Dün gece sozcu.com.tr’nin haberinde gördüm, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve kuvvet komutanları Diyarbakır’da Gazi Caddesi’ndeki meşhur ciğercide ciğer yemişler...

Haberde tüm kadro, ciğerci çıkışı gülümseyerek “incelemelerde” bulunuyorlar.

Bu fotoğrafların çekildiği dakikalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan da Trabzon’daki toplu açılış töreninde konuşuyordu “Baharı bekleyen tüm terör örgütlerine çok güzel sürprizlerimiz var. Yeni harekatlara, yeni isimler vereceğiz...”

Bu iki haberden benim anladığım şu; demek ki apar topar bitirilen Fırat Kalkanı harekatının tadı damaklarında kalmış.

Demek ki hem TSK hem de Cumhurbaşkanlığı makamı, niye başlayıp niye bittiğini hiç kimsenin anlayamadığı bu askeri harekatı “çok başarılı” buluyor...

O nedenle komutanlık kadrosu ciğer yerken, Sayın Erdoğan da “yeni sürprizler” hazırlığında.

*  *  *

Ben size sürprizin ne olduğunu hatırlatayım; 26 Ocak 2017 günü Fatsa’da bir evin kapısının çalınıp “25 yaşındaki oğlunuz Kerem Çalışkancı şehit düştü...” haberidir sürpriz.

Hem de en acısından, en kahredici sürpriz....

Kerem’in annesi oğlunun ölüm haberiyle öğrendi onun aslında El Bab’da olduğunu. Bilmiyordu bile Kerem’in oraya gönderildiğini...

Bu haberle tam 71 kapı çalındı, Türkiye 71 evladını kaybetti El Bab’da.

Adana’da sadece 3 ay önce evlenen şehit Gökhan Kılıç’ın öfkeli babasının kapının önünde o hepimize “neden ?” dercesine bakan o fotoğrafını unutabilir miyiz ?

*  *  *

Peki, kimse çıkıp bir açıklama yapmayacak mı ? Fırat Kalkanı Harekatı bir başarı mıdır, bir hezimet mi ?

Harekatın en önemli siyasi hedefi PYD/PKK Koridorunu önlemekti, bu mümkün olamadığı gibi, bugünlerde bağımsız Kürdistan projesi hiç olmadığı kadar gerçekleşmeye yakın...

O halde Türkiye bu harekatla ne kazandı ne kaybetti ? Ve daha da önemlisi bundan sonra Türkiye’nin ülke çıkarlarını korumak adına Suriye politikası nedir, ne olacaktır ?

Hazır bu aralar hem Sayın Başbakan hem de Sayın Cumhurbaşkanı uzun TV canlı yayınlarını sıklaştırmışken, gazeteci arkadaşlarımız kendilerine bu soruları sorsalar...

Biz de hep birlikte öğrensek.

Zira Türkiye bir “yeni sürprizi” daha kaldıramaz !

AKP’li dostlarımıza bir sorum var....


Anayasa değişikliğinin aslını esasını anlatmak için yemeden, uyumadan tüm Türkiye’yi karış karış dolaşan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile konuştum.

Metin Feyzioğlu diyor ki : “Mevcut Anayasamızda özerklik yok. O zaman Kadir Topbaş neyi düşünerek İstanbul için özerklik istedi ?

Garo bey neyi bilerek “ben de altıma imzamı atarım” dedi ?

Çünkü Anayasa paketinde Başkan’ın eyalet ilan etme, özerk bölgeler yaratma yetkisi var. İşte küresel kuklacıların projesi bu !”

Şimdi diyeceksiniz ki “biz Metin Feyzioğlu’nu dinlemeyiz, o bizden değil...”

Tamam.

O zaman dün meslektaşım Meltem Yılmaz’a konuşan AKP Eski Vekili Mehmet Dülger’e kulak verin.

Mehmet Dülger diyor ki : “CIA eski Türkiye şefinin 2006’da Beyaz Saray’a sunduğu Türkiye raporu var.

Raporda, “Türkiye’nin bu şekliyle ABD politikalarının yanında olacağından emin olamayız, ülkeyi kuranlar denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.

Hükümeti ikna ettiğimizde meclis, meclisi ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğmizde yargı karşımıza çıkıyor” deniyor.

“Eğer ABD’nin çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulmasıysa, mutlaka ve öncelikle yargıyı, orduyu, Meclis’i ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.

Tek adamı ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır” deniyor.

Çünkü neden biliyor musunuz? Eğer o bir kişi ABD çıkarlarına yardım etme konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş bir yapıyı yıkmak ABD için sorun olmaz.

Sonuç olarak bu Anayasa değişiklik paketi, bir ABD projesidir.”

Ben de diyorum ki, sevgili AKP’li kardeşlerimiz, siz ne diyorsunuz bu işe, Evet mi Hayır mı ?

Canım Kızım;


“Doğruluk, sessizlikle değiştirilince, sessizlik bir yalan olur...” Yevgeni Yevtuşenko