Almanya ve Hollanda’ya bağırıp çağırıyoruz, yeri göğü inletiyoruz... İyi de... Sonuç ne?
Bir süre sonra bu öfkenin dineceği ve sesimizin soluğumuzun kesileceği belli.
Daha önce örneğini çok gördük.
Oysa, hakarete uğradığımız açık. Buna karşı akılcı bazı yaptırımlar uygulayabilirsek, hiç değilse gönlümüz rahatlar, kendi kendimizi teselli ederiz! Bir ölçüde itibarımızı da korumuş oluruz.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir yaptırım uygulanması halinde iktidara her türlü desteği vereceğini ilan ederek:
“Lafla peynir gemisi yürümez! Hollanda ile ilişkilerimizi askıya alın. CHP olarak destekleyeceğiz” diyor ve soruyor:
“Almanya, Bakanlarımızı ülkesine sokmuyorsa, Alman askerlerinin İncirlik Üssü’nde ne işi var? Büyük ülke olmanın kurallarını yerine getirmelisiniz!”
Kılıçdaroğlu’na haksız diyemeyiz.

* * *

İktidar mensupları, Almanya ve Hollanda’ya veryansın etmeyi sürdürüyor:
“Bedelini ödeyecekler!”
“Hollanda ne ki? Bizim kürdan cebimiz.”
“Naziler! Nazi kalıntıları!”
“Hesabını soracağız!”
“Hollanda lâle ülkesiymiş. Sen ne lâlesisin yaa?”
“Hesabını soracağız!” vs.
Ancak... Nasıl bedel ödeyecekler? Bu belli değil!
Ciddi bir şey yapıldığı yok. Dışişleri Bakanı “Hollanda Büyükelçisi Ankara’ya gelmesin” dedi. En sert tedbir bu!
Ee, gelmez, ne olacak? Adamların da umurunda mı?

* * *

Ulus olarak uğradığımız üzücü durumun particilikle hiçbir ilgisi yok. Türkiye’nin meselesi bu... Millî onurumuz...
Türk bakanların Almanya’da konuşturulmamasını ve Aile Bakanı Fatma Hanım’ın Hollanda’dan apar topar sınır dışı edilmesini tüm ulusumuza yönelik bir saldırı kabul ediyoruz.
Buna gereken tepkinin gösterilmesi şart. Fakat, ortada sadece lâf var, icraat yok.
Kılıçdaroğlu “Ben size bu konuda destek olacağım” diyor, AKP iktidarı ise saldırganları bırakıp, Kılıçdaroğlu’na saldırıyor:
“Ey Kılıçdaroğlu! Sen 7 seçim kaybettin yine de partinin başında duruyorsun! Hâlâ ne işin var orada?” diye bağrışıyorlar.
Peki, Almanya ve Hollanda’dan ne haber?
Garp cephesinde yeni bir şey yok!

Karanlık günler!


Meclis’in önceki başkanlarından Hüsamettin Cindoruk, yakın tarihimizin en önemli siyaset adamlarından biri... 84 yaşında... Zinde ve sağlıklı ama artık aktif siyasetten uzaklaştı. Fakat...
Kalbi yurt sevgisiyle dolu olduğu için sürekli ülke sorunlarını düşünüyor, çeşitli partilerden kendisini ziyaret eden siyasetçilerle hep memleket meselelerini konuşuyor, tartışıyor, çözümler öneriyor.
Aynı zamanda iyi bir hukukçu olan Cindoruk, 16 Nisan Referandumu konusunda bakınız ne diyor?

* * *

“Devletimiz ve milletimiz karanlık günlerden geçiyor. Bu referandum, Türkiye’nin temel direklerinin kökünü kazıması muhtemel büyük bir olaydır ve sakince geçiştirilemez!
Halktan daha vatansever olunmaz. Halkımız yurtseverdir ve bu meseleyi çözeceğine inanıyorum.
Kentsel dönüşüm gibi anayasa dönüşümü yapılamaz.
Bizim anayasamız, cumhuriyetin temelinin Meclis aracılığıyla yerleştirildiğini ifade eder. Meclis’e yapılan bu ağır saldırıyı kınıyorum.
12’nci Cumhurbaşkanı ‘Bu benim projem’ diyor. Bir kişinin projesiyle bir devletin rejimi değiştirilemez. Türk halkı bu sakıncalı teklifi reddedecektir.
Birlikte siyaset yaptığımız, oy kullandığımız bütün vatandaşlara ve onların çocuklarına çağrıda bulunuyorum: ‘HAYIR’ deyin.”

Tebessüm

Semerci ve eşekler!


Kasabanın semercisi ölmüş. Yeni gelen semerci pek acemiymiş. Yaptığı kötü semerler, eşeklerin sırtını yara bere içinde bırakmış...
Canları yanan eşekler başlamışlar semercinin ölmesi için dua etmeye...
“Allahım, şu herifin canını al da, kurtulalım!”
Eşeklerin duası sonunda kabul olmuş, kalp krizi geçiren semerci ölmüş. Fakat yeni gelen semerci ondan da betermiş. Eşekler yine:
“Tanrım, bu semerciyi de başımızdan al!” diye dua etmeye başlamışlar. Yaşı ilerlemiş tecrübeli bir eşek:
“Arkadaşlar, böyle olmuyor. ‘Semerci ölsün’ diye dua etmek çok anlamsız!”
“Peki, ne yapalım?”
“Tanrı’ya bizi eşeklikten kurtarması için dua edelim!”

GÜNÜN SÖZÜ

Çok para haramsız, çok söz yalansız olmaz

1