Bir süredir her sabah yeniden “vatan haini olmadığımızı” kanıtlamak zorundayız.

Zira, herhangi bir olayı evrensel ilkelerle, yasalarla, akl-ı selimle, sükunetle ele almak isteyen, 3-5 makul ve haklı soru soran herkes derhal “vatan haini” ilan ediliyor...

Whatsapp gruplarından televizyon tartışma programlarına kadar her yerde aynı yaftalamalar, hakaretler, tartışmalar.

Kanıtlayalım o halde :

Bu Avrupa çıldırmış olmalı ! İç politikadaki ince hesaplar nedeniyle Türklere karşı gösterdikleri düşmanca tutum affedilemez.

Bir ülkenin Bakanını kendi toprağı sayılan konsolosluk binasına almamak da ne demek ?

Türkiye, vatandaşlarının yaşadığı her ülkede onlarla konuşmak, görüşmek, toplantı yapmak hakkına sahiptir.

Üstelik bir de Hollanda polisinin rezil tutumu var. Öyle duvar gibi durdular, kimseyi dinlemediler, köpeklerini insanların üzerine saldılar ve içinde bir Bakan’ın oturduğu bir arabayı vinçle olay yerinden kaldırdılar !

Bütün bunlarda anlaştıysak, o zaman şimdi benim de bazı sorularım var :

** Hollanda, Bakan Çavuşoğlu’na uçuş izni vermeyerek bu krizi başlattığına göre, Sayın Bakan Fatma Sayan neden Rotterdam’a gitti ? Böyle çirkin bir muamele ile karşılaşacağını tahmin etmiyor muydu ?

** Diyelim ki etmiyordu... Kapıda bu gerginlik yaşanınca neden olay yerini terk edip süreci diplomasi ve uluslararası yasalarla takip etmek yerine, krizi daha da büyütüp bir grup Türk vatandaşının kapılarda toplanacağı noktaya zorladı ?

** Hollanda’da ve Avrupa’nın genelinde bu referanduma Evet verecek kadar Hayır verecek olan Türk vatandaşları da var. Yükselen Türk düşmanlığına karşı, o ülkelerde onların hakları nasıl korunacak ?

** Rotterdam Belediye Başkanı Ahmet Aboutaleb, Fas asıllı bir Müslüman. Olaydan sonra bir basın toplantısı yaptı ve şu soruyu sordu “benim Naziler tarafından yerle bir edilmiş bir şehrin Başkanı olduğumu bilmiyorlar mı ?” Buna bizim yanıtımız nedir ?

** Biz Avrupa’ya yaptıklarının insan hakları ve demokrasiye aykırı olduğunu anlatmaya çalışırken, tüm dünyada Türkiye’de kapatılan gazeteler, ihraç edilen akademisyenler ve aylardır tek satır iddianame bile yazılmadan hapiste tutulan gazeteciler konuşuluyordu, bunlar için bir açıklamamız var mı ?

** AKP döneminde çıkan 298 sayılı yasaya göre, “yurtdışında ve yurtdışı temsilcilerde seçim propagandası yapılamaz.” Bu durumda Sayın Bakanlar yasa dışı davranmış olmuyor mu ?

** Türkiye’de Hayır için toplantı yapmak isteyenler salon bulamıyor, Hayır diyeceğini açıklayanlar partilerinden, işlerinden atılıyor. Bu da demokrasi ve insan haklarına aykırı bir durum değil mi ?

** Tamam, Avrupanın tutumu faşist, peki bir Dışişleri Bakanı’nın önce “bullshit”, sonra da “ne lalesiysen...” demesi yakışık alıyor mu ?

Son sorum da şöyle :

Ne olduğunu kendinizin bile anlayıp doğru düzgün seçmeninize dahi anlatamadığınız bir “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ( ne demekse... ) için bu ülkenin onurunu, haysiyetini böylesine ayaklar altına almaya değer mi ?

Neden Türkiye’de Bireysel Ahlak bu kadar zayıf ?

Haftasonu bir şirketin Yöneticiler Toplantısını sahnede yönetmek için Antalya’daydım.

Konuşmacılardan biri de Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır idi.

Uzun bir sunumla halimizi anlattı, Türkiye’deki kutuplaşma gerçeğine ilişkin verdiği rakamlar gerçekten ürkütücü.

Ama ben asıl, konuşmasının sonunda söylediği bir şeyi unutamıyorum :

“Bence Anayasa’nın birinci maddesi şu olmalı; Her vatandaşın beyanı esastır”...

İnanın son 24 saattir bunu düşünüyorum.

Bir çocuğa “sana inanıyorum” derseniz mi o çocuk daha çok yalan söyler, “sana inanmıyorum” dediğinizde mi ?

Ahlakın üç kaynağı var, biri dini, kutsal değerler. Yani Allah’tan korktuğunuz için iyiyi ve doğruyu seçiyorsunuz.

Diğeri, kamusal. Yani yasalar, devlet. Bunlardan korktuğunuz için mesela kadınları dövmüyorsunuz.

Üçüncüsü ise bireysel. Bizim daha çok vicdan dediğimiz şey. İçselleştirilmiş iyilik. Yani kimseden ve hiçbir şeyden korkmuyorsunuz, sadece iyi ve doğru neyse, her seferinde onu seçmek için samimi bir çaba gösteriyorsunuz.

Sizce Türkiye’de hangisi geçerli ?

( bu arada yanıtı Selçuk Şirin’in son kitabında mevcut, kitabın adı Bir Türkiye Hayali. )

Peki Bekir Ağırdır’ın önerdiği maddeyi yazsak, memleketteki bu çok temel ahlak sorununu gerçekten çözebilir miyiz ?

Mesela Kabataş ya da Bezmi Alem Camii yalanları yaşanmaz mıydı o zaman ?

Ne diyor öneri :

“Her vatandaşın beyanı esastır... “

 

Canım Kızım;

Aşkımız ruhumuzda, cesaretimiz kırmızı rujumuzda, umudumuz kahkahamızda, özgürlüğümüz inadımızda.... Hayattan vazgeçmeyeceğiz.