Sevgili okurlarım,
CHP’nin engin devlet tecrübesine sahip, önemli isimlerinden İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’a, ülkemizin geleceği için hayati önem taşıyan iç ve dış politika gelişmeleriyle ilgili sorular yönelttim. İşte Çıray’ın gündem yaratacak cevapları:

* * *

15szt04a_ant_ist_izm_ank_adn_trb

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, Türkiye içeride ve dışarıda çok zorlu bir sürece girdi. İnsanımızın kafası eğitimden ekonomiye, dış politikadan iç güvenliğe karmakarışık. AB ve ABD’yle yaşanan krizin sebepleri ile hem yakın hem de orta vadedeki etkileri ve sonuçları hakkında ne dersiniz?
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): İçinden geçtiğimiz bu vahim duruma kendiliğinden gelmedik. Ülke her alanda kaotik bir durumun içinde. Saray bir gece yatıyor, sabah TEOG kalkacak kararıyla uyanıyor. Sonra üniversite sınavlarına el atıyor. Milyonlarca çocuğumuzun, gencimizin psikolojileri bozuluyor; dert sahibi oluyorlar. Yüzde 40 zam ilan edip sonra yüzde 25’e indirerek yüzde 7 zam verdikleri memurun sevinmesini istiyorlar! Ama hemen ve yüksek sesle vurgulamak istiyorum; Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti bu badireyi de atlatacak. Bundan zerre kadar dahi şüphe duymadım, duymuyorum. Çünkü benim umudumun bir kaynağı var...

UMUDUMUN KAYNAĞI ATATÜRK

(U.D.): Tahmin ediyorum ama yine de soracağım o kaynağı...
(A.Ç.): Kaynak Mustafa Kemal Atatürk! Son üç dört yıldır, ülkemiz için sıkıldığım anlarda Nutuk’u, özellikle de başlangıç bölümünü okuyorum. “1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye” diye başlayan olağanüstü tasvirden çok etkileniyorum. Atatürk, bu tasvirinde 1919 Mayısının her bakımdan içler acısı ama gerçekçi bir manzarasını sergiler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden zat, kişiliksizliğini tescil eden şahsi tedbirlerin peşindedir... Yani Atatürk benim siyasi kararlarımı belirleyen temel parametredir. Ona kasıtlı olarak zarar verenler ve küçültenlerle tavizsiz mücadele etmek milli görevlerimden biridir.

KİMSE AKP GİTSİN DE NASIL GİDERSE GİTSİN DİYEMEZ

(U.D.): ABD’nin getirdiği vize kısıtlamaları haysiyet kırıcı olması bir yana ekonomimizin kırılganlıklarını daha da artırma potansiyeli taşıyor. Rusya’yla ilişkilerse çok inişli çıkışlı... Bunları nasıl yorumluyorsunuz?
(A.Ç.): Dış politika kulvarında kuşku verici sessizlikler var. Örneğin; ABD İdlib’e Rusya’yla birlikte, Rusya’nın planlayıp icra ettiği bir askeri işbirliğiyle girmemize ses çıkarmıyor. İlginçtir NATO S-400’ler konusunda herhangi bir tepki vermiyor. Ancak bizim için en stratejik bölge olan ve PYD/YPG’lilerin bulunduğu Afrin, Rusların kontrolünde. Sanki bir iyi polis kötü polis oyununun içine düşürülmüş gibiyiz. Pentagon’un ‘tek muhatabımız Türk Ordusu’ beyanına AKP’den çıt çıkmıyor. AKP hükümetine karşı ağır bir tutum var burada ve emin olun bu olan bitenlerden sevinmiyoruz. Kimse AKP gitsin de nasıl giderse gitsin diyemez.
(U.D.): Bazılarının iddia ettikleri gibi gözden mi çıkarıldık? Yoksa tam bağımsızlığımızı ve geleceğimizi kazanacak bir güce mi eriştik?
(A.Ç.): İkisi de değil... Sadece on beş yıllık AKP iktidarlarının fiyaskolarının zirve yaptığı günlerden geçiyoruz. Her şey AKP’nin bugün sözde kafa tuttuğu ABD ile birlikte Esat’ı devirmeye çalışması ve mezhepsel dış politikalar uygulaması ile başladı. Başarısızlığa uğradıkça Rusya, Amerika, İran arasında o kadar çok taraf değiştirdiler ki, itibarımızı sarstılar.

FETÖ’NÜN MUCİTLERİ KİMLERDİ?

