiler ve zenginleştilerse ülke de o kadar dibe vurdu ve geriye gitti. Her şeye rağmen hala daha çok güç, daha çok yetki isteyen AKP’nin 15 yılda ülkemizi getirdiği yer, tam bir yıkım ve kaos. Güzeller güzeli Türkiye’miz artık mutsuz insanlar ülkesi.İktidar sert söylemleriyle, sert önlemleriyle, bıktırıcı yasaklarıyla, her yanlışında suçu karşı tarafa atmasıyla, her suçunu örtbas etmesiyle, yandaş medya tiyatrosuyla, muhalefet eden herkesi karşı bir şeyle suçlayan tavrıyla her kesimden insanı bezdirmiş durumda. Bu kadar adaletsizliğe rağmen, hala sonucu değiştirecek bir şey yapmayı beceremeyen muhalefete insanlar o kadar kızmışlar ve yılmışlar ki, burada artık normal yaşama imkanı kalmadığını hatta ülkenin karışacağını düşünenler ülkeyi terk ediyorlar. Türkiye’den umudunu kaybedenler kervanına her geçen gün yeni birileri daha katılıyor. Tarihimizin en büyük, en nitelikli, en pahalı beyin göçünü yaşıyoruz. En zenginlerden, gitme imkanı olan herkese çok sayıda insan artık bizi terk ediyor.

Adalet istiyorum diye haykırmak geliyor içimden; ADALET İSTİYORUM. Türkiye’me nasıl kıydınız böyle? Kendi vatandaşına ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı tanımayan, canının istediği her şeyi keyfi şekilde yasaklayan bir ülke nasıl oldu burası? İktidar ne cüretle hepimizin yaşamına karışabiliyor? Bu hakkı nereden buluyor? Ne cüretle ders programlarından Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in kazanımlarını, çağdaş dünyanın değerlerini, dünyanın en büyük bilimsel keşfi Evrim’i çıkarabiliyorlar, azaltabiliyorlar? Ne cüretle çocuklarımızı dini eğitim veren imam hatiplere zorla yönlendirebiliyorlar? Neden ülkede en çok duyduğumuz kelime artık ‘Yasak’? Hani yasaklar, 1980’lerde kalan bir unutulmaz Zeki Alasya – Metin Akpınar komedisiydi artık?

Kendi Genel Kurmay Başkanı’nı terör örgütü lideri diye hapse atabilecek bir ülke haline nasıl geldik biz? Kendi ordusuna kumpas kuracak, en iyi subaylarına düşman hukuku uygulayacak hale nasıl geldik? Cumhuriyet kurulalı beri asil ve yüce, gururlu ve kahraman, tarih boyunca zaferler kazanan, destanlar yazan Türk Milleti’nin bir parçası olmaktan Türkiyeli olmaya nasıl savrulduk? Bizi bir arada tutan her güzel şeyden nasıl koparıldık? Neden izin verdik böyle bir şeye?

Bu soruların cevabı, bu ADALET yürüyüşünü neden daha önce başlatmadığımızda gizli. Adalet istemek her yurttaşın hem hakkı hem sorumluluğudur. AKP ve zamanında aralarından su sızmayan FETÖ adaletini yıllardır içim kan ağlayarak izliyorum. Son dönemde de birkaç kez ve hala, bu adaletsiz adalete maruz kaldığım için nasıl tehlikeli ve nasıl haksız, hukuksuz bir adalet anlayışları olduğunu çok iyi biliyorum, yaşıyorum. Bu nedenle, gecikmiş de olsa çok doğru, çok haklı ve bu şartlar altında en doğru hamlelerden biri olan ADALET yürüyüşüne bütün gücümle destek veriyorum.

Harika insanlarla birlikte ben de katıldım ADALET yürüyüşüne. Emre Kongar, Genco Erkal, Sunay Akın, Nebil Özgentürk, Metin Uca ve daha nice aydın ve yurtsever insanımızla, Hayırlı Konvoy’un kahraman subaylarıyla, eski – yeni Milli Sporcularımızla ve ülkenin dört bir yanından gelen, her yaş ve meslek grubundan, adalet özlemi içinde yanan sayısız yurttaşla birlikte, hızlı ve kendinden emin adımlarla en önde hedefine doğru yürüyen Kılıçdaroğlu’nun peşine takıldım.

Kılıçdaroğlu’nun AKP ve YSK kumpası referandumun ardından; Bizim sorumluluğumuz asıl şimdi başlıyor. Biz bunun gereğini yapacağız, her türlü mücadeleyi vereceğiz. Asla ve asla bu Anayasa değişikliğine meşruiyet kazandırmayacağız. Gayrimeşru bir düzenlemeyi, demokrasiye aykırı bir düzenlemeyi, Türkiye'nin geleceğini tehlikeye atan bir düzenlemeyi kabul etmeyeceğiz. Hele hele tam kanunsuzluk halini meşru kabul etmek gibi bir tuzağın içine asla düşmeyeceğiz. Yürürlükteki kurallara göre hem meşruiyetini tartışacağız hem de o kurallar içinde değişimi sağlayacağız, sözlerini çok önemsiyorum. Ana muhalefet partisi liderinin ve tüm ekibinin, bu ve benzeri kararlılık içeren sözlerini, bugünkü ADALET yürüyüşüyle birleştirince, ülkede artık bir şeylerin değişebileceğini de görüyorum.

Bu noktada hepimizi uyarmak istediğim tek konu, %50’yi evde zor tutuyoruzcu kafalara karşı çok dikkatli ve uyanık olunması gerekliliği olabilir. Önümüzdeki süreçle ilgili olarak, İngilizlerin efsane müzisyeni John Lennon’ın; "Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır" sözünü her gün hatırlamamız ve birbirimize hatırlatmamız gerektiğini söyleyebilirim. İktidarın buna dönük provokasyonlarına, tuzaklarına düşmememiz konusunun, bu barışçıl yürüyüşün amacına ulaşabilmesi için en önemli ve olmazsa olmaz şart olduğunu da son olarak vurgulamak isterim.

ADALET yürüyüşümüzün ülkemize özlediğimiz adaleti geri getirmesi dileğiyle...