Şehirlere bakıp, “Beton... Beton... Beton...” hayıflanmasının ardından fırtına öncesi savrulmalar da gelmeye başladı. Konut, inşaat, kent rantı sektörünün balonu da patlamak üzere.
Çok alametler belirdi.
Satışlar düştü.
Maliyetler fırladı.
Bankalar, usulca hacze başladı.
Harç bitti, yapı paydos.
Son dönemde ünü konut krallığına, yapı ağalığına çıkmış “Beton... Beton... Beton...” dikiciler bile söyleşi gazetecilerini çağırıp “devlet bize de destek çıksın...” diyen yakarışa soyundular. Zaten 15 yıldır azıtan “Beton...Beton... Beton...” düzeninin en büyük destekçisi TOKİ ve Şehircilik Bakanlığı ile devletin kendisi olmuştu. Şehircilik bakanlarından biri de Cumhurbaşkanı’na hitaben “sen ne söylediysen biz onu yaptık...” demişti.
Devlet destek çıkınca sonuç:
Beton.. Beton.. Beton!
Ardından gelen:
Açık... Açık... Açık!
Yeni tartışma da, açık üzerine başladı. İzliyoruz:  Kılıçdaroğlu’ nun  açığı mı? Erdoğan’ın açığı mı? Hangisi büyük?
Kılıçdaroğlu, SSK’yı yönetmiş.
Bıraktığında yıllık açığı:
2,3 milyar TL.
Erdoğan, SGK’yı yönetiyor.
(eski adı SSK)
8 aylık açığı: 21,5 milyar TL.

* * *

Kılıçdaroğlu’nun SSK’yı yönettiği dönemlerde kadınlar 34 yaşında erkekler 43 yaşında emekli oluyordu. Bu yüzden SSK, çalışandan topladığı pirim kesintileriyle açık vermeden varlığını devam ettiremiyor, açığı kapamak için devlet desteğine sığınıyordu. Erdoğan dönemi başladığında; bu böyle gitmez, çalışanını bu kadar genç emekli etmek yükünü hiçbir ülke kaldıramaz, denildi ve emekli yaşı kadında 59 erkekte 65 yaşa götürüldü.
Ama yıllık açık yine büyüdü:
Bu ağustos itibarıyla:
21,5 milyar TL oldu.
Yıl sonunda:
27 milyar TL’yi  bulacak.
Bu tablo karşısında; 15 yıl önceki konuyu “SSK’yı  batırdın” diye politikacı laf cambazlığına taşıyıp, halkı aldatmaya çalışmak ayıp. Çünkü bu laf cambazlığıyla gizlenen “Türkiye’de hasta sayısının olağanüstü artmış” olması.
Muayene sayısı:
300 milyonu geçti.
Ameliyat sayısı:
10 milyonu geçti.
Kronik hasta sayısı:
22 milyonu geçti.
Akciğer hasta sayısı:
5 milyonu geçti.
Hastanede ölen sayısı:
100 bini geçti.
Yönetenlerin “beton.. beton.. beton ve ardından açık... açık... açık...” vidalanmasıyla toplumun sağlığını getirdikleri nokta korkutucu. Niçin hastalığı, sağlıklı yaşayıp aşamadı bu toplum?

* * *

“İnsani gelişme” algısını ölçen ve 28 ülkeyi kapsayan bir yeni araştırma yayınlandı. 28 ülke içinde Türkiye’de var.
Soru: İyiye mi kötüye mi gidiyoruz:
Türklerin yüzde 46’sı kötüye demiş.
Soru: Ailenizin durumu ne olur?
Türklerin yüzde 43’ü kötü olur, demiş.
Soru: Ülkenin geleceği ne olur?
Türklerin yüzde 46’sı kötü olur, demiş.
Soru: Ülkenin eğitimi nereye gider?
Türklerin yüzde 48’i kötüye gider, demiş.
Soru: Yaşam şartları iyiye mi gider?
Türklerin yüzde 46’sı kötüye, demiş.

* * *

“Beton... Beton... Beton...” ve onu paralel izleyen “Açık... Açık... Açık...” modelinin gelip duvara dayandığı başka bir nokta ise; kendi insanına yetecek eti kendi yayla, yamaç, ova, meralarında üretmeyi beceremeyip devleti lop ve karkas et ithalatçısı durumuna düşürülmesi oldu. Bu çapsızlığı başarı diye sunuyorlar. Acaba devlet şirketi Et ve Balık Kurumu “devletin karkas et ithalatçısı durumuna düşmesiyle” günde kaç milyar TL açık yazıyor, devlet et ithalatçısı durumuna düşürülmeden “et açığını kapatacak sağlıklı yol” niçin bulunamıyor. Bu sorunun cevabı ise yapılan başka bir araştırmada var: OECD, 41 ülkenin son 10 yılda ekonomi, sağlık, eğitim gibi 50 başlıkta “refah durumunu” inceledi.
41 ülke içinde Türkiye’de var.
Eğitim refahında sınıfta kaldı.
Bir başka araştırma daha:
Türkiye’de cinayet patlaması yaşanıyor. Kasten adam öldürme suçu işleyenlerin sayısı yılda 29 bin kişiye dayandı.
Beton... Beton... Beton!
Açık... Açık... Açık!