Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca (MGK) devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle 4 bin 302 hakim ve savcı, 6 bin 265 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 3 bin 106 Jandarma, 152 Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, 22 bin 973 Emniyet mensubu, 74 bin 393 diğer kuruluşlarda olmak üzere (görevlerine iade edilenler hariç) toplam 109 bin 529 kişinin kamudaki görevlerine son verildi.
Görevlerine son verilenler arasında bazıları tutuklu 403 kaymakam, vali yardımcısı ve vali var. FETÖ’yle bağlantılı olduğu öne sürülen valiler, müsteşarlar, genel müdürler tutuklu ama onları bu makamlara getirenler, kararnamelerinde imzaları bulunan siyasilere dokunan yok. O yüzden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “FETÖ’nün siyasi ayağı” derken iktidarın üzerine alınmak istemediği önemli bir konuya vurgu yapıyor. Bürokrasinin içinde olanlar siyasi destek olmadan bürokratın öyle kolay kolay adım atamayacağını da çok iyi bilir.

ÖNEMLİ FARK VAR

AKP döneminde askerlere, yazarlara, siyasetçilere, bilim adamlarına kurulan “Ergenekon”, “Balyoz”, “Oda TV”, “İzmir-İstanbul Casusluk” isimli davaları da, bugün devam eden davaları da yakından bilen ceza avukatı Erol Aras’a, soruşturma ve dava aşamalarında yargı mensuplarının tutumuyla ilgili ne gibi farklar olduğunu sordum. Şunları anlattı:
“Balyoz, Ergenekon, Oda TV ve benzer davalarda ‘delil’ diye üretilmiş sahte belgeler, digital veriler bulunuyordu. Dosyadaki birçok belgenin sahte ve üretilmiş olduğu da ortaya çıkarılmıştı. O davaların çoğu hakim ve savcıları, yargılanan sanıklardan nefret ediyordu. Avukatları da, sanıkları da dinlemiyorlardı. Sanki biz duvara konuşuyorduk.
Bugünkü duruma geldiğimizde de şunu görüyoruz: Davalarda sahte, uydurulmuş delil yok. İddianamede, sanık lehine olan deliller de yer alıyor. Hakim ve savcılar yargılananlara karşı nefret duygusuyla hareket etmiyor. Bizleri dinliyorlar. Ancak gördüğümüz şöyle bir durum da var: Çoğu deneyimsiz olan hakim ve savcıların da baskı ve korku altında olduğunu hissediyoruz. Buna rağmen sapla-samanı birbirinden ayırıyorlar. Biz de gerçeğin peşindeyiz.”
Tabii ki, her şey Erol Aras’ın anlattığı gibi de değil. Haklarındaki iddialar kanıtlandığında zaten en ağır cezalara çarptırılacak olanlara, yakınlarına, avukatlarına duruşma salonuna giriş-çıkışlarında, hatta duruşma salonunda ağır hakaretlerde bulunulması da davaların gölgelenmesine neden oluyor.

O SİYASİ BASKI OLUR

AKP milletvekilleri görev bölümü yapmış, devam eden FETÖ ve darbe girişimi davalarını yakından izliyor. Milletvekillerinin, bu önemli davaları izlemeleri, mağdurların, sanıkların, onların avukatlarının neler söylediğini dinlemeleri, “Adalet” yürüyüşlerine sahne olan ülkemiz için önemlidir. TBMM’de yargıyla ilgili düzenlemelere daha etkili katkı sağlayabilirler. Yargıya olan güvenin nasıl artırılması gerektiği konusunda yargı mensuplarıyla, avukatlarla ayaküstü bile olsa sohbetlerinden de önemli ölçüde yararlanabilirler. Yeter ki orada bulunuşları baskıya dönüşmesin, yargıya gölge etmesin. Bir ağır ceza mahkemesindeki yargılamayla ilgili olarak sanık yakınının yazdıklarını okuyalım:
“Özellikle duruşmaları izlemeleri için getirilenlerin, tutuklu ve ailelerine küfürleri, hakaretleri, saldırılar hat safhada... Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın araçları ve görevlileri orada, AFAD duruşmaları izlemeye gelenlerin her türlü ihtiyacını karşılıyor.
Bizim derdimiz gerçek suçluların cezalandırılması, mağdur ve masum olanların aklanması... Ancak bu konuda endişelerimiz var. Son olarak mahkeme heyetinin hemen yan tarafına oturan kişilerin milletvekilleri olduğunu öğrendik. Bu ne demek? Yasamanın yanına, yürütme oturamaz. Üstelik milletvekilleri için arkada bir bölüm de var. Milletvekilleri davaları izlesin ama kurallara da uymalı.”

YER AYRILIR MI?

Şunu biliyoruz: Hakimlerin oturduğu yere dünyanın hiçbir ülkesinde milletvekili de olsa kimse oturamaz. Milletvekillerinin oturacağı ayrı bir bölüm de olmaz. Yargı önünde herkes eşit olduğu için milletvekillerinin oturacağı bir bölüm ayrılmasını da deneyimli yargıçlar asla doğru bulmuyor, “İzleyiciler arasında neresi boşsa oraya oturmaları gerekiyor” diyorlar.
Terör ve örgütlü suçlarla ilgili davalara bakacak deneyimli yargı mensubu bulmakta Hakimler ve Savcılar Kurulu da (HSK) zorlanıyor. Yargı mensupları arasında son dönemde sıkça yapılan yer değişikliklerinin de bu boşlukları gidermeye dönük olduğunu, adaletin yerleşmesine herkesin katkıda bulunması gerektiğini de eklemiş olalım.