Her şey net, açık, gözler önünde olmuştu. Kayıtlar, belgeler, tapeler ortaya serilmişti. Kahvelerde, evlerde, TV ekranlarında, gazete manşetlerinde, Meclis oturumlarında, mahkeme koridorlarında günlerce konuşulup, yorumlanmıştı. O tarihlerde
15 Temmuz naylon darbe girişimi de henüz yaşanmamıştı.
Hatırladınız mı? Döviz dolu oda vardı.
“Sıfırla oğlum” dedi.
Bu mu doğruydu? Döviz dolu oda yoktu.
Fetullah polisi ele geçirmişti.
Hükümete, MİT’e, devlete sızmıştı.
Savcıları haşhaşi kılmıştı.
Kes-yapıştır yaptırdı.
Tayyip Erdoğan’ı darbelemeye kalktı.
Bu mu doğru?
Bu “sıfırla oğlum” durumları henüz net olarak aydınlanmamışken geçen hafta sonu (5 Ağustos’ta)  hem Fetullah’a ve hem Tayyip Erdoğan’a çok yakın kalemlerden AKİT Gazetesi Başyazarı Abdurrahman Dilipak, köşesinde “Rüşvet camilere kadar girdi”
diyerek kendi kesimini  acı acı  uyaran
bir yazı yazdı.
Yazının  bağıran yerleri şöyleydi:
“Şu alçak, hain, lanet olası rüşvetçilerden yakanızı bir an önce kurtarın nasıl kurtaracaksanız. Bunlar herkesi haraca bağlıyor. İhalelere hile karıştırıyorlar, imar işlerinde bu işler çok fazla. İli, ilçesi yok. Bu işe vakfı, camiyi de karıştırıyorlar. Cami avlusunda rüşvet pazarlığı yapıyor bu ahlaksızlar.
Açık söylüyorum.
Bunları ihbar edelim.
Direnelim, teslim olmayalım.
Bu işi yapanların adı, Ahmet, Mehmet, Ali, Hasan, Hüseyin! Namaz da kılıyorlar, hacca da gidiyorlar.
Müslümanların yüz karası bu adamlar.
O kadar arsız ve yüzsüzler ki, “Nasıl yaparsınız bunu” derseniz, “Biz milletvekilinin oğlundan da aldık” diyorlar. Bu bir memleket meselesi haline geldi. Bir yolsuzluk, rüşvet olayı karşısında partiyi uyaralım. Kavga gürültü yok. Ama bu alçaklara pabuç bırakmayalım. Bunlar yarın devleti de satarlar. AK Partililer partilerine sahip çıksınlar. Bu pislikleri partilerinden uzaklaştırsınlar”

* * *

İslamcı yazar dövünüyor.
Rüşvet camilere girdi.
Haybeye (boşa) dövünüyor.
Önce sorması gerekir.
Rüşvet camiye nasıl girdi?
Abdestli mi girdi?
Abdestsiz mi?
İhale kanunu 150 kez değişti.
İmar kanunları 100 kez değişti.
Her değişiklik rüşvete kapı araladı. Bu değişiklikleri kim yaptıysa rüşveti camiye o soktu.
Gerçekten cılkı çıktı!
Pazartesi günü bu köşede “cılkı çıktı” başlıklı bir yazı yazdım. Bu yazıda gerçek bir olay dile getiriliyordu: Mersin’de Mahmut Arslan ve Hasan Arslan adında akraba iki işadamı, kendileri gibi işadamı olan Nejat Gülseven ile “ticari bir anlaşmazlığa” düştüler. Aslanlar ortak avukat tuttu. Mahkemede adalet önünde “hak aramaya” karar verdiler. Avukat savcılığa dilekçe verdi. Dilekçede şunlar yazılıydı:  “Müvekkillerim,  Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinmekle birlikte, müvekkillerden Mahmut Aslan geçmişte yerel seçimlerde AK Parti Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmuştur…”
Yani kanuna bakma! Biz iktidara yakınız.
Sen  ona bak!
Bu yazıya işadamı Mahmut Arslan’dan bir cevap geldi. Çok ilginç bir mektup. Sizinle paylaşmalıyım:
“Sayın Necati Doğru,
Avukatımın benim iradem dışında ve maksadını aşan sıfat ve sözlerle yaptığı işgüzarlığı maalesef bende çok geç öğrendim. Sizin bugünkü “Cılkı çıktı!” başlıklı yazınızı okuduktan sonra inanın utancımdan ve hırsımdan ne yapacağımı bilemedim.
Ben şu anda;
-Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanıyım.
-Akdeniz Hububat, Bakliyat ve Yağlı tohumlar İhracatçılar Birliği Başkanıyım.
-8 Birlikten oluşan Akdeniz İhracatçı Birliklerinin Koordinatör Başkanıyım.
-Ulusal Baklagil Konseyi başkanıyım.
Ayrıca Türkiye’de ARBEL A.Ş.(Bakliyat), DURUM A.Ş. (Arbella Makarna) ve TurkPulse A.Ş.(Arbel Bulgur) firmalarının Yönetim Kurulu Başkanı olup, Kanada’da Toronto Borsası’na kote edilmiş, yüzde 100 halka açık AGT FOODS and INGREDIENTS firmasının kurucusuyum. Eğer ben Mahmut Arslan olarak 13 yıl önceki Ak Parti Mersin Büyükşehir adayı olmamla övünüyorsam ve bunun arkasına sığınıyorsam zaten ben hepten yok olmuşum demektir. Saygılarımla.Mahmut ARSLAN”

* * *

Görüyorsunuz.
Rüşvet, camilere girdi.
Tek adamlık adalete girdi.
Gerçekten cılkı çıktı!