Bugün, en büyük bayramımız olan Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.
Bu vesile ile aklıma, Atatürk’ün ölmeden birkaç yıl önce Cumhuriyet kutlamaları nedeniyle çıktığı bir yurt gezisinde yaşanan bir olay geldi.

* * *

Atatürk, dolaştığı her yerde “Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. Her kanaat bizce muhteremdir” der.
Bu geziler sırasında bir gün yolu Mersin’e düşer.
Yanında öyle silahlı koruma ordusu yoktur, çünkü halkın sevgisine güvenmektedir.
Vatandaşlarla karşı karşıya, yüz yüze konuşur.
Bu sohbetlerden birinde kentte gördüğü büyük binaları işaret ederek sorar:
“Bu köşk kimin?”
“Kirkor’un”
“Ya şu koca bina kimin?”
“Yorgo’nun”
“Ya şu apartman kimin?”
“O da Salomon’un”
Atatürk biraz sinirlenir gibi olur:
“Onlar bunları yaparken ya sizler nerede idiniz?”
Toplananların arkalarından yaşlı bir köylünün sesi duyulur:
“Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlar’da, Arnavutluk dağlarında, Kafkasya’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam! Vatanı savunuyorduk...”

* * *

Atatürk bu hatırasını naklederken:
“Hayatta cevap veremeyeceğim yegâne insan bu ak saçlı ihtiyar olmuştur” der.
Şimdi aradan yıllar geçti. Soruyorlar:
“Bu gemi kimin?”
“Falanın...”
“Bu televizyonlar kimin?”
“Filanın...”
“Bu gazeteler kimin?”
“Falancanın...”
“Peki, onlar bunları yaparken siz neredeydiniz?”
“Biz, vatan için canımızı ortaya koyuyor, yıllarımızı dağlara gömüyor, teröristlerle çarpışıyor, vatanı savunuyorduk!”

Kadınla el sıkışmak neymiş?


Sık sık karşılaştığım bir sorudur:
“Biz niye dünya çapında bilim adamı yetiştiremiyoruz? Biz neden çağdaş olamıyor, uygarlıktan uzaklaşıyoruz?”
Adıyaman’daki olay, bunun cevabıdır.
Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü, Facebook hesabında “Yabancı bir kadının elini tokalaşmak için tutmak ateş tutmaktan daha korkunçtur. Bir erkek ve kadının nikâhsız olarak ellerinin birbirine değmesi ve yalnız kalmaları caiz değildir, haramdır” demiş.
Bu 1400 yıl önce, 7’nci Yüzyıl’da söylenen bir sözdür. Rektör, 14 yüzyıl geride kalmış demek ki...
Üniversitelerimizi böyle kafalar yönetir ve gençlerimiz bunların eline teslim edilirse nasıl bilim adamı yetiştirebiliriz ki?
Duydukça, okudukça, gördükçe kahroluyor, yarının Türkiyesi’nden endişe duyuyorum.
Böyle eğitimcilerle Avrupalı değil, ancak Afganistanlı oluruz!

“Yazmanın da bir lezzeti var”


Etiler’de bir gazete bayii vardır. Aynı zamanda büfe olarak da müşterilerine hizmet eder.
Okuduğum günlük gazeteleri zaman zaman oradan alırım. Büfeyi Eyyüp Zeki Büyüktaş adında bir genç işletir.
Uzun yıllardır gazete bayiliği yaparak hayatını kazanan Erganili Eyyüp Zeki, aklı başında, kültürlü bir insandır. Onunla zaman zaman siyasi konularda da derin sohbetler yaparız.
Geçen hafta bana bir kitap uzatarak gururla:
“Ben yazdım. İkinci baskısı yapıldı” dedi.
“Deniz’in Uçan Radyosu” adında, eski yılları anlatan bir romandı bu... Diyarbakır’da, o dönemin büyük yıldızları olan Ayhan Işık’ın, Yılmaz Güney’in, Türkân Şoray’ın, Filiz Akın’ın filmlerini oynatan bir sinemanın çevresinde geçen ilginç olayları anlatıyordu.
“Yazmanın da bir lezzeti var” diyen Eyyüp Zeki’nin yazı sevgisini kutluyorum. (Sokak Kitapları Yayınları: 0 216 405 10 88 (info@sokakkitaplariyayincilik.com)

Tebessüm

“Nasıl da unutmuşum!


Osmanlı’nın son döneminde Yusuf Kâmil Paşa, bir gezi için Mısır’a giderken, onu uğurlamaya gelen Şair Nihat Bey’e nezaketen, Mısır’dan bir arzusu olup olmadığını sorar. Şair de ona Mısır eşeği ısmarlar.
Dönüşte Şair Nihat, Paşa’nın geldiği gemiyi Galata rıhtımında karşılar.
Yusuf Kâmil Paşa, Şair’e:
“Ah Nihat Bey, sen benden eşek istemiştin. Nasıl da unutmuşum! Şimdi seni gördüm de aklıma geldi” deyince Şair Nihat hafifçe tebessüm ederek şöyle cevap verir:
“Ne zararı var efendim, siz geldiniz ya...”

GÜNÜN SÖZÜ

Cumhuriyet, ahlâk erdemine dayanan bir idaredir. (Atatürk)

17tokmak30cm