Türkiye’nin rejimini değiştirmeyi hedefleyen, çağdaş dünyadaki yerimizi, yönümüzü ve hedeflerimizi kaybetmemize yol açacak, tarihimizin en gereksiz, en tehlikeli, en yanlış halk oylamasında, durumun ciddiyetinin farkında olan milyonlar müthiş bir dayanışma ve mücadele örneği sergilediler. Her yaş ve meslek grubundan yalnızca toplumun öncüleri ve liderleri değil, toplumun her kesiminden ve her konumundan sayısız yurttaş, durumdan vazife çıkararak lidersiz ve birbirlerinden bağımsız, yakın ve uzak çevrelerini, erişebildikleri herkesi bu referandumun tehlikelerine karşı uyarmak için harekete geçtiler. Yazdılar, çizdiler, toplantılar düzenlediler, konuştular, anlattılar. Herkese ulaşmak için yollara düştüler, Anadolu’yu il il, ilçe ilçe, köy köy dolaştılar. Meydan meydan, kahve kahve ziyaret ettiler. Yaklaşmakta olan tehlikeyi, baştan sona yalan harika bir gelecek vaadinin arkasına sakladıkları görünmeyen sinsi tehlikeyi, tehlikeleri halkımıza anlattılar...

Siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri, Baro başkanları, hukukçular, gazeteciler, sanatçılar, STK yöneticileri, temsilcileri, aydınlar, öğretmenler, kadınlar, öğrenciler, her yaş ve meslek grubundan sayısız yurttaş, sayısız isimsiz kahraman harekete geçti. Ülkemizin her biri çözüm bekleyen sayısız sorunu varken, AKP’nin ve tabanıyla temasını kaybetmiş MHP yöneticilerinin bir anda gündeme getirip dayattığı rejim değişikliği referandumu, aklı başında her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı için alarm zillerini çaldırdı. Ortada çözüm bekleyen onca sorunumuz varken, terör, işsizlik, yoksulluk, eğitim sisteminin kalitesizliği, yolsuzluklar, ekonomideki ve turizmdeki durgunluk, AB ile sorunlar, dış ilişkilerimizin kavgayla dolu olması, Mehmetçiğin yurt dışında savaşta olması, daha yeni atlattığımız kanlı darbe girişimi, OHAL koşulları derken Anayasa’nın özünü değiştirecek, denetimi ortadan kaldıracak, Devleti baştan yazacak böyle bir referanduma kalkışmak, hiçbir sorunumuzu çözemeyeceği gibi çok daha büyük sorunları da beraberinde getirecektir...

Bu sorunları çözebilecek araçlara, enerjiye, kabiliyete, niyete sahip olmayan AKP; Nerden çıktı kardeşim bu referandum şimdi? dedirtircesine, Parlamenter demokrasiyi sakatlayıp tek adam diktatörlüğünün yolunu açmaya verdi bütün enerjisini. Devasa sorunlarımızı çözmeye uğraşmak yerine, sorunlarımızı görünmez kılmak için diktatörlük yetkileri istiyorlar halktan. Belediyeler, kamu kurumları, devletin imkanları Evet çıkarabilmek için kullanılıyor yasaya aykırı olarak. Bunları denetlemesi gereken Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulu ne yapıyor peki? Sokaktaki vatandaşın yaptığının aynısını; Seyrediyor. Anayasal kurumların ve yöneticilerinin görevlerini yapmıyor olması, kaçınılmaz olarak yurttaşı harekete geçirdi. Normal şartlarda böyle bir Anayasa değişikliği referandumu yapılamazdı, yapılamamalıydı. Çünkü Anayasa’nın 18 maddesinde yapılmak istenen değişiklikler Anayasa’nın özüne, ruhuna aykırı ve çeşitli maddeleriyle çelişkili. TBMM’deki gizli olması gereken oylamalar yasaya aykırı olarak göstere göstere yapıldı. Bütün AKP’li belediyeler ve çeşitli kamu kurumları Anayasa değişikliğine Evet kampanyası için zorla çalıştırılıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, valiler, devletin araçları, otobüsleri uçakları, her türlü imkanı ve gücü kullanılıyor. Evet kampanyasını bildiğiniz devletimiz yapıyor. Evetin sebepleri ve sonuçlarıyla ilgili kampanyalarda halka doğrudan yalan söyleniyor. Hayır diyecekler ve Hayır kampanyası yapmak isteyenler ise tehdit ediliyor, darp ediliyor, salonları iptal ediliyor, bizzat polis tarafından engelleniyor, vs, vs...

Bütün bu absürd komedi filmi senaryosuna benzer yaşadığımız akıl almaz ama ne yazık ki gerçek ve çok tehlikeli süreç, ülkenin Hayırlı evlatlarını Hayırlı amaçlarla Hayırlı yollara döktü. Anayasa değişikliğinin tehlikelerine karşı yurttaşı aydınlatmak için ülkenin dört bir yanına dağılan çeşitli kişi, kurum ve oluşumlardan biri de, tamamına katılamasam da bir parçası olmaktan gurur duyduğum Hayırlı Konvoy’du. 2010 referandumunda Evet çıkması sonucunda yargıda yapılan değişikliklerle koskoca Türk yargı sisteminin FETÖ’cülere teslim edilmesi ve ardından Ergenekon, Balyoz vb kumpaslarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darmadağın edilmesi ve sadece 6 yılda 15 Temmuz kanlı darbe girişimine gelinmesini bizzat yaşayan, suçsuz yere en ağır bedelleri ödeyen askerler olarak anlatıyorlar...

