Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) “Global Borç Monitörü” başlıklı raporu 03.04.2017 tarihinde yayımlandı. Dünya genelinde 500’den fazla ciddi finans kuruluşunun üye olduğu bu kurumun 2016 yılına ilişkin verileri, gelecek açısından hiç de iyimser veriler içermiyor.

Küresel borç miktarı 2016’da 215.5 trilyon dolarla rekor kırdı

Küresel borç seviyesi 2016 yılında 215 trilyon doları aşarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) “Global Borç Monitörü” başlıklı raporuna göre, küresel borç miktarı 2016’da 7.6 trilyon dolar artarak 215.5 trilyon dolara yükseldi. Dünyada 1996 yılında 63.5 trilyon dolar olan toplam borçlar 2016 yılı sonunda 215.5 trilyon dolara ulaşmış oldu. Artış hızı en yüksek olan reel sektör şirketlerinin borçlarını, gelişmiş ekonomilerin kamu otoriteleri borçları takip etmiştir.
Raporda, dünya gayrisafi hasılasının yüzde 325’ine denk gelen küresel borcun, 160 trilyon dolarla yaklaşık dörtte üçünün gelişmiş ülkelere ait olduğu belirtildi.
Öte yandan, Türkiye’nin aralarında bulunduğu yükselen piyasa ekonomilerinin toplam borç miktarının 56 trilyon dolara yükseldiğine dikkat çekilen raporda, “Yükselen piyasa ekonomileri son 10 yılda yaklaşık 40 trilyon dolar borçlandı” ifadesine yer verildi.

Türkiye için en büyük risk kur artışı

Yükselen piyasa ekonomilerine ait borcun yüzde 75’inden fazlasının yerel para birimlerinde olduğu, ancak Latin Amerika, Türkiye ve Güney Afrika’nın son yıllarda yabancı para biriminden borçlanmalarının hızlandığı belirtilen IIF raporunda; “Daha yüksek faiz oranları ve güçlü dolar, borçlanma odaklı büyüme modeline sahip ülkeler için risk oluşturuyor” uyarısında bulunuldu.
Gelişen piyasalarda döviz kuru borçları Güney Amerika, Türkiye ve Güney Afrika’da hızla artmaktadır. Gelişen piyasalarda yabancı para biriminden borç miktarı, 2016’nın sonunda 7.2 trilyona çıkarak, 2006’daki borç rakamını 2’ye katladı. Yine de bu rakam, 2014’ün 2. çeyreğindeki rekor borcun nispeten altında kaldı. Bu düşüşün sebeplerinden biri ise; Çinli finans dışı şirketlerin, sermaye ihracına katkı sağlayarak, dolar borcunu geri ödemesi ve Macaristan’ın döviz kuru yapılandırma programı adı altında aynı işlemi yapmasıdır. Ama borçlar Güney Amerika ülkeleri, Türkiye ve Güney Afrika’da geçtiğimiz yıllarda daha büyük ve keskin bir artış gösterdi.
Türkiye verilerinin ayrıntısına inildiğinde; özel sektör borcu milli gelirin yüzde 68.1’ine tekabül etmektedir. Özel sektörü yüzde 24 ile kamu ve yüzde 18.8’lik oranla hane halkı borçları takip ediyor. En az borcu olan finans sektörünün borcunun milli gelire oranı ise, yüzde 16.3’tür. Türkiye’de toplam borçların milli gelire oranı ise yüzde 127.2’dir.
Sözün özü; hem dünyada hem de Türkiye’de büyümenin kaynağı, borçlanmak. Dolayısıyla bütün ipler finansal sektörün elinde…

Borca dayalı büyüme sürdürülemez…


Türkiye son dönemde finansal sektördeki kırılganlıkları kamunun yardımları ile azaltmaya çalışıyor. Bu tür palyatif tedbirler ile, kısa vadede günü kurtarabilirsiniz ama orta vadede kalıcı ve etkin yapısal reformlar yapılmaz ise, kamunun büyük bir açmaza düşeceği aşikardır.
Dünyada ve Türkiye’de büyümeyi finanse eden ve parayı elinde tutan finans sektörünün ve dolayısıyla devasa fonların ülkelerin yönetimlerine müdahale ettiği yeni yeni fark edilmeye başlanmıştır. Küresel sermayenin tek mermi atmadan, neredeyse dünyayı ele geçireceği kaygısı yaygınlaşmaktadır.
Önümüzdeki yıllarda bütün dünyada ve özellikle Türkiye’de “ulusalcı” anlayışı ön plana çıkaran siyasi hareketlerin oldukça fazla sayıda taraftar bulacağının tespitini yapmamız gerekmektedir.