Eskiden etrafımızda bir çift boşandığında büyük olay olurdu. Herkes bunu konuşurdu.
Ya da bir arkadaşımızın annesi-babası boşanmaya karar verse onun için üzülürdük. Yaptığı tüm saçmalıkları buna bağlardık.
Boşanma çocuklar için hâlâ bir travma olsa da eskisi gibi değil, artık daha normal karşılanıyor.
Bugün oğlumun arkadaşlarına bakıyorum da, boşanmış aile çocuklarıyla, anne-babaları evli olanların sayısı neredeyse yarı yarıya. Eskiden boşanmış olanlar parmakla gösterilirdi.
Hatta artık insanlar çok uzun evliliklere hayretle bakar oldu.

* * *

Modernleşmeyle birlikte yeniden şekillenen toplumda kolay parçalanan sadece aileler değil. Dostluklar, arkadaşlıklar da değişime uğradı.
Büyük şehirlerde komşuluk kavramı neredeyse tarihe karışmak üzere.
Aynı apartmanda oturan insanlar birbirlerini sadece sima olarak tanıyor. Hatırlıyorum da, eskiden annemle komşulara gider otururduk. Kapıda kalmak diye bir şey yoktu. Yaşadığınız yerde mutlaka çalacak bir kapımız olurdu. Ya da evde ihtiyacımız olan bir şey bittiğinde bakkaldan önce yan komşudan rica ederdik.
Ulaşımın eziyet haline geldiği, yaşamın zorlaştığı büyük şehirlerde insanlar ister istemez yalnızlaşıyor. Başka bir deyişle, “Büyük şehir, büyük yalnızlık” demek oluyor!
Mesela İstanbul’da yaşıyorsanız, aynı mahallede oturmuyorsanız ailenizle ve akrabalarınızla bile görüşmeniz zor!

* * *

Yalnızlaşmanın diğer bir nedeni de günümüz çalışma koşulları.
Eskiden 09.00-18.00 arası mesai saatleri vardı.
Artık dijital iletişimin zirvede olduğu günümüzde insanlar işten çıksalar bile mesai bitmiyor. Sürekli gelen e-postalar, telefonlar insanları iş saatleri dışında da meşgul ediyor, çalıştırıyor.
Geriye ne kalıyor?
Valla anca kendinizi eve atıyorsunuz!
Yalnızlığı bu kadar ön plana alan yaşam beraberinde bencilleşmeyi de getiriyor doğal olarak. Artık kimse sosyal medyada paylaştığı resimleri dışında hiçbir şeyini başkalarıyla paylaşmak istemiyor. Bu yüzden de evlilikler, arkadaşlıklar, dostluklar uzun süremiyor!
Sosyal bir yaratık olan insan takdir edilme ve kabul görme ihtiyacını sanal ortamlarda gidermeye çalışıyor.
Sanal kimliklerle, sanal ortamlarda, sanal kişilikleriyle var oluyor.
Kimin kaç takipçisi olduğu ise prestij meselesi. Koyduğu resimlere aldığı beğeniler ayrı… “Bunlardan kaçıyla normal hayatta görüşüyorlar?” derseniz, aslında bir elin parmaklarını geçmez.
Artık yeni yaşam tarzları, ilişki şekilleri ve arkadaşlıklar var.
İnsanlar çağın getirmiş olduğu bireysellik ve yalnızlığı yaşarken, diğer taraftan inanılmaz bir sanal sosyal paylaşım içerisinde.
Artık hepimiz kimin ne yediğini, ne içtiğini, nerelere, kimlerle gittiğini biliyoruz. Çocukların karnelerini, ne zaman hasta olduklarını, doğum günlerini takip ediyoruz.
Hatta artık tanımadığımız insanların bile ne yaptıklarını biliyoruz.

* * *

Geçenlerde vergi dairesinde konuştuğum bey gözüme pek bir aşina geldi. Konuşurken bakıyorum, “Bu yüzü kesin tanıyorum...” diyorum kendi kendime ama nereden bir türlü çıkaramıyorum.
Sonunda dayanamadım sordum; meğer Facebook’tan tanıyormuşum. Yeğenimin sınıf arkadaşının babası. Resimlerinden tanıyorum yani.
Dünya gerçekten küçüldü. Artık daha büyük kalabalıklar arasında daha yalnızız.