Halk Arenası’nda birçok siyasetçiyi yakından tanıdım.
Onlardan biri de CHP Bursa Milletvekili Dr. Ceyhun İrgil...
Tıp eğitimi aldığı yıllarda gazetecilik de yapan İrgil, başarılı genel cerrahlığının yanı sıra, çalışkanlığı, güven veren kişiliği ve ilkeli siyaset anlayışıyla kendisini tanıyanların haklı takdirini kazanan bir CHP’li...
Bende bıraktığı izlenim de son derece olumlu.
Bugün bu vicdan sahibi, değerli hekim-siyasetçinin Başbakan Binali Yıldırım ve Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a yazdığı “vicdani çığlık” niteliğindeki açık mektubunu paylaşıyorum.

*  *  *

“Sayın Başbakan Binali Yıldırım, Sayın Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz,
Çok kritik bir aşamadayız, aşamadasınız... Size bu mektubu TBMM’nin bir üyesi olarak değil, evlat sahibi bir baba, bir hekim ve bir insan olarak yazıyorum.
Bu mektubu, insani ve vicdani huzursuzlukla ‘ne yapabilirim?’ sorumluluğu ve çaresizliği ile yazıyorum. Dilerim siyasi bir yaklaşım olarak algılamazsınız...
Sizlerin de bir baba, üstelik hükümet eden, karar verici ve sorumluluk makamındaki vicdan sahibi birer insan olduğunuz inancı ile yazıyorum.
Biliyorum sizlere binlerce çağrı yapıldı. Binlerce ricada bulunuldu. Ama artık bir hekim olarak söylüyorum ki; Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yaşadığı adaletsizlikler ve açlık grevleri çok kritik günlerde...
Olağanüstü hâl (OHAL) uygulaması kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın açlık grevleri 113’üncü gününe girdi.
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun ‘terör örgütüne üye olduklarını’ iddia ettiği ancak ‘sabıka kayıtları temiz’ olan iki eğitimci, 36 gündür “olası toplumsal eylemlere neden olmak” gibi gelecekte ne kendinize ne de kimseye anlatamayacağınız tuhaf bir suçlama ile tutuklu bulunmalarına karşın, açlık grevine devam ediyorlar. Nuriye Gülmen’in ‘Eğer ben örgüt üyesi olsaydım, bunca yıldır bir kamu kuruluşunda nasıl görev yapardım’ açıklaması bile tek başına bu suçlamalara somut bir yanıttır.
Son avukat görüşmelerinden anladığımız kadarıyla henüz bilinçleri açık, eylemlerini bilinçli şekilde sürdürüyor ve bu kararlığı ifade ediyorlar. Ama kalp sorunları, sindirim sistemi sorunları ve görme-işitme kayıpları başlamış bulunuyor.

*  *  *

Sayın Başbakan, Sayın Bakan,
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça bu süreçte yaşamını yitirirse, bir insan ve bir baba olarak bunun vicdani yükünü nasıl taşıyacaksınız? Çocuklarınıza ve torunlarınıza ne anlatacaksınız? ‘Ben başbakandım ama yetkim yoktu’ mu diyeceksiniz? Yoksa ‘Onlar teröristti, ölmeyi hak ettiler’ diyebilecek misiniz? Yaşamlarını yitirirlerse ve bir gün masum oldukları kanıtlanırsa, hükümet eliyle adliye marifetiyle iki genç insanın ölümünü veya sakat kalmasını, inanıyorsanız kul hakkını nasıl telafi edeceksiniz?
Şimdiye kadar birçok -yandaş ricası veya torpille- ihraç veya açığa almalarla görevine geri dönenler gibi, bu iki insanın görevine iadesi o kadar mı zor? Bu insanların ölümlerinin önüne geçmek için görevlerine döndürüp, görevleri sırasında adil bir yargılama yapmak o kadar mı zor?..

*  *  *

Sayın Başbakan, Sayın Bakan,
Devlet kendi insanları ile inatlaşır mı? Devlet açlık grevi yaptığı için kendi insanlarını hem hapse tıkıp hem de iftira atar mı?
Diyelim ki; hükümet haklı... Göz göre göre iki genç insanın bedenlerini açlığa yatırarak ölmesine izin verir mi? En azından bir dinleseydiniz...
Bunca haksızlık ve çığlık karşısında hükümet nasıl bu denli kör ve sağır kalabiliyor?
Yaşamınız boyunca belki binlerce iyilik yaptınız, belki sevap için tüm ibadetlerinizi de tam olarak yerine getirdiniz. Belki bir devlet adamı olarak yüzlerce hizmete imza attınız. Onca kariyer, şan, şöhret ve makam...
Şimdi Nuriye ve Semih çok kritik bir aşamada ama inanın siz de tarihin önünde, ailenizin karşısında, kul hakkı açısından insanlığın karşında çok kritik vicdani bir aşamadasınız.

*  *  *

Bütün ölümler acıdır ama evlat acısı ‘kızılca kıyamettir!..’
Hangi makam, mevki, servet, imkân ve korku, bu iki gencin yaşamına ve yaşanacak evlat acısına değer? Bu vebale değer mi? Nuriye ve Semih ölürse veya sakat kalırsa, bunun nedenini ve tarihsel sorumluluğunuzu yerine getirmediğinizi dünyaya, ülkeye, çocuklarınıza, torunlarınıza ama en önemlisi kendinize asla anlatamayacaksınız.
Vicdan sahibi bir baba olarak; bir adım atmanızı, devletin büyüklüğünü, şefkatini ve vicdanın hala olduğunu göstermenizi bekliyorum.
Kimsenin ölmemesini ve evlat acısı yaşamamasını dileyen birçok insan adına...”

*  *  *

Dr. Ceyhun İrgil’in vicdanlara seslenen çığlığını Hz. Mevlana’ya atfedilen şu çarpıcı sözlerle noktalıyorum:
“Görevini gerektiği gibi yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne büyük bir mazeret, ne de etkili bir ilaç şifa getirmez!..”