(U.D.): Ama AKP ve FETÖ’den çok zarar görmüş bazı yorumcular da dış politikada Rusya-İran-Çin’le daha kapsamlı bir işbirliğine gidilmesi fikrine dayalı bu Avrasyacı anlayışı olumlu buluyor ve destekliyorlar. Bir de ABD’nin 15 Temmuz ve FETÖ bağlamında Türk Milleti’ne büyük zarar veren bir rolde olduğuna ilişkin temelsiz olmayan yaygın kanaat var! Bu gerçek de dikkate alındığında Erdoğan’ın yeni dış politikasına belli kayıtlarla destek vermenin yanlış olduğu söylenebilir mi?
(A.Ç.): AKP iktidarlarının kurdukları dış ilişkilerin mahiyetine bakmak gerekir. Nitekim AKP’nin algı operasyonlarının en büyük destekçisi ve mucidi o zamanki adıyla ‘Hizmet Hareketi’ydi. Peki ‘Hizmet Hareketi’nin mucitleri kimlerdi? ABD ve AB... 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden 12 Eylül 2010 referandumu ve 17/25 Aralık’a kadar tüm taraflar arasındaki işbirliği tıkır tıkır çalıştı. Kumpaslarla devletin kozmik bilgilerinin sayıları ve kimlikleri belirsiz düşman güçler için ulaşılabilir hale geldiğine tanık olduk. Bütün bu noktaya kadar dış merkezli bazı kuruluşların FETÖ’ye desteklerine ilişkin delillerin var olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak aynı ölçüde doğru olan şey, Sayın Erdoğan’ın da son dört yıla kadar benzer bir desteği tepe tepe kullandığıdır. Bu yüzden ABD Büyükelçiliği’ne FETÖ’cüleri kimin soktuğunu araştıran AKP, bunları devlete kimin soktuğunu araştırmamıza izin vermiyor!..

BİZDEN SAĞLAM MÜTTEFİK OLUR, MANDA ASLA!

(U.D.): Bu durumda Batılıların kuvvetler ayrılığı ve hukukun hakimiyeti bağlamında AKP iktidarına yaptıkları eleştirileri samimi buluyor musunuz?
(A.Ç.): Buluyorum ancak Türk Milleti’nin bugün içinden geçtiği bu antidemokratik rejimin oluşmasında Amerika ve AB’ye büyük sorumluluklarının bulunduğunu hatırlatırım. Ne yazık ki dünya çapsız liderler döneminden geçiyor. Onlar da müttefiklik ilişkileri ile mandacılık ilişkilerini karıştırdılar. Bizden sağlam müttefik olur ama manda asla! Batılılar, Türk Milleti’nin özgürlük ve onur konusunda kendi vatandaşlarına benzer bir karakter kazanmasını asla istememişlerdir. Çünkü böyle bireylerden oluşan Türk Milleti’nin kalkınıp, güçleneceğini biliyorlardı. Bunu istemediler. Yeni bir iktidarla artık bu yanlıştan dönme zamanı geldi çünkü kimseye faydası yok.

ABD OLUR DA RUSYA VE ÇİN EMPERYALİST OLAMAZ MI?

(U.D.): ABD ve AB’yi eleştiren yorumculara yakın olduğunuz söylenebilir mi? Bu görüşte olanların şu anda Erdoğan’ın dış politikasını desteklemeleri doğrudur denilebilir mi?
(A.Ç.): Ben sadece gerçeğe yakınım. Şimdi ‘Erdoğan yelkenlerinin yönünü ABD ve AB’den Rusya-İran-Çin istikametine çevirmişse, bu iyi bir şeydir; en azından emperyalistlerin çizgisinden çıkmış oluyoruz’ deniliyor. Ancak Rusya ve Çin’in de kendi dış politikaları olduğu ve bunun da emperyalist unsurlar içerebileceği gözden kaçırılıyor. Erdoğan’ın kendi çıkarlarına dayalı dış politikasına ‘anti emperyalist’ diyerek sözde meşruiyet kazandırmayı ise ayıplıyorum. Erdoğan’ın çıkarları eşittir vatanın çıkarları değildir. Trump 9 Mayıs’ta PYD’ye silah gönderilme kararını onaylayacak, sen 14 Mayıs’ta Amerika’ya gideceksin... Son gezide 11 milyar dolarlık uçak alımına imza atacaksın, Mehmet Şimşek’i IMF toplantısına göndereceksin ki, pazarlıklarda bulunsun ve sonra ‘ver mehteri!’ Yemezler!

