Muhalefetin medyadaki son büyük kalesi Sözcü’ye ve sahibi sadece gazete patronu Burak Akbay’a, 3 sözde gazeteci özde tetikçi gizli tanığın beyanlarıyla yapılan hukuk görünümlü susturma girişimi, iktidarın bundan sonra ne kadar gözünü karartacağının da kanıtı. Sözcü çalışanlarını, gazetecilik mesleğinin gereğini yaptıkları için, hatta mesleki bir başarı olarak alkışlanacak şekilde atlatma haber yaptıkları için cezalandırmaya kalkmak ve FETÖ/PDY üyesi olmamakla birlikte bu örgüt adına suç işlemek gibi literatüre girecek bir yorumla teröristler adına suç işledikleri bahanesiyle tutuklamak, basın özgürlüğüne, halkın haber alma özgürlüğüne, gazetecilik mesleğine bir darbedir.

AKP hukuku artık iyice, kuzuyu yemeye karar veren kurdun, derenin aşağısında su içen kuzuyu, derenin yukarısında su içerken suyumu bulandırıyorsun bahanesiyle yemesine döndü. 250 yurttaşımızı öldürecek kadar canileşebilen, Meclis dahil askeri, polisi vurabilecek kadar psikopatlaşabilen FETÖ’nün asker görünümlü teröristlerine, sanki ihtiyaçları olabilirmiş gibi, Cumhurbaşkanı’nın yerini söyledi diye, atlatma haberi yakalayanı ve yayınlayanı tutuklamak aklın, mantığın, hukukun, vicdanların kabul edebileceği bir şey değildir. Sözcü’nün İzmir muhabiri Gökmen Ulu’nun atlatma haberini gazetenin internet sayfasında yayınlayan, 1.5 yıldır keyifle birlikte çalıştığımız Mediha Olgun’dan öğrenip ondan sonra hedeflerini belirlediklerini iddia etmek, yıllardır yaptıkları gibi aklımızla alay etmektir. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını andıran bu sürecin kripto FETÖ’cüler tarafından yaratılmış olması da mümkündür.

Bugün artık pek çok veri gösteriyor ki, devlet 15 Temmuz’dan çok önce, TSK’nın içindeki FETÖ’cülerin darbeye kalkışacağını biliyordu. Ancak her nasılsa, darbeden 40 gün önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesinde yer alan ve ilgili devlet birimlerini açıkça uyaran bu çok önemli saptamalar birileri tarafından sümen altı edilmiş, gözlerden kaçırılmış ve bir anlamda darbenin gelmesine zemin hazırlanmış. TBMM Araştırma Komisyonu’nun 15 Temmuz’la ilgili hazırladığı raporda ortaya çıktığına göre darbeciler, darbeden 2 gün ve 3 gün önce, başka görev için uçan F16’larla, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otelin civarında fotoğraf çekimi yapmışlar. Ayrıca Erdoğan'ın Yaveri Hava Binbaşı Erkan Kıvrak da ifadesinde, Erdoğan'ın yerini kendisinin bildirdiğini itiraf etmişti. Eminim önümüzdeki günlerde, darbecilerin Erdoğan’ın yerini bulmak için çeşitli kanallarla araştırma yaptıklarını ve Sözcü’nün haberinden çok önce bildiklerini gösteren bir çok veri daha ortaya çıkacaktır.

15 Temmuz’da TSK’dan çalmayı başardığı 35 uçak, 37 helikopter, 74 tank, 172 zırhlı araç, 3 gemi ve 4000 hafif silahla, Erinden Orgeneraline 8600 teröristle devlete ve millete saldıran, Cumhurbaşkanı’ndan Genel Kurmay Başkanı’na, Kuvvet Komutanlarına kadar, devletin en güçlü insanlarının yaverlerini ele geçiren karşımızdaki dev suç örgütünün, kariyerlerini, geleceklerini, hayatlarını ortaya koydukları darbenin kaderini, Sözcü’nün cevval bir muhabirinin Cumhurbaşkanı’nın yerini tespit etmesine bıraktığını iddia etmek, FETÖ’yü küçümsemek, muhalif Sözcü’ye de fırsattan istifade girişmektir. İlki çok tehlikelidir, diğeri ise hepimizi aptal yerine koymaktır ve suçtur.

İktidarı iyice yoldan çıkaran, her geçen gün daha fazla hukuksuzluğa, haksızlığa ve yanlışa bulaşmasına yol açan en önemli sebep, iktidarın gözünü karartmasından önce, iktidarın göz göre göre yaptığı hukuksuzluklara dur diyemeyen muhalefet, Anayasal kurumlar ve toplumun kendisidir. Bu böyle devam ettiği sürece, iktidar kendisine çeki düzen vermeyecektir çünkü vermesine gerek yoktur. Her yaptığı hukuksuzluk ve yasa tanımazlık, iktidarın büyük bir maharetle çökerttiği devlet aygıtının bağışıklık sistemi yüzünden, hiçbir engele takılmadan sürmekte, sürdürülebilmektedir. Anayasa’ya %100 aykırılığı apaçık olmasına rağmen, mühürsüz oylarla bile göstere göstere seçim kazanabilen bir iktidarı artık kimse durduramaz. İktidar yasa dışı yollarla hedefine ulaşma yolculuğunda bir suçluysa, apaçık bu yasa dışı yollara, uygulamalara rağmen iktidarın suç işlemesini engelleyemeyen muhalefet ve Anayasal kurumlar da bir o kadar suçludur.

Bu yüzden yapılması gereken sonuna kadar yanlışa yanlış, hukuksuzluğa hukuksuzluk demektir ve doğruları savunmaktır. İktidarın bugünkü kuralsız, sorumsuz vura kıra her istediğini Anayasa’ya uysun uymasın yapabilmesinin tek sebebi, karşısında bu yanlışlarına, suçlarına dur diyemeyen, kurumları iğdiş edilmiş ve bağışıklık sistemi çökertilmiş devlet ve doğru bilgiye ulaşımı engellenmiş, sonsuz bütçelerle, havuz medyasıyla yapılan algı yönetimi ve dezenformasyonla doğruyla yanlışı birbirine karıştıran millettir.

Tıpkı referandumda çalınan oylarımız ve sahtekarlıkla değiştirilen sonucu gibi, bu büyük hukuksuzluğa karşı da ülkenin bütün demokratikdinamikleri ve yurttaşları ayağa kalkmalıdır. Özgürlüğümüzün, demokrasimizin ve hukukun üstünlüğünün teminatı parlamenter demokrasimizi, demokratik bütün kanalları ve haklarını kullanarak geri kazanmalıdır.