Hiçbir yanlışları, hiçbir suçları yokken, bilakis kendilerini harika bir gelecek, pırıl pırıl bir kariyer bekliyorken, FETÖ’cülerin kumpaslarıyla dört duvar arasında 3.5 yıl, 4 yıl, 5 yıl suçsuz yere yatırılan, masum aileleri perişan olan, maddi – manevi büyük zorluklar yaşamak zorunda kalan Atatürkçü subaylar; 2010 referandumunda Evet çıkınca başımıza bunlar geldi, 2017 referandumunda da Evet çıkarsa bütün Türkiye çok daha ağır bedeller öder diye uyarıyorlar. AKP, 2010 referandumunda tarafsız ve bağımsız yargı diyerek evet oyu istemişti, sonuç ortada. Tek adam üzerinden Türkiye’yi ele geçirmek isteyen emperyalist güçler, 2017’de AKP ağzıyla, yine tarafsız ve bağımsız yargı diyerek evet oyu istiyor. Evet çıkması halinde, referandumda oylanacak bütün değişiklikler 2019 seçimlerini bekleyecekken, HSYK’daki değişiklikler derhal uygulanacakmış. O kadar çok suça bulaşmış durumdalar ki, ilk hedefleri yargıyı tamamen kontrol altına almak ve Türkiye’yi bölme sürecinde yargıdan gol yememek...

Bu oyunun farkında olan ve tarafsız ve bağımsız yargının bozulmasından en büyük zararı gören subaylar olarak vazife duygusuyla yola çıktılar. Hiçbir siyasi partiyi temsil etmediler, siyaset konuşmadılar. Parlamenter demokrasiyi, farklı fikirlerin zenginliğini, ortak aklı terk edip bütün yetkileri tek bir kişiye devretmenin, kuvvetleri birleştirmenin sakıncalarını anlattılar. Bütün masraflar ekip üyeleri arasında bölüşüldü. Kendi arabalarını kullandılar, otel, yemek, benzin ücretlerini kendileri karşıladılar, yardım, bağış, destek kabul etmediler...

Ekip kumpas mağduru subaylardan oluştu. Em. Tümgeneral Ahmet Yavuz, Em. Tümamiraller Fikret Güneş ve Semih Çetin, Kardak kahramanı Ali Türkşen, Em. Kurmay Albaylar Bora Serdar ve Mustafa Önsel, kendi uçağını ve helikopterini uçuran ilk Genel Kurmay Başkanı’mız olmayı hedefleyen Teğmen Mehmet Ali Çelebi, Deniz Kuvvetleri Komutanı olacakken, silah arkadaşlarının uğradığı haksızlığa tepki olarak istifa eden Em. Koramiral Atilla Kezek ve bu onursuzluğu daha fazla yaşamaktansa canına kıyan Yarbay Ali Tatar’ın acılı ağabeyi Ahmet Tatar, medya sorumlusu adaşım Em. asker Nasuh Bektaş ve konvoyun sivil katılımcısı olarak da bendeniz...

1 Mart’ta Anıtkabir’de Atamızı ziyaretle başlayan Hayırlı Konvoy, 5500 km kat ederek 16 ile ve ilçelerine gitti, binlerce yurttaşa dokundu ve demokrasi şehitlerimizi ziyaret ederek bitti. Her gittikleri yerde Hayırcıların moralini yükselttiler, Evetçilerin kararlarını sorgulamalarını sağladılar, bir kısmını daha orada ikna ettiler. Ne şanslıyız ki, onlara yaptığımız bütün kötülüklere rağmen, kariyerlerini bitirmemize, ailelerini perişan etmemize, hapiste sevdiklerinden ayrı yıllar yaşamalarına, canlarından çok sevdikleri vatanlarının ve onun koruyucu unsuru Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başına gelenlere rağmen Türkiye’ye küsmediler ve Türkiye’den umutlarını asla kesmediler. Görev bilinciyle, subay terbiyesiyle, yurttaş sorumluluğuyla halkı bilgilendirmeye, uyarmaya çalıştılar...

Hayırlı Konvoy’un bir parçası olmak, ömrümün sonuna kadar gururla taşıyacağım bir ayrıcalık oldu benim için. Türk Ordusu’nun kumpaslarda ağır bedeller ödemiş yiğit subaylarının, Cumhuriyet düşmanlarına, zorbalığa, yalana, talana, ihanetlere karşı, özgürlüğümüz ve bağımsızlığımız için verdikleri onurlu - bilinçli mücadelede yanlarında olmama ve bu gururu paylaşmama izin verdikleri için her birine şükran borçluyum...