‘BARZANİSTAN’ AKP SAYESİNDE FİİLEN KURULDU

(U.D.): O halde dış politikadaki değişimleri neye bağlıyorsunuz?
(A.Ç.): Ben buna değişim demiyorum, savrulma diyorum. Bunların nedeni doğrudan doğruya sayın Erdoğan’ın kişisel çıkarları ve hedefleri ile ilgili. ‘Niyeti böyle olsa bile önemli olan sonuç’ diyenlere de ‘Sonuç ne kardeşim’ diye sorarım. Sözde Suriye’ye demokrasi getireceklerdi!.. Ağır ekonomik bedeller bir yana kan ve gözyaşından başka ne görüyorsunuz? El Bab’a, İdlib’e neden gidiyor kahraman ordumuz? AKP yanlış siyasetlerinin ortaya çıkardığı sınır güvenliği sorunu ve PKK/PYD koridorunun uydu devlete dönüşmesini önlemek için... Peki AKP sayesinde “de facto” kurulmuş olan ‘Barzanistan’ ne olacak? Sayın Erdoğan Barzani’ye ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ dedi, ‘geldik’ sesini İdlib’den duyduk. Böyle davranan bir siyasinin dış politikada ağırlığı ne
kadar çeker takdirinize bırakıyorum.
(U.D.): Peki sizin çok
olumsuz bulduğunuz bu şartlardan Türkiye nasıl çıkacak?
(A.Ç.): Sayın Dündar biz bir kasırga yaşıyoruz. Bu kasırganın yön değiştirme ihtimali de sayın Erdoğan iktidarda kaldıkça yok. Çünkü o iddia ettiği gibi merkez siyasetçisi olamadı. İçinden geldiğim merkez geleneğinin temel değerleri vardır. Örneğin; ılımlılık ve yumuşaklık, Atatürk’ü yürekten sahipleniş... Bunlar AKP’de hiç olmadı. Müslümanlar artık AKP’nin İslâm’a çok zarar verdiğini görüyorlar. Yani asıl ‘metal yorgunluğu’ sayın Erdoğan’da görülüyor.

İktidarını uzatmak için Gökçek ve Topbaş’ı kurban ediyor


(U.D.): Konuşmamız gereken başka bir önemli gelişme daha var: Cumhurbaşkanı’nın Kadir Topbaş’tan sonra açıkça Melih Gökçek’in ve aralarında Bursa ve Balıkesir Büyükşehir başkanlarının da bulunduğu isimleri istifaya zorlamasını nasıl yorumluyorsunuz?
(A.Ç.): İktidarını uzatmak için bunları kurban ediyor. Bakın Sayın Dündar, Türk Milleti 16 Nisan’da ‘parlamenter sistemi’ savunanlar açısından tamamen gayrı-adil ve hatta ‘kirli’ koşullarda gerçekleştiren referanduma götürüldü. Biliyoruz ki, sandıktan YSK operasyonuyla çok zayıf bir evet çıkabildi. Aslında Türk Milleti hayır demişti. Yani sayın Erdoğan ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ dese de sandıktan hayır çıktığını ve bunun 2019 seçimini kazanmaya yetmeyeceğini biliyor. Bu ihtimali önlemek için neler olabileceğini 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasındaki iki genel seçim arasında gördük. Ancak siyasette aynı oyun nadiren etkili olur. Dolayısıyla mecbursanız aynı oyunu değil en azından onun farklı versiyonlarını sahneye koyarsınız.

(U.D.): Nasıl bir oyun?
(A.Ç.): Yeni oyununu ‘AKP’de metal yorgunluğu var’diyerek sahneye koymaya başladı. Ardından bu yorgunluğun tedavisi için örgütlerde sözde yenilenme operasyonlarını başlattı. Tabii bu kadarı ‘AKP yenileniyor’ propagandasına yetmezdi. Etkili kurbanlar lazımdı. Onlar da elbette 15 Temmuz’daki rolleri ama daha önemlisi FETÖ ilişkileri kamuoyu açısından hâlâ karanlık olan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları olacaktı. Kadir Topbaş’ın istifası da, daha dirençli ve inatçı bir karakter olan Melih Gökçek’in gerçekleşecek istifası da işte hep bu yenilenme izlenimi için.

Bir şehit daha vermemek için yanılmaya ve özür dilemeye hazırım


(U.D.): Peki bu izlenim verilecek de ne olacak?
(A.Ç.): Beklentisi, Türk Milleti’nin yarıya yakın bir kesiminin yine ‘reis’ deyip kayıtsız koşulsuz kendisini desteklemesi. Peki bu beklenti gerçekleşebilir mi? Gerçekleşmesi için bir dizi görüntüsel operasyon kapıda olabilir. Ciğerim yanıyor bunları söylerken. Bir şehit daha vermemek için yanılmaya ve binlerce özür dilemeye hazırım. Bazıları da ‘Aaa adam işte ABD’ye ve emperyalizme posta koyuyor. Desteklenmeli’ demeye devam etsinler bakalım. Ama bu kez sandığı şey olmayacak... Çünkü Lincoln’ün söylediği gibi ‘Herkesi her zaman aldatmanız mümkün değildir.’ Kaldı ki anketler de bunun işaretleri görülmeye başlandı. Kısaca Cumhuriyeti kuran ruh, hem değerlerinin hem de kendisine gerçekten bağlı olanların gücüyle bu kez kazanacak!..