AKP iktidara geldiği günden itibaren, bitaraf olan bertaraf olur anlayışıyla devleti yöneterek ehliyeti ve liyakati bitirdi. Devlette yükselmenin şartları, bilgili, yetenekli, deneyimli, donanımlı olmak gibi performans kriterleri yerine, imam hatip mezunu olmak, biat etmek, eşi türbanlı olmak, Cuma namazlarına göstere göstere katılmak, AKP’ye üye olmak gibi ilkel kabilecilik anlayışına dönüştürüldü...

AKP iktidarının alameti farikası olarak toplumun sadece bir kesimi tarafından yönetilen ve bir kesimine kullandırılan kamu kaynakları, kaçınılmaz olarak insan kaynağımızda her yerde ağır bir kalitesizliğe yol açtı. Beraberinde çok büyük maddi manevi kayıpları, fırsat maliyetlerini getirdi. İş bilmezlikten kaynaklanan irili ufaklı, yaralanmalı ölümlü, bazıları çok ağır maliyetli hatalara, eksiklere ve kazalara yol açtı. Ülkeyi tamamen parti devletine çeviren AKP, devletin denetleme mekanizmalarını, kendisinden olanların yanlışları hatta suçları için bile işletmeyip sadece muhalifleri baskılamak amacıyla kullandığı için de yanlışlardan ve hatalardan ders çıkarılamadı. AKP, kendi suçlarını örtbas ederek yeni ve daha büyük suçlara zemin hazırladı ve bu sarmaldan kendisini kurtaramadı. Denetleme, şeffaflık ve hesap verebilirlik ortadan kalktığı için de devlet aygıtı sağlıklı işleyemez hale geldi...

Her sağlıklı işleyen toplumda olması gereken, öğrenen ve kendini yenileyen, değişime ayak uydurmanın ötesinde bizzat değişimi yönlendiren kültür, AKP’yle Türkiye’de tersine çevrildi. Çağdaşlığın en önemli ölçütü laiklik ve demokratiklik, sosyal devlet anlayışı ve hukuk devleti ilkeleri, bireyin temel hak ve özgürlükleri ve bunların bütününün oluşturduğu Cumhuriyet’in kazanımları ağır tahribata uğratıldı. Bu tahribattan bilinçli, bilinçsiz politikalarıyla bizzat sorumlu olan AKP, şimdi milletten, hiçbir demokratik ülkede bulunmayan çok daha yüksek yetkiler istiyor lideri için. Bu aşırı cüretkar talebin hiçbir mantıklı açıklaması olmadığı için de, işi yine herkesi kandırarak, aldatarak, aceleye getirerek, terör artar, ekonomi bozulur diye tehdit ederek ve her tür etik dışı, hatta yasa dışı aracı, yöntemi kullanarak sonuç almaya çalışıyor...

Bugün en AKP’li olanlar ve AKP’nin Anayasal suç kabilindeki hamlelerini en güçlü savunanlar, daha dün Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye en ağır ithamlarla saydırıyorlardı. AKP içine alınıp, Başbakan yardımcısı, Bakan yapılınca birden hidayete erdiler ve AKP ve Tayyip Erdoğan hakkındaki düşüncelerini 180 derece değiştirip en büyük savunucusu oldular. Şimdi bu ilkesizlik topluma türlü yalanlar söyleyerek referandumda evet demeye ikna etmeye uğraşıyor. Camilerde AKP propagandası yapıyorlar, parti afişleri asıyorlar, imamlar referandumda evet için oy istiyorlar, hayır verecekleri hain diye nitelendiriyorlar. Başbakan bile çıkıp hayır diyenleri PKK’yla, FETÖ’yle aynı kefeye koyuyor. PKK’yı da FETÖ’yü de sanki kendileri başımıza bela etmemiş gibi...

Ülkede artık her şey göstermelik. Namaz, oruç, iftar gibi kutsallar bile göstermelik. Herkes tarafını belirlemek için sınıfının kategorik kalıplarına uygun hareket ediyor. Genel ahlaki kurallar özel kişisel çıkarlara kurban ediliyor. Havuz medyasının TV kanallarındaki hepsi birbirinden rezil dizilerdeki hemen bütün karakterler kişilik bozukluğundan muzdarip tipler. Hep aşırı ve isterik tepkiler veren, ağlayan, bağıran, çağıran, meselelerini şiddetle çözmeye meyilli tipler. Topluma rol model olarak bu kişilik özellikleri sunuluyor sürekli. Aşırı tepkiler normalleştiriliyor insanların gözünde. Evlilik programları da baştan sona bir kepazelik. Yine özenle seçilmiş kişilik bozukluğu olan tipler, senaryo gereği aşırı tepkiler verenler, durduk yerde kavga çıkaranlar, yoz bir ahlakla bir öyle bir böyle davranıp kafa karıştıranlar topluma verdikleri mesajlarla, evlilik müessesesiyle kurulan toplumun en küçük birimi aileye büyük zararlar veriyorlar. Yeni doğan, topluma yeni katılan çocuğun her şeyinin şekillendiği aile anlayışında başlayan yozlaşma, toplumsal yaşamın her alanına sirayet ediyor...

Türkiye’nin bağışıklık sistemi çökmüş durumdadır. Devletin bedenine giren hastalıklarla, virüslerle başa çıkacak savunma mekanizmaları artık çalışmamaktadır. Bu şartlar altında, Türk devletinin rejimini değiştirecek, toplumsal uzlaşmanın olmadığı bilakis toplumun bıçakla ikiye yarıldığı ve iki uçta kamplaştığı bir referanduma gitmek son derece yanlış ve tehlikelidir. Toplumu 51’e 49’la yönetmeye çalışmak, 51’in 49 üzerinde baskıcı bir tahakküm kurmasına yol açmak ve bununla sürdürülebilir siyaset yapabileceğini zannetmek büyük aymazlıktır, hatta Türk milletine karşı düşmanca bir davranıştır. AKP iktidara geldiği andan itibaren, dindar, kindar nesil söylemleriyle ve kamu kaynaklarını sadece yandaşlara ve biat edenlere kullandırarak etrafında toplamayı başardığı %51’e geri kalan %49’u ezdirmeyi seçerek bugünlere geldi. Şimdi aynı sayılara güvenerek rejimi değiştirmeyi hedefliyor, bu hukuksuz dayatmanın toplumda büyük kavga çıkaracağını umursamadan...