Hayat sürekli bir savaştır. İnsan bu savaşta silah elinde ölür. Biz SÖZCÜ çalışanları, yazı işleri, SÖZCÜ’nün sahibi, Genel Yayın Müdürü, yazı müdürleri, editörleri, yazarları elimizde kalem öleceğiz.
Alnımız açık.
Kara çalma tutmadı.
Tutmaz.
Tutmayacak.
Dünkü duruşmada savcının “SÖZCÜ haberleriyle, yazılarıyla, yazarlarıyla Fetullah’ı destekledi” desinler diye mahkemeye tanık olarak çağırdığı gazetecilerden üçü vicdanlı çıktı.
“Deli saçması” dediler.
“Çok komik” dediler.
“Uydurma” dediler.
SÖZCÜ, Fetullahcı olamaz.
Hep yazdık:
Kurgulanmıştı.
Zorlamaydı.
Biz “bu iktidara kul olan, yağcı, yalama olan  ve bundan sonra gelecek iktidarlara da yandaş, borozan, kiralık kalem olacak olan bir gazete” değiliz. Biz, bağımsız olan, sorgulayıcı olan, gerçeklerin ortaya çıkmasına faydası olan,  sadece okurunun desteğiyle ayakta kalan bir gazeteyiz.
Can çıkar.
Huy çıkmaz.

* * *

Bu dava zorlamaydı.
Özetle yeniden yazayım:
Birinci savcı görevlendirildi.
Birinci savcı dosyayı inceledi.
İddialara baktı, şaşırdı.
Kanıtlar bulmak istedi.
MASAK’a sordu.
Hiçbir parasal bağ bulamadı.
Hiçbir hukuki kanıt göremedi.
Birinci savcı, dosyayı geri verdi.
Başsavcı, ikinci savcıya görev verdi.
İkinci savcı, iddialara baktı.
Uğraştı, çalıştı.
Elle tutulur belge bulamadı.
Hiçbir ciddi kanıta ulaşamadı.
İkinci savcı da dosyayı bıraktı.
Başsavcı, üçüncü savcıyı buldu.
Üçüncü savcı da bulamadı.
İddiaların altı boştu.
Üçüncü savcı da dosyayı bıraktı.
Dördüncü savcı bulundu.
Söylenti, karalama!
Yalan, yakıştırma!
Bu dosya zorlama!
Dördüncü savcı da bıraktı.

* * *

SÖZCÜ’nün patronu, Sözcü’nün yazı işleri, SÖZCÜ’nün yazarları ile Fetullah Gülen arasında “bir bağ, bir ilişki, bir selam, bir sabah” bir türlü bulunamıyordu. Dava dosyası, birinci savcıdan dördüncü savcıya gelinceye kadar dört klasör kalınlığına ulaşmıştı.
Her klasör 500 sayfa.
Beşinci savcı görevlendirildi.
Beşinci Savcı, 4 klasörü bir hafta gibi kısa bir zaman içinde okudu,  kanıtlar(!) ve hukuki dayanakları(!) bir hafta içinde bulmuş oldu.
Tutuklama istedi.
Tutuklama yapıldı.
Sıra iddianameyi yazmaya geldi. Fetullah Gülen’in en yakını olmuş, onun gazetelerinde yazar ve yayın müdürlüğü yapmış, İslamcı Tayyip Erdoğan ile İslamcı Fetullah Gülen henüz birbirine kanlı bıçaklı olmamışken ikisine birden borazanlık yapmış ve bu iktidar döneminin parlattığı (Fehmi Koru- Hüseyin Gülerce gibi) 2 yazarın “tahmin ediyorum... varsayıyorum...  öyle düşünüyorum... böyle olmalı...ben böyle duydum... Babası söyledi...” türünden yalan, yakıştırma ifadelerini koydu.  Bu 2 kalemi kirli adamın söyledikleri kanıt değil, belge değil sadece varsayım, kurgu, peşin hükümdü. Hiçbir hukuki değeri yoktu. Hukuki değeri olsun diye bir bilirkişi bulundu. Aslında o bilirkişi de yoktan yaratıldı. Bank Asya’ya para yatırmış, Zaman Gazetesi’ne abone olmuş, İktidar liderlerine beğeni mesajları atan,  SÖZCÜ’ye düşman olacak düzeyde kızan bir yerel gazeteci bulundu ve “sadece SÖZCÜ davasına özel bilirkişi” yaratıldı. 73 sayfalık iddianame bu “dosya kirletme bilirkişisinin” yorum, varsayım, fala bakma, uydurma, yakıştırma, çamur sıvaması ile dolduruldu.

* * *

Bizim alnımız açık.
Yazılarımız şerefimizdir.
Bağımsızlık karakterimiz.
Kimseyi haksızca kollamayız.
Kimseye haksızca vurmayız.
Gerekirse kalemi kırarız.
Bağımsız kalırız.
Bağımsız kalacağız.