Geçen hafta arkadaşlarla yine Amasra’ya gittik. Daha önce de yazmıştım, Fatih Sultan Mehmet’in ‘dünyanın göz bebeği’ anlamına gelen ‘Çeşm-i Cihan’ dediği göz ağrısı yer diye.

Hani sosyal medyada küçük, şirin İtalyan kasabaları görüp iç çekiyoruz ya, inanın burası çok daha güzel. Gerçekten de doğa harikası, güzel mi güzel bir Karadeniz kasabası…

Yalnız ülkemizin her yerinde olduğu gibi sonradan yapılan binalar çok çirkin. O dokuya uymuyor, eğreti ve çirkin görünüyorlar. Kemere Köprüsü var mesela. Amasra’da Sormagir ve Boztepe mahallerini birbirine bağlayan Roma döneminde şehre inşa edilmiş bir köprü. Halen de kullanılıyor. Üzerinden geçerken bir baktık ki, güzelim köprünün bir tarafındaki duvarın üzerinden boydan boya, en kalınından bir boru geçiyor! Hiç o cânım tarihi köprünün üzerine o boru olur mu?

Neyse!

Amasra Feneri’nin oraya çıkıp etrafa bir de tepeden bakalım dedik. Yolda çocuklarına manzaraya karşı çiş yaptıran teyzeyi geçtikten sonra biraz ileride durduk. Nefis bir manzara…

Ama tam karşı tepede yeşillikler ve doğanın içerisinde üç tane bembeyaz dikdörtgen bina! Otelmiş! Kim yaptırmış? Nasıl izin alınmış? Bilinmez! Bari yeşile boyasalardı da öyle çirkin bir şekilde göze batmasaydı… Akşam ‘Mustafa Amca’nın Yeri’nde balık yedik. Enfes! Yalnız gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyor çünkü yer yok.

* * *

cesmi-cihan
Amasra’dan çok keyif aldık.

Mutlu mesut İstanbul’a dönerken yolda, Safranbolu yakınlarında ‘Kristal Teras’ diye bir yer varmış. “Hadi onu da görelim” dedik. O ne güzellik! Amerika’nın Grand Canyon’u varsa, bizim de Safranbolu, İncekaya Kanyonumuz varmış. Tabii hiçbir güzelliği kaçırmayan insanımız ve onların bundan faydalanmalarını sağlayan belediyelerimiz yine etrafa, manzaraya karşı bir sürü ev yaptırmışlar.

Kanyon manzaralı siteler!

Ülkemizde hiçbir güzellik bozulmadan kalmayacak mı? Neyse...

O terasa çıkıyorsunuz fakat zemin cam olduğu için biraz ürkütücü ve orası biraz da sallanıyor ama tam “Manzara muhteşem!” derken aşağı bir bakıyorsunuz, bir barakanın üzerinde çivit mavi bir tente! Üzerinde ‘... Kafe’ yazıyor! Ah keşke resmini çekseydim ama o kadar çirkindi ki, daha fazla görmemek için hemen gözlerimi kaçırdım.

Estetik de öğrenilen ve görgüyle gelişen bir şey…

Tabii ülkedeki okullarda sanat dersi olmazsa oraya koydukları o korkunç ve iğrenç şeyin farkında bile olmazlar! Aşağıda üç bardak çay, kahve satacaklar diye kanyonun güzelliğini katletmişler!! Biz aşağı inmedik.

Cam terasın arkasındaki kafede salep içelim dedik. Hayatımda gördüğüm en kötü işletmelerden biri! Servis elemanları sokaktan geçerken “Bir el atalım” diye mi gelmişler? Yoksa orada mı çalışıyorlar? Belli değil! Ne üzerlerinde ortak bir giysi, ne temizlik, ne hijyen!

Yırtık kotlu, sakallı, asık suratlı genç adamlar elinde bir kağıt kalem, yanınıza gelip yüzünüze bakıyor... Siz de sipariş veriyorsunuz.

Rezalet bir salep! Onu bile isterken mücadele veriyorsun!

Bu kadar güzel, doğa harikası yerden içimiz buruk çıktık anlayacağınız.

Gördüğümüz kötü hizmetten çok ülkem için üzüldüm. Onu hak etmeyen insanların elinde heba olup gidiyor!