Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan hutbe, cuma günü yaklaşık 100 bin camide okunuyor. Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım, cuma gününe rastladığı için Atatürk’ün adının hutbede geçeceğini beklersiniz. Ama, Diyanet yine yanılttı. Her ne kadar “Atatürk rüzgarı” estirilmeye çalışılsa da, Atatürk’ün anılmadığı bir hutbe okunması, samimiyetsizliğin de bir göstergesidir.

Mehmet Görmez’in Diyanet İşleri Başkanlığı döneminde, hutbelerde Atatürk yer almamaya başladı. Yalnız hutbede değil, namaz duasından da Atatürk ve onun aziz silah arkadaşları da çıkarıldı. Başkan yardımcılığı yaptığı dönemde, hemen her konuşmasında Atatürk’ü anan Görmez’in, en sorumlu makama geldiğinde makas değiştirmesini en çok Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri yadırgamıştı.

“İLLALLAH” DEDİRTİYOR

Müftülükler, hemen her cuma günü cemaatten para toplamaları için imamları sıkıştırıyor. Artık imamlar da “illallah” diyor. Camilerin büyüklüğüne, cemaat durumuna göre bazı müftüler toplanacak en az para miktarını bile belirlemiş. Örneğin bazı cami imamlarından her cuma günü en az 500 lira isteniyor. İmam ne yapsın? Yalvar-yakar oluyor. Bazen, “falanca cami için para” istendiği belirtiliyor. Bakıyorsunuz, yardım toplanmak istenen cami başka bir ilçe sınırında. Din görevlileri, para toplama işinden son derece rahatsız. Ama bunu farklı bir biçimde kullananlar da olabiliyor. İnsanların gönül rahatlığıyla yardım yapabilmesi için toplanan paranın gerçekten amaç doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığı konusunda şüpheleri var. Paranın toplanış biçiminde de, harcanmasında da eleştirilecek çok şeyler olduğunu din görevlileri anlatıyor anlatmasına ama Diyanet bunları duymuyor, görmüyor.

DUYAN VAR MI?

Yalnız 10 Kasım’da değil, Cumhuriyet Bayramımızda, 30 Ağustos Zafer Bayramımızda, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, Çanakkale zaferimizde de Atatürk’ün adı geçmiyor. Açıkçası, ülkemiz için önemli günleri, hutbeyi hazırlayanlar belki de aldıkları talimatlar gereği “yok” sayıyor.

Diyanet’e bu konuda çok başvuru oluyor. Örneğin, 10 Kasım Cuma günü Atatürk’süz hutbe için Diyanet’i telefonla arayanlara alay edercesine “Atlanmış. Haftaya telafi edilir” cevabı verildi. Ama, o hafta hiç gelmedi. Mahmut Selçuk Yalınkılıç gibi Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) başvuranlar oldu. Diyanet İrşat Hizmetleri Dairesi Başkanlığı tarafından verilen cevabı okuyalım:

“Diyanet İşleri Başkanlığı, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli bir kurumdur. Başkanlığımız kuruluşundan bu güne millet bilincimizin, birlik ve beraberliğimizin pekiştirilmesine, milli ve manevi değerlerimizin yüceltilmesine gerekli hassasiyeti göstermekte ve bu değerlerimizin gelecek nesillere en güzel şekilde aktarılması noktasında radyodan televizyona, dini yayınlardan eğitim hizmetlerine, hutbelerden vaazlara, konferanslardan sempozyumlara ve daha pek çok alanda çağın bütün imkânlarından da yararlanarak hizmet sunmaktadır. Hizmet alanı sadece hutbelerden ibaret olmayan Başkanlığımız, Cumhuriyetimizin kurucusu, toplumumuzun ortak değeri olan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e, silah arkadaşlarına, bütün şehit ve gazilerimize yıl genelinde değişik vesilelerle farklı etkinliklerde yer vermekte ve kendilerini dualarla anmaktadır.”

FARKINDA DEĞİL MİSİNİZ?

Camiye, kışlaya, okula siyaset sokulmaması Atatürk’ün önemli öğüdüdür. Ama, bunlar günümüzde dikkate alınmıyor, her yere siyaset bulaşıyor. Türk Diyanet Vakıf-Sen Başkanı Hazım Zeki Sergi, cenaze namazı kıldırırken, Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi gazilerimizi andı. Duanın ardından, cemaat bu kez hoca için dua etti. Sergi’ye sordum, şunları anlattı:

“Ülkemizin kurucusunu, onunla birlikte mücadele edenleri hayırla anmalıyız. Atatürk’e ancak ülkemizin düşmanları husumet duyar. Din adına, dini ilme aykırı fikirler söyleniyor. Hutbeyi hazırlayanlar sokaktaki insanlar değil, Diyanet’in yetkili makamlarında oturanlar. Diyanet’i kuran Atatürk’e hutbede yer vermemelerine şaşırıyorum.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, toplumu ayrıştıran değil, birleştiren, siyaset üstü hareket eden bir başkanlık olması esastır. Atatürk, Diyanet’in siyaset dışında tutulması gerektiğini, daha kuruluş aşamasında açıklamış. Atatürk’ün yolundan çıkılması, bizi hep sıkıntıya götürüyor. Siz hâlâ bunun farkında değil misiniz?