Toplum olarak en önemli vasfımızı yitirmiş bulunmaktayız.
Hoşgörü!
Eskiden, “Türk halkı çok hoşgörülü” derlerdi... Şimdi çıkın da trafiğe görün! Herkes adeta birbirini parçalayacak!
Bir alışveriş merkezine gidip insanların birbirlerine nasıl davrandığına bakın!
Televizyonda yayınlanan evlilik ya da yarışma programlarındaki insanların birbirlerine bakışlarına, konuşmalarına, hitaplarına bir bakın!
Bir öfke, bir nefret...
İnsanlar karşısındaki ne anlatmaya çalışıyor, ne diyor, dinlemiyor bile! Herkes önce kendini anlatma derdinde.
“İşte ben böyle bir adamım!” günümüzün en çok kullanılan lafı.
Hepimiz kompleks içinde boğulmuşuz.
Hepimiz bir diğerinden daha üstün olduğumuzu kanıtlayıp rahatlama çabasındayız. Bağdaki üzümü yemekten ziyade, bağcıyı dövmek olmuş asıl amaç.
Biz birbirini sevmeyi unutmuş, hoşgörüsüz bir millet olmuşuz. Bunun farkındayız da, neden böyle olduğumuzun farkında değiliz.
Aslında hoşnutsuz olduğumuz, sevmediğimiz karşımızdaki kişiler değil kendimiziz!
Kendimizi sevmediğimiz için başkalarını sevemiyoruz!
Çünkü onlarda, asıl kendimizde beğenmediğimiz yanları görüp öfkeleniyoruz. Bazen de olmasını isteyip de yapamaya cesaret edemediğimiz şeyleri, olmak isteyip de olamadıklarımızı görüp kıskanıyoruz.
Bu yüzden sevmiyoruz başkalarını.

2

* * *

Oysa hoşgörülü insan öncelikle kendini seven insandır. Kendisiyle barışıktır. Hatalarını kafasına takıp kompleks edinmez.
Her insanın yanlış yapabileceğini bilir; hatasını hep karşısındakine yükleyip suçluyu dışarıda aramaz.
Kendine güvenen insan hoşgörülüdür, başkalarıyla yarışmaz. Kendini geçene hürmet eder. Zaten geçebileceğini bildiği insanı aşağılamaz.
Hoşgörülü insan saygılıdır; insana, hayvana, doğaya...
“Herkes benim gibi olacak!” diye diretmez.
Farklı fikirlere saygılıdır, açıktır.
Zaten iyi insan olmak da bu değil midir?
Osmanlı, her dine, ırka, millete saygı gösterip sahip çıktığı için yüzyıllarca süren büyük bir imparatorluk olmadı mı?
Ne zaman ki hoşgörü bitti, kısıtlamalar, haksızlıklar başladı... Osmanlı İmparatorluğu böyle çökmedi mi?

* * *

Diyeceğim o ki, zaman hoşgörü zamanı.
Önemli olan aynı masada oturup beraberce çay içebilmek.
“Ben şekerli içiyorum, sen de şekerli içeceksin!” diyerek oturulmaz o masaya…
Ya da çayı şekerli içen herkesi hain ilan ederek, şekersiz içmeye zorlayarak olmaz! Birbirinin üzerine çay dökerek de bir yere varılmaz!
Herkes dilediği gibi içecek ki çayını, beraberce oturulsun o sofraya. Kimi açık, kimi demli... Kimi şekerli, kimi şekersiz...

Yine bir birincilik!


İngiliz Independent gazetesi her zamanki gibi ilginç bir araştırma yapmış.
İnternette çıkan haberler üzerinden her ülkenin diğerlerine göre en iyi yaptığı şeyi araştırmış.
En iyi yaptığı derken, çıkan sonuçların hepsini iyi şeyler sanmayın. Mesela Amerika, en çok istenmeyen posta yollanan ülke olarak birinciliği elde etmiş.
Ben de merak ettim, aldım hazırladıkları haritayı, baktım...
Tabii ilk olarak canım ülkem Türkiye’ye baktım.
Bütün Avrupa bizi kıskandığına göre hangi konuda birinci olduk acaba diye.
Sizce?
Hayır, en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke değil! O konuda Çin bizden daha öndeymiş Allah’tan.
Türkiye Twitter’a en çok sansür uygulayan ülke olarak birinci olmuş!
Komşumuz Yunanlar en iyi peynir yiyenler. Fransızlar en iyi viski içenler. Litvanya en hızlı kablosuz internet erişimine sahip ülke…
Liste uzayıp gidiyor.
Bütün olumsuzluklarına rağmen, ben yine de ülkemi çok seviyorum.