Sevgili okurlarım,
Ortadoğu’nun kanlı savaşlara sahne olduğu bir dönemde, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı (IKBY) Mesut Barzani, Kuzey Irak için bağımsızlık referandumunun 25 Eylül’de yapılacağını açıkladı. Ayrıca “Referanduma karşı çıkılması halinde kanlı bir savaşın yaşanacağını” öne sürdü. Bölge ülkeleri İran, Suriye ve Irak bu karara tepki gösterdiler.
Bu arada Almanya, Barzani’nin planını “ateşle oynamak” olarak tanımladı. ABD ise referandumun zamanlamasına itiraz etti.
Bilindiği gibi AKP Hükümeti Kuzey Irak’ın bağımsızlığını “kırmızı çizgi” olarak ilan etmişti. Kısa bir süre önce de Kerkük’te resmi dairelere IKBY bayrağının asılması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan kükremiş ve “o bayrağı indirin, yoksa bedeli ağır olur!” demişti. Bu sert çıkıştan sonra, Erdoğan’ın “referandum” açıklamasını “tarihi bir hata”, “pişman olunacak bir karar” gibi sözlerle “yumuşak” tepki göstermesi şaşırtıcı oldu... Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’in “Herkesin devlet kurma hakkı vardır... Kürt devleti kurulursa Türkiye boykot uygulamaz” demesi de, kafaları büsbütün karıştırdı!
Tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ’la bugünkü söyleşimizde, Barzani’nin Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesine yol açabilecek bu kararını irdeleyeceğiz.

* * *

UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, referandum kararının Türkiye ve bölge üzerinde ne gibi etkileri olur?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yumuşak” olarak nitelenen açıklamalarının kamuoyunda “AKP Hükümeti’nin bağımsızlığa karşı sert bir tutum almadığı” izlenimini yarattığı bir gerçektir. Oysa, Kuzey Irak’ın Barzani’nin planladığı şekilde bağımsızlık kazanmasının, Ortadoğu’da yeni bir krize ve şiddetli etnik/mezhep savaşlarına yol açması kaçınılmazdır!.. Bunun hemen göze çarpan bir nedeni de referandumun, coğrafi kapsamının IKBY’nin Duhok, Erbil ve Süleymaniye’den oluşan anayasal sınırları dışına taşacak şekilde planlanmış olmasıdır. Barzani, IŞİD’e karşı savaş ortamında peşmergeler tarafından işgal edilen ve anayasa gereğince Bağdat yönetimine bağlı olan, Kerkük de dahil olmak üzere, “tartışmalı bölgeleri” referandum kapsamına almak suretiyle, bu toprakların fiilen ilhakını tescil etmek istiyor.

TÜRK KİMLİĞİNİ YOK ETMEK İSTİYOR

(UD): Anladığım kadarıyla Barzani bu hamleyle topraklarını yüzde 60 oranında genişletmeyi amaçlıyor.
(ŞE): Çok doğru bir tespit... Referandumun bir amacı da Türkmeneli’nin gasp edilmesi ve Türklük kimliğinin yok edilmesidir!.. Barzani Irak anayasasını da ihlal ederek, IŞİD’e karşı verilen savaş sırasında işgal ettiği kadim Türkmen yurdu olan Kerkük, Tuzhurmatu, Hanekin, Mendeli ve Telafer’i de kapsayan referandumla Türkmen yerleşim bölgelerini resmen ilhak etmeyi planlıyor. Barzani’nin “Kürtlerin Kudüs’ü” olduğunu iddia ederek sahiplendiği petrol zengini Kerkük, esasında Türkmenlerin, Kürtlerin ve Arapların tarih boyunca bir arada yaşadıkları bir Türkmen şehridir. Şehrin demografik yapısı, Baas iktidarı döneminde Araplaştırma, 2003 sonrasındaki ABD işgali sırasında da köklü Kürtleştirme politikalarıyla büyük ölçüde Türkmenler aleyhinde değiştirilmiştir... Tekrar edeyim; Barzani planında ısrar ettiği takdirde, bölgesel nitelik kazanacak sonu gelmez bir savaşa süratle zemin hazırlar!.. Bu savaşın fitilinin ilk ateşleneceği yer de büyük bir olasılıkla Kerkük olur... Buna işaret eden somut gelişmeler olduğunu söyleyebilirim.

TÜRKİYE’NİN BEKASI ETKİLENİR

(UD): Barzani’nin planı Türkiye üzerinde ne gibi etkilere sebep olur?..
(ŞE): Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye’nin bekası ile güvenliğini doğrudan etkileyecek bir olaydır. Bu etki iki şekilde kendini gösterir. Birincisi, bir Kürt devletinin kurulması PKK’yı motive edip mücadele azmini güçlendirir. Savunma Bakanı Işık, Türk güvenlik güçlerinin son iki yıl içinde on bin PKK’lıyı öldürmek suretiyle örgütün eylem yapma gücünü kırdığını söylüyor. Ama, PKK’nın sadece bir iç güvenlik tehdidi olmaktan çıktığını, Sincar ve Kerkük’te de güç ve moral kazanmak suretiyle Ortadoğu denkleminde Türkiye’nin hasımlarıyla stratejik işbirliğine girebilen bir aktör niteliği kazandığını unutuyor.

