Cumhuriyet tarihinin toplamından daha fazla örtülü ödenek bütçesini kimseye hesap vermeden kullanan ve yine Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmelerinden elde ettiği parayı kafasına göre harcayan, deprem vergilerini bile amacı dışında kullanan AKP, ülkede kendi yanlışlarından hesap soracak en azından işaret edecek hiçbir denetleme mekanizması bırakmadığı için, son derece plansız, programsız, hesapsız, tıpkı hayırsız bir mirasyedi gibi ülke kaynaklarını, Cumhuriyet’in birikimlerini har vurup harman savurdu...

Hazıra dağ dayanmaz derler, bunlardan gelen muazzam parayı da sorumsuzca harcadılar, bölüştürler, dağıttılar ve yine para bitti. Üretmezsen, yatırım yapmazsan, katma değer yaratmazsan hazır para biter çünkü. AKP bu kez gözünü, Hazineye yani vatandaşa, hepimize ait olan Ziraat Bankası, Halk Bankası, BOTAŞ, TPAO, TÜRKSAT, THY, PTT, TJK, ÇAYKUR gibi dev kurumlarımıza dikti. Her zamanki gibi yine OHAL’le hiçbir alakası olmayan bir KHK ile bu değerlerimizi Varlık Fonu’na devretti ve devlet denetiminden çıkardı. Bunların gelirlerini de yine kimseye sormadan, göstermeden, Sayıştay’a hesap vermeden kafasına göre harcayacak ve AKP biraz daha zaman kazansın diye Cumhuriyet’in bu kurumları da bozuk para gibi harcanacak. Peki bunlara itiraz etmesi gereken, vatandaşı bu yapılanların tehlikeleri ve zararları konusunda uyarması gereken Anayasal kurumlar nerede, yoklar. Konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, hesap sorması gerekenler, korkudan veya yandaşlıktan görmezden geliyorlar...

AB kurumlarından ve yetkililerinden giderek artan sayıda, 15 Temmuz bahanesiyle AKP hükümeti tarafından ülkenin Anayasa’sına karşı bir darbe yapıldığı uyarıları yapılıyor ve OHAL’in derhal kaldırılması, bu şartlarda referandum yapılmaması söyleniyor. Hükümetin 20 Temmuz sonrasındaki ağır hukuk ve insan hakkı ihlalleri ve keyfi özgürlük kısıtlamaları konularında detaylı raporlar hazırlanıyor. Türkiye’nin bu şartlarda AB’ye girmesinin bir hayal olduğu ve hiçbir zaman gerçekleşemeyeceği uyarıları yapılıyor. AKP eliyle, Türkiye’nin çok bedel ödediği 58 yıllık AB hedefi çöpe atılıyor. Türkiye göz göre göre yönünü çağdaş dünyadan uzaklara çeviriyor. Çağdaş dünyanın kabul ettiği temel insan hakkı ve özgürlüklerinden Ortadoğu’nun az gelişmiş, feodal, etnik ayrımcı, mezhepçi, ilkel dünyasına zorla, döve döve götürülüyor...

Yüzlerce yıllık şanlı bir geçmişe sahip askeri okullar kapatılıyor. Vatan için gazi olan, sakat kalan, ölümcül yara alan Mehmetçiğimizi yaşama bağlayan askeri hastaneler kapatılıyor, dönüştürülüyor. TSK’nın Cumhuriyetle yaşıt birikimleri, varlıkları ganimet gibi kapışılıp sağa sola dağıtılıyor. 18 adamıza Yunanistan çökmüş durumda ve göstere göstere, gururla her gün şov yapıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez AKP döneminde Vatan toprağı kaybetmiş durumdayız, koca TSK görüş bile bildiremiyor. Bütün bu olanlardan devlete ve millete karşı sorumlu Genel Kurmay Başkanı ve Komuta Kademesi, bırakın bu olanlara itiraz etmeyi fikrini bile söyleyemiyor. Vatandaş da çaresiz Cumhuriyet’in en büyük ve olmazsa olmaz koruyucusunun perişan halini seyretmekten başka bir şey yapamıyor...

İçlerinde Türkiye’nin kendi konusunda en kıymetli profesörlerinin bulunduğu yüzlerce akademisyen, bir KHK ile okuldan, bilim yuvasından atılıyor. Sırf akademisyenlerin muhalif görüşleri nedeniyle, öğrencilerin bu bilgi hazinelerinden faydalanması keyfi şekilde engelleniyor, üniversitelerle ilgili devletin sorumlu kurumu YÖK hiçbir sorumluluk almıyor, yorum bile yapamıyor. YÖK ancak, ihraçlara yönelik tüm inisiyatif üniversitelerde diye açıklama yapabiliyor. İhraç listelerinin üniversitelerde hazırlandığını söylüyor ve YÖK'ün bununla ilgili bir takibi yok gibi ne idüğü belirsiz bir cevap veriyor. Yüzlerce akademisyen bir kalemde hiçbir suçu yokken üniversitelerden atılıyor ve YÖK sadece seyrediyor...

AKP’yle hayatımıza giren Alo Fatih ahlakı, bugün daha sorumsuzca ve acımasızca devam ediyor. Referandumda HAYIR diyeceğini açıklayan gazeteciyi, televizyoncuyu, öğretmeni, memuru, akademisyeni uydurma gerekçelerle işten attırıyorlar. Hayırcıların konferans ve panellerine salon vermiyorlar, verileni iptal ettiriyorlar, hiç engelleyemezlerse elektrikleri kestiriyorlar. Hayırcıları tehdit ediyorlar, konuşturmuyorlar, ekranları yasaklıyorlar ve halkın bilgi alma hakkını hep yaptıkları gibi engelliyorlar...

AKP’nin Anayasa paketi o kadar üzerinde düşünülmemiş, çalışılmamış, yangından mal kaçırır gibi aceleye getirilmiş bir paket ki, değiştirilecek maddeler kaçınılmaz olarak Anayasa’nın özünde tutarsızlıklara ve uygulamada Anayasa’nın geri kalanıyla çelişkilere yol açacak. Aynı Anayasa’ya dayanarak aynı konuda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına ve çatışmalara yol açacak, mahkemeler bu çatışmalı konularda karar alamayacak. Ana muhalefet partisi lideri açıkça; Türkiye'yi kaos ortamına sürükleyen Anayasa Mahkemesi'dir diye uyarıyor. Ettikleri yemine sadık kalmıyorlar diyor. Bu Anayasa Mahkemesi asla ve asla topluma güven veremez. Hiçbirimizin haklarını güvence altına alamaz diye de ekliyor...

42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ün, sadece 15 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde başardığı, bütün dünyanın hayran olduğu olağanüstü işlerin bir çoğunu, 15 yıllık iktidarında darmadağın etmeyi başaran AKP, şimdi de OHAL koşullarındaki baskı ve adaletsizlikle meşruluğu çok tartışılır bir referandumla Anayasa’mıza darbe yapmaya kalkıyor. Anayasa Mahkemesi, yıllardır yaşadığımız ağır hukuk, insan hakkı ve Anayasa ihlallerinde hiçbir sorumluluk almıyor, yanlışa yanlış demiyor, yanlışa dur demiyor ve AKP’nin daha büyük yanlışlar yapmasının önünü açıyor...