Üniversitelerdeki hür düşünceli bilim insanlarıyla kamuda çalışan sanatçıları hedef alan cadı avıyla ilgili haberleri okurken, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin efsanevi hocalarından Prof. Dr. Alaattin Akçasu’nun yaşadığı bir olayı hatırladım.
Merhum Akçasu, bana gönderdiği mektupta özetle şunları anlatmıştı:
“1966 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek, Tıp Fakültesi’nden hocam olan Prof. Dr. Philip Schwartz’ı ziyaret etmiştim. Hocam oradaki bir üniversitede çalışıyordu. Kendisi 1933 yılında ülkemizde gerçekleşen üniversite reformunda, Türkiye’ye gelecek yabancı bilim adamlarının belirlenmesinde büyük hizmet vermiştir.
Amerika ziyaretim sırasında Prof. Schwartz’ın odasına girdiğimde, hayretler içinde kaldım. Çünkü duvarda Atatürk’ün büyük boy bir resmi asılıydı. Masasının üzerinde ise, Türk Bayrağı duruyordu. Benimle konuşurken, dünyada en çok saygı duyduğu devlet adamının Atatürk olduğunu söyledi. Bunların samimi duyguları olduğundan hiç kuşkum yoktu. Çünkü artık Amerikan vatandaşıydı ve bir daha Türkiye’ye dönmeyecekti!..

* * *

Beni çok etkileyen anısına gelince;
Büyük Atatürk, 1938 yılı başlarında Prof. Schwartz’ı Dolmabahçe Sarayı’na çağırtmış. Kendisine gizli bir görev vereceğini söylemiş. Buna göre Prof. Schwartz, İngiltere’ye gidecek ve hükümetin bilimsel danışma kuruluyla, ufukta görünen İkinci Dünya Savaşı konusunda bazı görüşmeler yapacak. Bu görüşmelerde Türkiye’nin Almanlarla birlikte savaşa girmesini önleyecek temasların yanı sıra, İngiliz ve Fransızlarla da bir antlaşma zemini hazırlanacak. Atatürk’ün Schwartz’a emri böyle... Atatürk kendisine bu manevrayı, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalan bir hayranlıkla Almanlarla birleşme olasılığını ortadan kaldırmak için yaptığını söylemiş.

* * *

Görüşmede Prof. Schwartz “Paşam, Dışişleri Bakanınız ve orada sefiriniz varken, bu görevi niçin bana veriyorsunuz?” diye sormuş. Atatürk hiç düşünmeden “Önemli antlaşmaların zemini önce bilim adamlarınca hazırlanır, daha sonra diplomatlar tarafından imzalanır!..” demiş.
Görüşmenin ardından Atatürk’ün imzasıyla yetkili kılınan Prof. Schwartz, Londra’ya gitmiş. Orada dünyaca saygın bilim insanlarıyla temas kurarak, istenilen antlaşma zeminini hazırlamış. Ancak bu sırada büyük önder vefat etmiş. İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı seçilince, Prof. Schwartz, Atatürk’ün kendisine verdiği görevi anlatıp, düşüncesini sormuş. İsmet Paşa da sonuna kadar götürmesini istemiş.
Sonrasını hepimiz biliyoruz;
İngiltere ve Fransa ile sürdürülen bu temasların yarattığı anlaşma zemininden yararlanan Türkiye, tarihin en korkunç savaşlarından biri olan 2. Dünya Savaşı’ndan yara almadan sıyrılmayı başardı!..”

* * *

Bir de günümüze bakalım;
Ne görüyoruz?
İktidarın akıl hocası bir bilim insanının, “barış yerine savaş” şeklinde özetlenebilecek müthiş stratejisiyle (!) girdiğimiz Suriye bataklığında 2 günde 10 şehit ve 15 yaralımız olduğunu... İki ay içinde gidecek denilen Beşar Esad’ın aradan yıllar geçmesine karşın bırakın gitmeyi, koltuğunda daha güvenle oturduğunu... Emeviye Camisi’nde kılınacak namaz hayalinin bize maliyetinin, 25 milyar doları bulduğunu... Özerk Kürdistan’ın kurulmasına az kaldığını... Ülkelerinden can havliyle kaçıp yurdumuza sığınanların milyonları aştığını... IŞİD canilerinin devletleştiğini...Oluk oluk kan aktığını, tarifsiz acıların ve gözyaşlarının dinmediğini!..

* * *

Üniversitelerdeki kıyıma baktıkça da hatalardan hiç ders alınmadığını, tüm baskılara karşın özgür düşünceden vazgeçmeyen bilim insanlarına dört elle sarılmak gerekirken, kollarından tutulup sokağa atıldıklarını!..
“Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor” diyen profesörün (!) ise, baş tacı yapıldığını!..
Görüyor ve “Nereden nereye” diyoruz!..

* * *

Savaş felaketini ulusuna yaşatmamak için bilim insanlarını görevlendiren Atatürk’ten, bir bilim adamının saplantılarıyla ülkeyi savaşa sürükleyen, bu yanlışları eleştiren özgür düşünceli bilim insanlarını da cezalandıran zihniyete!..
Aydınlık yarınları bilimde ve bilgi devriminde arayan Türkiye’den, bilim insanlarına cadı avı yapılan Türkiye’ye...
Yazık, çok yazık!