Türkiye’nin çözülmeyi bekleyen terör, işsizlik, ekonomik ve siyasal istikrarsızlık, hukukun, temel hak ve özgürlüklerin yerle bir edilmesi, dış ilişkilerdeki büyük sorunlar, niteliksiz ve kalitesiz eğitim, toplumun zihnen ve kalben bölünmüş olması, halkın en önemli bilgi kaynağı medyanın pespayeliği, yolsuzluk ve rüşvetlere karşı hükümetin duyarsız tavrı gibi son derece önemli, yaşamsal sorunları var. Son 15 yılda katlanarak büyüyen bu sorunlardan birinci derecede sorumlu olan iktidar, geldiği günden bugüne, dini değerlerimizi ve kutsallarımızı istismar ederek konsolide ettiği ve kamu kaynaklarını peşkeş çekerek sağladığı haksız ekonomik çıkarlarla kendine biat ettirdiği büyük kitleye güvenerek, tüm bu sorunlardaki sorumluluğunu perdeliyor ve yol, köprü, hızlı tren, metro gibi kamu hizmetlerini öne sürerek kendisinin ne kadar başarılı olduğunu yutturmaya çalışıyor...

AKP artık frene basıp, aklı selimle hareket edeceğine ve Türkiye’yi normalleştirmeye çalışacağına, hala daha anormal olması için elinden geleni yapıyor. Türkiye’yi yana yakıla çözümünü beklediği bu ağır şartlar altında, işe yarar hiçbir şey yapamayıp, üretemeyip, başkanlık gelince terör bitecek, ekonomi düzelecek, yaza her şey yoluna girecek gibi hiçbir temeli olmayan beyanatlarla referanduma sürüklemek, ancak ülkeden çok kendini düşünen bir iktidarın ve kendi menfaatini devletin ve milletin menfaatinin önünde gören bir siyasi anlayışın yapabileceği bir şeydir...

AKP’nin söylediği bıktırıcı yalanların artık iyice tadı kaçtı. Gelişen, büyüyen ve dünyada söz sahibi olan Türkiye, bazılarını endişeye sevk ederek korkutuyormuş. Yol, köprü, hızlı tren, üçüncü, havaalanı yapıyoruz diye bütün bunlar başımıza geliyormuş. Dış güçler, faiz lobisi, Türkiye’nin büyümesini çekemeyenler bunların arkasındakilermiş. Bundan sonra söz de, karar da milletinmiş. Artık milletin istediği olacakmış. Onların hazmedemediği, kabul edemediği buymuş gibi, hepimizi her gün geri zekalı yerine koyan açıklamalar yapıyorlar...

Haftada bir büyükelçilikler, ülkemizde yaşayan kendi vatandaşlarının can güvenliği için uyarı yapıyor, şuralara gitmeyin, buralarda terör saldırısı riski var diye, bizimkiler halkı korkutuyorsunuz diye kızıyor. Uluslararası derecelendirme kuruluşları ekonomik belirsizliklerden, ülkenin istikrarsızlığından notumuzu düşürünce, dıştan müdahale ile bizi dize getirmeye çalışıyorlar, puanlar kırarak ekonomimizi kötü göstermeye çalışıyorlar diye savunma yapıyorlar...

İktidara geldiği 2002’den 2014’e kadar, neredeyse bütün sınav sorularını çalıp yandaşlarına dağıtarak, devlet içinde ehliyeti ve liyakati bitirerek her yere sızan FETÖ’yü görmezden gelen AKP.
FETÖ’nün TSK’ya, yargıya, polise ve her yere sızmasının baş sorumlusu yine AKP. Kendisini uyaranlara, bugün bize yarın size diyenlere bile, siz bunları çok büyütüyorsunuz deyip küçümseyen yine ve tek başına AKP...