(UD): Bu durumda PKK’nın saf dışı edilmesi zorlaşıyor mu?
(ŞE): Maalesef öyle!.. Şimdi, Barzani planının Türkiye üzerindeki ikinci etkisine geliyorum. ABD’nin sağladığı eğitim ve ağır silahlarla modern bir askeri güce sahip olma yolundaki PYD, Rakka operasyonundaki rolü nedeniyle de Ortadoğu’da siyasi bir aktör olarak sivriliyor. Kuzey Irak’ta bağımsız Kürt devleti kurulması, bu aktörün Cezire, Kobani ve Afrin kantonlarının bağımsızlıklarını ilan etme isteğini kamçılayacaktır. Böyle bir yapılanmanın gerçekleşmesi ise, PKK ile PYD’nin, Türkiye’nin güney sınırları boyunca, Kandil gibi, fakat ondan daha etkili bir lojistik ve saldırı merkezini oluşturmaları anlamına gelir! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Suriye’nin kuzeyinde, sınırlarımızda bir terör devleti kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz!..” derken önlemek istediği tehdit budur.

(UD): Peki, bu tehdite rağmen Ankara, referanduma neden zayıf tepki veriyor?
(ŞE): AKP Hükümeti, görev süresi dolan Barzani’nin bağımsızlık konusunu 6 Kasım’da yapılacak seçimlerde siyasi pozisyonunu güçlendirmek ve muhalefetteki İran yanlısı Talabani ile Soros’cu Goran partisini zayıflatmak amacıyla gündeme getirdiğini düşünüyor. Ankara’nın zayıf tepkisinin bir nedeni de, Barzani ile dostça ilişkiler ve ekonomik işbirliği geliştirmiş olmasından ve Barzani’yi nispeten “İslamcı” görmesinden kaynaklanıyor. Ancak, Ankara’nın referanduma yönelik tutumunu bu düşünce ve görüşlerle belirlemesi çok yanlıştır.

(UD): Yani, referandumu önleyebilecek nitelikte sert tepki göstermeli diyorsunuz.

“IRAK TÜRKMENLERİ KADERİNE TERK EDİLDİ”

(ŞE): Evet !.. Barzani’nin referandum kararının uygulanması, Türkiye’nin bekasına ve güvenliğine karşı ağır bir tehdit oluşturacak, aynı zamanda Irak’ta bölgesel boyutlar kazanacak bir etnik ve mezhepsel iç savaşa yol açacaktır. Bu nedenlerle Ankara bu karara tepkisini söylem ve eylem olarak en güçlü şekilde ortaya koymalı, referandumdan vazgeçilmesi için elindeki güçlü kozları kullanmalıdır. Bu bağlamda dikkate alınması zorunlu bir husus da, Irak’ta korumasız tek toplum olan Türkmenlerin yaşam bölgelerinin IŞİD’le savaş sırasında korkunç trajedilere sahne olduğu ve Türkmenlerin ağır kayıplar verdiğidir. Şimdi de Barzani, Türkmen coğrafyasını gasp etmek, Türkmen kimliğini yok etmek istiyor. Bakınız görüştüğüm Türkmen Cephesi Genel Başkanı ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi bu konuda şunları söylüyor: “Irak Türkmenleri senelerdir kaderlerine terk edildiler. Hiç kimse onların sesini feryadını duyamadı ve duymak istemedi. Ankara’nın son günlerdeki desteğine teşekkür ederiz. Ankara’dan sürekli Kürt tarafına baskı yapılmalı ki, Türkmenlerin hak-hukuklarını ve yerlerini gayri meşru şekilde alamasınlar. Türkmenlerin Ankara’dan beklentisi 100 yıldır devam ediyor. Sağolsun Ankara, yanımızda durdu ama bu yetmiyor. Çünkü burada bir millet kimliği artık kalmamaktadır. Başka kimseye şikâyet edemiyoruz. Esasında başkaları bize kulak veremez ve vermeyecek. Bizim şu anki beklentimiz Ankara’dan... Ankara ile Bağdat Hükümeti’nin ortak bir hendekte (zeminde) olmaları icap ediyor. Bu ortak hendekte mezhepsel meseleleri aşıp, bu coğrafyayı ve Türkmen milletini kurtarmak zorunlu. Aksi takdirde kurulacak Kürdistan bizim topraklar üzerinde olacak!..”

(UD): Türkmeneli’nden yükselen bu çığlık kalpleri parçalıyor!..

PKK’YI BARINDIRDIĞI UNUTULMASIN

(ŞE): Türkiye, Irak’taki Türkmen kardeşlerimizi kaderlerine terk etmemeli, onların hak ve özgürlüklerine sahip çıkmalıdır. Barzani’yi referandumdan vazgeçirmek için çok kuvvetli kozlara sahibiz. Petrolünü Türkiye üzerinden pazarlayan IKBY’nin yegane solunum yolu ve şah damarı olan Habur kapısı da Türkiye’nin elinde. Unutulmaması gereken bir gerçek de, Ankara’nın anlaşılmaz bir şekilde güvenilir bir ortak olarak baktığı Barzani’nin, ülkemize karşı en acımasız terörü yürüten, her gün kanlı eylemler yapan ve ulusal ve toprak bütünlüğümüze karşı en ciddi, en acil tehdidi oluşturan PKK’yı topraklarında barındırdığı ve beslediğidir. Bu durum, Kandil’in PKK’dan temizlenmesinin ve Türkmenlerin Türkiye’nin garantisi altına alınmasının ülkemizin stratejik önceliklerinin başında yer aldığını göstermektedir.