“Eşref-i mahlûk” çok eski bir sözdür ama siyaset hayatımıza Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, aralarının iyi olmadığı dönemde Devlet Bahçeli’yi ağır sözlerle eleştirip:
“Ben bozkurtla dolaşmıyorum eşref-i mahlûk olan insanlarla dolaşıyorum.” demesiyle siyasi literatürümüze girdi.
Çağımızda eşref-i mahlûkata yakışan en iyi rejimin adı nedir? Demokrasi!
Kabul edilen uluslararası demokratik standartlara sahip, açık, şeffaf, katılımcı, hesap sorulabilen, iktidarların seçimle değiştiği rejimin adıdır demokrasi!
* * *
Yılların deneyimli politikacısı, eski Sağlık Bakanı Rıfat Serdaroğlu’na göre demokrasinin önemi, sadece bu rejimde muhalefet partilerine yer verilmiş olmasıdır. Başka rejimlerde muhalefet yoktur!
Muhalefet varsa demokrasi vardır, muhalefet yoksa demokrasi de yoktur!
Bir muhalefet partisi, eğer demokratik rejimin ona yüklediği sorumlulukları yerine getirmeye gayret ederse, bir dakika bile boş vakti olamaz. Muhalefet partisi yetkilileri 24 saat vatandaşı ile iç içe olmalıdır.
Rıfat Serdaroğlu şu değerlendirmeyi yapıyor:
* * *
Türkiye’de şu an üç muhalefet partisi vardır;
HDP; Bir türlü Türkiye’nin partisi olmayı becerememiş, PKK terör örgütünün maşası olmaktan kurtulamamış, sonuçta kamuoyunda büyük bir hayal kırıklığı yaratmış başarısız bir partidir. Partinin gerçek patronu Abdullah Öcalan’dır. HDP muhalefet partisi olarak “YOKTUR.”
MHP; Son uygulamalarıyla bırakın muhalefet partisi olmayı, “Siyasi Parti” olmayı becerememiştir. Genel Başkanı tarafından her gün bir yere yamanan, en son Saray kadrosuna yazılan koalisyon ortağı konumundadır.
İlk seçimde baraj altında kacak MHP’nin tek hâkimi Devlet Bahçeli’dir!
MHP, muhalefet partisi olarak “YOKTUR.”
CHP; Başarılı bir “Ana Muhalefet” partisidir. Fakat görev yaptığı coğrafya yanlıştır! Bu parti Danimarka, İsveç, Norveç’te olsa, çok başarılı olurdu!
Türkiye şartlarında ve özellikle AKP iktidarına karşı yaptığı muhalefet yöntemi ile ne kendisinin ne de ülkenin kazanacağı bir şey yoktur!
* * *
Demokrasinin olmazsa olmazı “SEÇİM” değil midir?
AKP, son referandumda YSK kanalıyla yaklaşık 2,5 milyon mühürsüz ve kaçak oyu geçerli saydırarak şüpheli, şaibeli bir seçim yaptırmış ve demokratik rejimin güvenilirliğini yok etmiştir.
Yapılan uygulamaya “Milli irade hırsızlığı” da diyebiliriz.
Peki, yapılan bu yasadışı uygulama ile demokratik rejimimizin, geleceğimizin katledilmesine karşı nasıl muhalefet yapıldı ve ne sonuç alındı?
Salı günleri yapılan CHP Grup toplantılarında, Genel Başkan Kılıçdaroğlu bu durumu sert bir şekilde eleştirdi!
“Bunu yapanlar Yargıç olamaz. Bunlar çetedir” dedi.
Parti sözcüleri de benzer sözleri söylediler. İyi de ne sonuç alındı? Hileli referandum iptal mi edildi? Oy hırsızlığı yapanlar mı yakalandı? Gerçek anlamda içte ve dışta bir hukuk mücadelesi mi başlatıldı? Türk Milleti’nin hakkı korundu mu? AKP, CHP’nin sözlerini hiç duymadı bile!
Hileli referandumdan bu yana 1,5 ay geçti, referandumdan bahseden kaldı mı?
* * *
15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası Yüksek Yargı doğrudan, görünmeyen bir iple Saray’a bağlandı.
Önce Cumhuriyet yazarları hiç sebepsiz zindana atıldı!
Sonra, demokratik direnişin sembolü haline gelen SÖZCÜ mensupları zindana tıkıldı. Sahibi için yakalama emri çıkarıldı.
CHP, Ana Muhalefet olarak ne yaptı? Milli direnişi başlattı mı?
Kılıçdaroğlu, SÖZCÜ ve Cumhuriyet Gazeteleri’ne destek ziyaretinde bulundu, “Böyle rezillik olmaz, kınıyorum, vs.” dedi.
İyi de ne sonuç alındı? Hiç. Gazeteciler hâlâ içerde.
Gazeteler ve televizyonlar ucu AKP’ye dokunacak bir haber yapamıyorlar.
Gazete ve TV sahipleri korkudan teslim olmuşlar, AKP şu spikeri at diyor, onlar başüstüne deyip, yıllarca kurumları için fedakârca çalışan arkadaşlarını harcıyorlar!
CHP gerçek muhalefet yapmak istiyorsa, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, ister Anıtkabir’in önünde, isterse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde tek kişilik “Ölüm orucuna” başlamalı, gerekirse bu uğurda can vermelidir.
Liderlik ölümü göze almakla olur!”
GÜNÜN SÖZÜ
Dünyada birçok
şey kolay da, gerçek
lider olmak zor!
