Benim çocukluğumda eve geç kaldık mı annelerimiz camda beklerdi.
Yoldayken haber verme şansınız yoktu. Annelerimiz endişeyle dokuz doğururken, biz de yiyeceğimiz azarın korkusuyla ecel terleri dökerdik.
Bir arkadaşınızla bir yerde buluşacağınız zaman bekler dururdunuz.
Yolda mı? Geliyor mu? Gelmeyecek mi?
Ha geldi ha gelecek bir saat beklerdik.
Şimdi öyle mi? Artık adres tarif etmek bile eskide kaldı. At bir konum tamamdır.
Yolda trafik mi var, dakikasına kadar söylüyor size, varacağınız yere ne kadar sürede ulaşacağınızı.
Alışverişe çıkmak bile bir olaydı eskiden.
Şimdi internette gör, beğen, sipariş ver, evine gelsin.
Ya tek kanallı siyah beyaz televizyon dönemi... Hatırladığım kadarıyla saat 18:00 gibi başlardı yayın. Önce Türk bayrağı önünde İstiklal Marşı okunurdu. Kardeşimle ben hazır ola geçerdik ve İstiklal Marşı’nı söylerdik.
Herkes aynı şeyi izlerdi.
Şimdi internette isteyen kendi televizyon kanalını kurabiliyor.

* * *

Bunca değişikliğin içinde yıllardır değişmeyen tek şey eğitim sistemi ve Türk halkının eğitimsizliği.
Dünya artık başka gezegenlerde şehirler kurma planları yapıyor, biz hâlâ ‘Kız çocuklarımızı okutalım’ diye kamu spotları hazırlıyoruz.
Biz çocuklarımıza okuma yazma öğretmeye çalışırken, dünyada eğitime bakış değişti.
Çocuklarımız nerede ve nasıl kullanacaklarını bilmedikleri bir dolu bilgiyi ezberleyip, sonra çoktan seçmeli sınavlarla geleceklerini çizmeye çalışıyorlar. Bu duruma öyle alışıyorlar ki, çoktan seçmeli sistem yaşamlarının bir parçası haline geliyor. Dünyaya bakışları da aynen o sisteme göre gelişiyor.
Sonuç olarak, yaşarken de önlerine sunulandan başka seçenekleri olabileceğini düşünmüyorlar bile. Sadece verilen şıklar arasında gidip geliyorlar.
Çünkü küçükten itibaren beyinleri buna göre yıkanıyor.
Muhakeme yok, yaratıcılık yok! Genel kültür yok! Sanat yok!
Resim, müzik ve spor dersleri zaten bir süre sonra kendiliğinden test çözme ya da etüt dersine dönüşüyor.
Yani biz çocuklarımıza “söyleneni ezberlemeyi ve sonra da onu seçmeyi” öğretiyoruz yalızca.
Bu arada eğer bir densiz çıkar da risk alırsa ve gruptan ayrılırsa diye onun da önlemi alınmış.
3 yanlış bir doğruyu götürüyor!
Yani çocuklarımıza ‘‘Yanlış yapacağına dur! Hiç bir şey yapma! Boş bırak daha iyi!’’ diyoruz ve risk alırsa cezalandırılacağını öğretiyoruz.
Beyinlerine, bilinç altlarına böyle işliyoruz.
‘Sürüden ayrılma!’
Oysa hayatın her anında risk yok mu? Risk almadan büyük başarılara imza atılabilir mi?

* * *

Amerika ya da İngiltere’de iyi üniversitelere girişte standart test sonuçlarına bakılır, ama başka kriterler de kullanılır.
Kompozisyon yazdırılır... Mülakat yapılır... Çocuğun özgeçmişine bakılır... Hobileri neler, hangi sporları yapıyor, hangi müzik aletlerini çalabiliyor, hangi sosyal projelere katılmış; hepsi önem taşır.
Artık eğitim sistemini değiştirmeliyiz diyeceğim ama... Ülkemizde hâlâ öğretmeni, kitaplığı olmayan okullar var. Tabii bu da bir yatırım işi.
Bu yüzden en büyük yatırım yollara, köprülere değil eğitime yapılmalı.

* * *

Bugün büyük gün! Önce vatandaşlık görevimizi yapıp referandum için oy vermeye gidelim...
Sonrasına bakacağız artık...
Bir ülkenin var olabilmesi için eğitim şart!
Ulusça kurtuluşumuz ancak eğitimle olur!
Eğitimsiz toplumların sonu tutsaklık ve yoksulluktur!