PKK’yla, FETÖ’yle hatta IŞİD’le bile işbirliği yaptılar. Teröristlere güvenip olmayacak açılımlar yaptılar. Bu fırsatı kullanan PKK, hendekler kazdı, binlerce el yapımı patlayıcıyı ülkemizin güneydoğusuna yerleştirdi. Temizleyeceğiz diye yüzlerce canımız yitti, milyonun üstünde insan evlerini, alıştığı hayatı terk etmek, göçmek zorunda kaldı, yüzbinlerce çocuk okula gidemedi. TSK’nın kumpaslarla boşaltılan kadrolarına AKP’nin imzalarıyla FETÖ’cüler dolduruldu. Bu fırsatı kullanan FETÖ, 15 Temmuz’da tarihimizde görmediğimiz şiddeti yaşattı ülkede, yine yüzlerce canımız yitti. Sınırlarımızdan içeri kontrolsüz şekilde buyur edilen milyonlarca mültecinin arasına sayısız IŞİD’çi karıştı. Bu fırsatı kullanan IŞİD, Tren Garı’nda, havaalanında, mitingde, Sultanahmet’te, İstiklal caddesinde, Reina’da, ülkemizin her köşesinde terör estirdi, yüzlerce canımızı aldı. Bütün bu korkunç hataların hatta suçların karşısında iktidarın tek savunması; Rabbim bizi affetsin, milletim bizi affetsin deyip, konuyu kapatıp hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmek oldu...

Ülkeyi böylesine sorumsuzca ve bilgisizce yönetenlere, hesap sormak, yargılamak ve suçları nispetince cezalandırmak gerekirken, daha yüksek yetkiler vermek ve bugüne kadar ki sınırsız yetkileri ve sorumsuzluklarıyla çözemediklerini çözebileceklerini beklemek aklı yerinde bir insanın yapacağı şey değildir. Aklı başında hiçbir toplum, kendi geleceğini ve bekasını bir kişiye veya bir zümreye bırakmaz, bırakamaz. Bilakis, kime ne yetki verdiyse, mutlaka o yetkinin kötüye kullanılması, şahsi menfaat için kullanılması halinde çeşitli yaptırımlar ve savunma mekanizmalarıyla karşı hamleler için önlem alır. Kuvvetler ayrılığı budur ve demokrasinin olmazsa olmazıdır. Yasama, Yürütme ve Yargı birbirinden bağımsız ama birbirini denetleyen erklerdir. Çünkü insanlık tarihi, yolsuzluğa bulaşmış, iki yüzlü, toplumunu bölerek yöneten, kötü niyetli, aşırı hırslı siyasetçilerden, diktatörlerden çok çekmiştir. Bu nedenle siyasetin, iş dünyasının, askeriyenin mottosu olarak; güven ama kontrol et kullanılır. Çünkü kontrol etmediğiniz her güç yoldan çıkma potansiyeline sahiptir...

Daha birkaç gün önce, Müslüman karşıtlığıyla bilinen, çiçeği burnunda ama aşırı özgüvenli yeni başkan Donald Trump’ın, vizesi ve ABD’ye girme hakkı bulunan bazı Müslüman ülkelerin vatandaşlarını kapıdan geri çevirmesi hukuksuzluğuna, bağımsız hakimler derhal el koydu ve bu kararı durdurdu. Bağımsız yargı, sahip olduğu aşırı güç ve yetkilerden kendini kaybeden ve böyle hukuksuz, hesapsız ve ağır tazminatlara yol açacak kararlar alabilecek sorumsuz kamu yöneticileri için mutlaka olmalıdır. Aksi taktirde toplum ve devlet, geri dönüşü mümkün olmayan veya çok ağır bedelleri olabilecek zararlarla karşı karşıya kalır...

Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti, hepimizin ve her şeyimizin, bugüne dek sahip olduğumuz özgürlüklerin, mutluluğun, refahın, malın, mülkün, içinde yok yok olan koca bir vatanın, hatta bugün referanduma bizi zorlayıp, laik ve demokratik cumhuriyetimizden bağnaz bir diktatörlük çıkarabilme fırsatının bile varlık sebebidir. Bundan vaz geçmek intihar etmektir. Bugün asrın lideri Tayyip Erdoğan çok başarılı bulunabilir, peki sadece Tayyip Erdoğan sahip olsun diye adrese teslim yapılmak istenen yasa değişikliği sayesinde, yarın yine %51 oy almış ama bu kadar sınırsız yetkiyi yüzüne gözüne bulaştırmadan kullanamayacak birileri bu koltuğa oturursa ne olacak. Kontrol ve denge mekanizmalarını kaldırdıktan sonra, aşırı yetkilerini ve gücünü kontrolsüzce kullanmaya çalışan bir başkanla Türkiye nasıl başa çıkacak?

Var mı bu sorunun cevabı Evet’çilerde?