Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük melanetti. Ordusu kendi milletini öldürdü. 248 insan hayatını yitirdi. Meclis bombalandı. 15 Temmuz’u kim yaptı?
Kuzey Kore başkanı yaptı.
Fransa’da seçim oldu.
Cumhurbaşkanı seçildi.
Adı Macron, işte o yaptı.
Aziz Nesin, dirildi, o yaptı.
Zaten ölmeden önce “İhtilali Ben Yaptım” diye kitabını da yazmıştı(!)  SÖZCÜ’ de yazıyorum ya 15 Temmuz’u ben yaptım(!) Ege Cansen de SÖZCÜ’de yazıyor. O yapmıştır. Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Rahmi Turan, Yılmaz Özdil, Soner Yalçın, Saygı Öztürk, Yekta Güngör Özden, Gökmen Ulu SÖZCÜ’ de yazıyorlar. 15 Temmuz’un siyasi ayağının başı bu yazarlarımızdan biridir. Hanım yazarlarımız;  Mediha Olgun, Ayşe Sucu, Rahşan Gülşan, Zeynep Gürcanlı, bir araya gelip, subaylara emirler vererek 15 Temmuz’u bunlar yapmıştır (!)

* * *

FETÖ davaları başladı.
Bir yıl dolmadan nehrin akışı yüzde 100 tersine döndü.
Seyhan Nehri!
Uzunyayla’dan doğar.
Doğruca Akdeniz’e akar.
Kızılırmak!
Kızıldağ’dan doğar.
İlk önce güneybatıya doğru akar, sonra kuzey doğuya doğru yönelir, geniş bir yay çizerek Karadeniz’e kavuşur. 15 Temmuz davaları, Kızılırmak’ın yönünü değiştirmesi gibi.
FETÖ diye doğdu.
Bizim SÖZCÜ’ye akıyor.

* * *

TBMM Darbe Araştırma Komisyonu, darbeyi kapatma ve kayyum heyeti gibi çalıştı. Genelkurmay ile MİT de “15 Temmuz davalarının yön değiştirmesine” sanki ortam hazırlayacak davranışlar, sözler sergilediler.
Niçin böyle yaparlar?
Davayı sulandırmak ve FETÖ’yü aklamak için mi?  SÖZCÜ Gazetesi sahibi Burak Akbay ile Cumhuriyet Gazetesi’nin 12 yazarını, Atatürkçüleri, kim Cumhurbaşkanı’nın yanlışını sergiliyorsa onları 15 Temmuz’u yapanlar diye mahkum etmek için mi? Davaları izleyen gazeteciler, “15 Temmuz darbecilerinin yargılandığı davalar sahipsiz bırakıldı” diye gözlemlerini yazıyorlar.  Örneğin 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Karargahı’nı basan 221 darbecinin yargılandığı davaya ilk gün, çok sayıda vatandaş, milletvekilleri katıldı. İkinci günden itibaren sadece şehit yakınları ile gaziler davayı izleyenler oldu. Bu davada Şehit Halil Kantarcı’nın eşi Ayşe Kantarcı, “Gözümüzle şahit olduk, FETÖ’cüler içeride iyi bakılmış. Takım elbiseleri içinde oldukça sağlıklıydılar. Yamaçlarına dizilmiş avukatlarıyla oldukça rahatlardı. Şehit yakınlarının sözüne en ufak bir tahammül göstermeyen hakim, bir sanığın 3.5 saat süren savunmasını nasıl da hoşgörü ve nezaketle dinledi” dedi. Bir başka gözlem de şuydu: Emniyet’teki örgüt elemanları, bilgi notu hazırlıyor, savcıya veriyor. Savcı, hapisteki FETÖ’cüye notu ulaştırıyor. FETÖ’cüler de o bilgi notlarını kullanıp itirafçı oluyor. Hop bir bakmışsınız serbest...

* * *

İsmi gizlenen O.K. adlı subay, 8 saat önce MİT’e gelip “darbe yapacaklar” diye haber verdiği halde Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı niçin bu girişimi önleyecek adımları atmadı?  Genelkurmay Başkanı, “O.K.’nin ihbarı darbe değil, MİT Müsteşarı Fidan’ın alınmasıydı” diyor. Kara Havacılık Okulu subaylarının  MİT Müsteşarı’nı almaya kalkması, hukuk devletinde olacak eylem mi? Bunu öğrendiğiniz anda niçin bütün orduyu “olağanüstü bir durum var” diye alarma geçirip  darbe girişimini kaynağında kurutmaya yönelmediniz, kuvvet komutanları düğün pastası kesmeye gittiler.  Genelkurmay, bu soruya cevap vermek yerine Cumhurbaşkanı’na “halka sokağa çıkın dedi, darbeyi önledi”
diye yağ çekiyor.
Nehrin akışı döndü.
15 Temmuz’u FETÖ değil laik Atatürkçüler yaptı algısını yaratma hazırlığı hızlandı.
Hukuk utanır.
Adaletin canı yanar.
Vicdanlar kanar.
Ayıptır!