5 Temmuz sabahı, silahlı sivil polis ekipleri İstanbul Büyükada’da bir oteli bastı!
Görenler dehşet içinde “Ne var, ne oluyor? Teröristlere baskın mı yapılıyor? Ya da gangster filan mı var?” diye sordular birbirlerine...
Oysa otelde terörist de yoktu, gangster de...
Ya ne vardı?
İnsan haklarını savunmak için kurulan bazı derneklerin yöneticileri vardı. Bunların arasında Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Direktörü de bulunuyordu.
Bir eğitim toplantısıydı bu...

* * *

Peki, polis neden basmıştı insan hakları toplantısını?
Bir ihbar!
Evet, bir ihbar sonucu yapılmıştı bu baskın...
Kim ihbar etmiş, ne ihbar etmiş, belli değil! Bu konuda resmi bir açıklama da yok!
Fakat... Türkiye’ye zararı çok!
Bu tür davranışlar ülkemizin aleyhine oluyor, kendi kendimize kazık atıyoruz.
Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye Raporu’nun oylanmasına bir gün kala İstanbul’da yapılan bu baskın olayından bir gün sonra Avrupa Parlamentosu’nda kürsüye çıkan Türkiye Raportörü Kati Piri:
“Sizlere dün Türkiye’de yaşananları anlatmak istiyorum” dedi ve Avrupalı parlamenterlerin şaşkın bakışları arasında devam etti.
“Aralarında Uluslararası Af Örgütü’nün Direktörü de olmak üzere 8 ‘İnsan Hakları Savunucusu’ Türkiye’de polis tarafından yapılan bir baskınla gözaltına alınmış bulunuyor.”
Avrupa Parlamentosu salonunda buz gibi bir rüzgâr esti, bütün parlamenterlerin kaşları çatıldı, sonra bizim için çok önemli olan “Türkiye ile üyelik görüşmelerinin askıya alınması” önerisi oylandı ve...
Türkiye ile müzakereler ezici bir çoğunlukla donduruldu!

* * *

Bu olay bile, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun üç haftayı aşkın bir süredir devam eden Adalet Yürüyüşü’nün ne kadar haklı olduğunu göstermiyor mu?

“Zehir içeriz, Türk’ün suyunu içmeyiz!”

Ben her zaman söylerim:
Rumlarla anlaşmak, uzlaşmak mümkün değil!
İsviçre’de 10 gün süren Kıbrıs görüşmeleri eskileri gibi başarısızlıkla sonuçlandı.
Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis “Bu şartlarla devam edemeyeceğim” diyerek masadan kalktı.
Bu arsız yaratıklara ne kadar taviz verirseniz verin “Daha da isteriz. Hepsini isteriz!” diye tuttururlar.
Adamlar öylesine aç gözlü ki, Kıbrıs’ın tamamını istiyorlar! Bu şımarıklıkları Avrupa Birliği üyesi olmalarından ve Avrupalıların onlara koltuk çıkmalarından kaynaklanıyor!

* * *

Rumlar, Türk askerlerinin Kıbrıs’tan tamamen çekilmesini ve...
Türkiye’nin garantörlüğünün sona erdirilmesini şart koşuyor!
Yani tam anlamıyla “Kıbrıslı Türkler gelsin, bizim kucağımıza otursun!” demek istiyorlar!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Hüseyin Özgürgün, Türkiye’den, deniz altı borularıyla Kıbrıs’a suyun gelmesinin ‘Bin yılın projesi’ olduğunu kaydederek, su vermek için Rum tarafına da teklifte bulunduklarını, fakat Rumların “Zehir içeriz, Türk’ün suyunu içmeyiz!” dediklerini anlatıyor.
İşte, Rum tarafının kin ve nefreti bu boyutlarda...
Gerçek şu ki, Kıbrıs Rum Kesimi, asla âdil bir anlaşmaya yanaşmayacak.

SONUÇ: Sepeti koluna, herkes kendi, yoluna!

TEBESSÜM

Eşek sırtından para kazanmak!


Bir delikanlı, yaşlı bir çiftçiden 500 liraya bir eşek satın alır. Ertesi sabah eşeği teslim almaya gittiğinde çiftçi:
“Maalesef eşek gece hastalanıp öldü. Paranı da borçlarıma dağıttım” der.
Delikanlı “Ben eşeği yine de istiyorum” diye ısrar eder. Yaşlı çiftçi:
“Ölü eşeği ne yapacaksın?” diye sorar.
“Ölü olduğunu kimseye söylemeyeceğim, tombala düzenleyip satacağım.”
Aradan birkaç hafta geçtikten sonra çiftçi yolda delikanlıya rastlayınca sorar:
“Ölü eşeği ne yaptın?”
“Tombalaya koydum. Biletleri 10 liradan 500 kişiye sattım. Böylece 5 bin liram oldu.”
“Peki, ölü olduğunu anlayınca kızmadılar mı?”
“Yok yaa... Sadece eşeği kazanan bozuldu, ona da 10 lirasını geri verdim, çok sevindi!”
Yaşlı çiftçi başını sallayarak:
“Bu yaşımda bir ders daha aldım” der “Dünyamız eşeklerle dolu oldukça, eşek sırtından para kazanmak kolay oluyor demek ki!”

GÜNÜN SÖZÜ

Demokrasiyi, eğitimsiz, cahil toplumlara öğretmek boşa harcanan çabadır.

11rahmibey30cm