Bazen yakın geçmişi hatırlamak, bugüne ışık olur. Hakan Fidan yaşken eğildi. Ahmet Davutoğlu onu
milletvekili yapacaktı, Saray’daki adam “asla...” diye bağırdı. Fidan’ın, siyaset hayatının ilkbaharında Saray ile kapışmaya gözü yemedi.
Fidan adaylıktan çekildi.
Davutoğlu korkuluk oldu.
Abdullah Gül ise “Türk tipi Başkanlık sistemi adaleti de hançerler” diye diklenip siyasi
hayatının sonbaharında yeniden gonca verecekken, o da sustu.
O günler sarsıcıydı.
Vicdanlar kanıyordu.
Adalet  sarsılıyordu.
O sırada iktidar ortağı 2 İslamcı; Tayyip Erdoğan ile Fetullah Gülen birbirine düşmüş;  “Sarraf bağlantılı kol saati, piyano, Emine Erdoğan Vakfı’na yapılan milyon dolar bağışlar, Bilal Erdoğan vakıflarına Sarraf’tan dolarlı-binalı hibeler, bakan oğlu kasalarındaki dövizler, Halk Bank genel müdürünün evindeki ayakkabı kutularına tıkıştırılmış milyon dolarlar, Şehircilik Bakanı’nın ben neden istifa edeyim, sen ne dediysen ben onu yaptım diye ağlamaklı yıkılışı, 3 bakanın kaç seferde kaçar milyon dolar rüşvet aldığını gösteren listeler” konuşuluyor, “Türk adaleti, adaletini göstersin, Türkiye Büyük Millet Meclisi de bütün bunların hesabını sorsun” isteniyordu.

*  *  *

Hatırlayın ne oldu?
Meclis Araştırma Komisyonu’nun “4 bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi” kararının oylanacağı gün yandaş gazetelerde tam sayfa bir ilan yayınlandı.  Ankara’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni taşınıp oturduğu Saray, foto montajla tam sayfaya büyütülmüş altına; “SİYASİ KARİYERLERİNİ VE KAZANIMLARINI SAĞLAM İRADENİN GÖLGESİNE BORÇLU OLANLARIN KÜÇÜK HESAPLARI BÜYÜK TÜRKİYE YÜRÜYÜŞÜNÜ DURDURAMAYACAKTIR” yazılmıştı. Yani Saray oylamaya katılacak milletvekillerine tehdit  savuruyordu:
Benim sayemde varsınız.
Varlığınız gölgeme borçlu.
Sizi yok ederim.
Ret oyu verin.
Hatırlayın:
Meclis Komisyonu’nun bütün AKP’li milletvekili üyeleri, ilanın istediği yönde Yüce Divan’a ret oyu verdiler.

*  *  *

Şimdi ne oldu? Türk adaletinden kaçırılan “kol saati, piyano, ayakkabı kutusunda ve kasalarındaki dolarlar ve 3 bakanın kaç seferde kaç milyon dolar rüşveti hangi hizmetlerinin karşılığı aldığının” hesabını Amerikan adaleti görmeye soyundu.
Çirkin Amerika!
Çıkarcı, kolu uzun.
Türkiye komşusu İran’dan doğal gaz ve petrol almış, karşılığını ödeyecek. Amerikan ambargosu var ödeyemiyorsun. ABD’nin benim komşuma sattığım mal ile aldığım maldan doğan ödeme ilişkisine ambargo koymaya ne hakkı var diye sormamız gerekir fakat soramıyoruz. Çünkü içerdeki adaleti emirle kul haline getirmişiz. Amerikan savcısı, iddianamesine belge koymuş: Ambargoyu delerken dolarlı finans sistemini kullandılar, dolarla rüşvet verdiler, dolarla rüşvet aldılar. O kol saati ile piyano Amerika’dan çalınmış sayılır diyor.
Gerçekten pis koku!

Günün sorusu 

Doğru soru sağlam cevap


Bir gazeteci (Ertuğrul Özkök) “Fetullah Gülen teröristlik yapmak ve devleti ele geçirmeye teşebbüsten mahkum olmuştu, bu mahkumiyet kararını 2008 yılında Yargıtay’da oy birliğiyle beraat ettirenler kimlerdir?” diye sordu. Başka bir gazeteci (Barış Terkoğlu)  mahkeme kararlarını, bu kararları alan hakimlerin isimlerini (10’dan fazla isim) kayıtlardan buldu, belgeledi ve “2000 yılında Fetullah Gülen’e terörist soruşturması açan Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’di. Sonra davayı kaldığı yerden sürdüren savcı Hamza Keleş oldu. Gülen hakkında 2008 yılında beraat kararı vererek önünü açanlardan en önemli isim; bugün Yargıtay Başkanı olan İsmail Rüştü Cirit’ti” diye yazdı. Doğru soru sağlam cevabı getiriyor.