Siz hatırlamazsınız, bu ülkede bundan 15 yıl önce her kesimin çıkıp tartışabildiği TV programları vardı.

Siyaset Meydanı mesela.

Bir zamanlar Türkiye’de herkes bu program yüzünden Cuma sabahları uykusuz giderdi işe...

Ali Kırca’nın yönetiminde sabahlara kadar aklınıza gelen her şey konuşulurdu, terör, Kürt meselesi, insan hakları, aşk, eşcinsellik, Susurluk, mafya, popüler kültür...

Türkiye FETÖ organizasyonunu ilk defa o programda duymuştu, aile içi taciz gerçeği o programda gündeme gelmiş, devletin içindeki Susurluk yapılanması ilk kez orada tüm açıklığı ile masaya yatırılmıştı.

Barış Manço sabahlara kadar o programda anılmıştı.

Türkeş’in vefatını bütün ülke bir canlı yayında o programda öğrenmişti.

Bugünün “Erdoğancı” yazarı Haşmet Babaoğlu mesela, Siyaset Meydanı’nın en popüler “aşk yorumcusu”ydu. Entel romantik haliyle bize aşkı anlatırdı...

*  *  *

Siz hatırlamazsınız ama bir zamanlar bu ülkede tüm siyasi partilerin liderleri aynı TV programında yan yana oturur, seçim öncesi Türkiye’nin sorunlarını bir arada konuşurdu.

Gazeteciler her yayında akıllarındaki her soruyu siyasetçilere sorabilirlerdi.

Bir zamanlar bu ülkede Kırmızı Koltuk isimli bir program vardı, Ahmet Altan ve Neşe Düzel sözlerini hiç sakınmadan herkesi o “meşhur” koltuğa oturturlardı.

Sevgili gençler, bir zamanlar bu ülkede çok yaygın bir “siyasi mizah” vardı. Aklınıza gelen her lider mizah dergilerine kapak olur, hatta TV’lerde Plastip Şov adı altında siyasetçi kuklalarıyla eğlence programları yapılırdı.

Biz mesela, Habertürk’ün ilk yıllarında bütün siyasetçilerle ilgili komedi klipler yapardık, en çok da kendileri gülerdi !

Bir zamanlar bu ülkede Ana Haber Bültenleri bir buçuk saat sürer ve neredeyse bir Milli Maç kadar rating alır, izlenirdi.

O bültenlerin “anchorman”leri dünyanın her yerinden haber aktarır, en sert soruları bile sorabilirlerdi.

Ben mesela, Ali Kırca’nın Ana Haber’de yaptığı bir Tansu Çiller röportajını hayatım boyunca unutamam

*  *  *

Bir zamanlar bu ülkede, kırmızı ışıkta bekleyen, kuyrukta sıraya giren Cumhurbaşkanları, Başbakanlar vardı...

Rahmetli Erdal İnönü mesela, vatandaşlar onu omuzlarına almasın diye yere yatıverirdi. Ya da hayvanlar kurban edilmesin diye onların boynuna sarılırdı.

Siz hatırlamazsınız ama... bir zamanlar Türkiye tüm sorunlarına, sıkıntılarına rağmen eğlenen, konuşan, tartışan ve yavaş da olsa gelişen bir ülkeydi.

Birisi bugünleri bana anlatsa, asla inanmazdım.

Bugün “Türkiye’yi kendileriyle başlamış” sananlar, kendi sonları ile Türkiye’nin sonunu aynı kader çizgisinde birleştirmek istiyorlar.

Türkiye’yi kendilerinden ibaret görenler, “biz bittik, ülke de bitsin” diyorlar...

Ama öyle olmayacak.

Madem bahar yakındır, karar verdim...

* Derhal spora başlayacağım.

* Kendime ve sevdiklerime daha çok zaman ayıracağım.

* Hemen kendime bahar şarkılarından şahane müzik listeleri yapacağım.

* Evdeki bütün dolapları elden geçirip büyük bir “sadeleşme” hareketi başlatacağım...

* İlk fırsatta oğlumla uzaklara bir seyahate gideceğim.

Canım Kızım;
Kimin senden vazgeçtiğinin bir önemi yok, yeter ki sen kendinden hiç vazgeçme !